Bulunduğumuz yerdeki bankaların her birinin aralarında küçük olmayan ama büyük de sayılmayan orta boyda ağaçlar vardı, ağaçların dibinde birkaç tane çiçek vardı. Yanıma baktığımda ağacın dibinde beyaz papatyalar vardı.
Hemen arkamızda bulunan parkta küçük çocuklar oynuyorlardı, burası çok güzel bir yerdi. Karşımızda da çok güzel bir manzara vardı, her şeyi unutup hafif rüzgarda dans eden denizi izlemeye başladım. Bakışlarım pamuk şekerciye kaydı, Serhat'a baktığımda o da pamuk şekerciye bakıyordu.
"Pamuk şeker alalım mı?" diye sordum.
Bana baktı ve olumlu anlamında kafasını salladı. Ben tam ayağa kalkacakken durumu anlamış gibi pamuk şekercinin yanına gitti ve iki tane pamuk şeker alıp geldi.
"Teşekkürler." dedim.
Ben pamuk şeker yerken bir anda dikkatim Serhat'a kaydı, Serhat denizi izliyordu. Bakışlarımı denize çevirdim, evet çok güzeldi. Tekrar Serhat'a baktım, bana bakıyordu. Gülümsedi, hiçbir tepki vermeden gözlerimi denize çevirdim, bir yandan da elime yapışan pamuk şekerleri yiyordum.
"Çok tatlısın."
Serhat'a baktım.
"Bana böyle şeyler deme."
"Doğru." dedi. "Senin sevgilin var."
"Yok."
"Var."
Bu sesi duyduğumda hemen arkama baktım, Tonguç kaşlarını çatmıştı. Arkamızdan dolaşarak karşımıza geçti.
"Pamuk şekerini de al, uza burdan. Sevgilimin yanında olacağım."
Serhat karşı çıkmadı, kalktı ve gitti. Tonguç yanıma oturduğunda pamuk şekerimden bir parça kopartıp ağzına attı. Pamuk şekeri ona verdim, kızdığımı anlamasını istiyordum.
"Kızma bana." dedi düşüncelerimi okuyormuş gibi.
"Ben senin sevgilin değilim."
"Özür dilerim, seni dinlemedim."
Ona baktım, yere bakıyordu. Benim ona baktığımı fark edince yüzüme baktı. İç çekti ve kalktı, pamuk şekeri bankın üzerine bıraktı. Denize doğru yürüdü ve denizin etrafını saran kırmızı-mavi tele dokundu. Cebinden sigara çıkarttı, hafif rüzgar olduğu için elini sigaranın etrafında tuttu. Sigara yandığında etrafında büyük bir duman oluştu.
Sigarasını kısa sürede bitirdi, ucunu söndürdü ve yanındaki çöp kutusuna attı. Bana doğru yaklaştı, elini uzattı. Başımı olumsuz anlamda salladığımda ellerini cebine koydu, bir süre beni izledi.
"Neden?" diye sordu.
"Bu akşam burda deniz manzarasıyla birlikte yıldızları izlemek istiyorum."
"Ama yanında ben varken."
Yanıma oturdu ve bana sarıldı, bir süre sonra ben de ona sarıldım. Üşüdüğümü fark edince üzerindeki hırkayı bana verdi.
...
Akşam olduğunda Tonguç'un omzuna başımı koydum, bir denize bir de yıldızlara bakıyordum. Tonguç saçlarıa oynuyordu. Tabii bir hırkaya ikimiz girmiştik, ben hırkayı örtmeye çalışırken o kendi bölümünü bana veriyordu, ben de ona kızıyordum. Sonunda gittik ve mağazadan bir hırka aldık, o kendisine yeni bir hırka aldı, benim üzerindeki -eskiden onun olan- hırka da benim oldu.
"Gece."
"Tonguç"
"Bak, yıldız kayıyor."