HASTANE

50 4 2
                                    

Bazı sesler bu kadar inatçı olmamalı.Çünkü can sıkıcı oluyorlar.
Gözlerimi açtığıma pişman eden lambaya, zihnim aydınlanana kadar baktım.Yavaşça etrafıma göz gezdirdiğimde, aslında pekte yabancı olmadığımı farkettim.Gözlerimi kapattım ve zihnimi geçmişi hatırlamaya zorladım.Sokaktaydım, sonra sokak tabelası ve...ve...araba.Evet;hastanedeyim.
Gözlerimi açtım ve yavaşça doğruldum.Üzerimdeki hasta kıyafetlerine baktım.Bir kıyafet ancak bu kadar tuhaf olabilirdi.Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım ve yavaşça kolumda, sadece canımı yakmakla meşgul olan iğneleri çıkardım.Etrafıma baktım.Elbet bir saat
olmalıydı biryerlerde.Ve buldum...14.21 Soru, hangi günün 14.21'i.Açılan kapı zorla topladığım zihnimi allak bullak etmişti.
Hemşire kapıyı kapatıp hızla yanıma geldi.
"Yatmalısınız.Ayağı kalmanız şu durumda, sizin için iyi değil."
Ah beyaz önlüklüler, neden bu kadar sıkıntı oluyor benim için.
"Hangi gündeyiz?"
"

Pazartesi.Şimdi yatar mısınız?"
"Hayır."
"Lütfen zorluk çıkarmayın." Ofladım ve kolumu hemşireden kurtardım.Gözlerine bakarak konuştum.
"Beynimde bir hasar var mı?"
"Efendim?"
"Organlarımda bir hasar var mı?"
"Ha...Hayır."
"Uzuvlarımda kalıcı bir hasar var mı?"
"Hayır."
"Beyin ya da iç kanamam var mı?"
"Hayır."
"Kan dolaşımımda bir sıkıntı var mı?"
"Hayır."
"Burada kalmama bir sebep var mı?"
"Hayır.Yani ev..." Lafını tamamlamasına izin vermeden konuştum.
"Bende öyle düşünmüştüm." Hızla dolaba yöneldim.Tabi aynı zamanda hemşirenin isyanları da başladı.Yeterince konuştuğuna kanaat getirdiğimde hızla döndüm ve konuşmaya başladım.
"Çıkarsan üzerimi giymeyi düşünüyorum."
"Yapmayın lütfen.Beni de zor duruma düşürüyorsunuz.Şuan çıkmanız sizin iç..." devam etmesine izin vermedim.
"Tek kelime daha edersen, lez olduğunu düşüneceğim."
Yüzüme uzun bir süre aval aval baktı.Sonra kızgın versiyona bürünerek odadan çıktı.Eminim ilk işi 'beyazlar'a haber vermek olacaktır.Dolabı açtım ve giysi arayışına başladım.Ama arayışım 'hiç'likle son buldu.Hızla komidin gözlerini karıştırdım ve küçük cüzdanımı, telefonumu buldum.Hasta terliklerini giyerek odadan çıktım.
Odadan merdivenlere, oradan çıkışa kadar dikkat çekmiştim ama dışarıdaki kadar gözler üzerimde olmamıştı; hiçbir zaman.İnsanların tuhaf bakışları arasında ilk bulduğum mağazaya girdim ve girişteki cansız mankenin üzerindeki tişörtle, arkasındaki siyah kotu alıp kabine ilerledim.Diğer insanlar gibi tuhaf bakan kasiyerin yanına giderek kartımı uzattım ve şifresini verdim.Elimdekileri göstererek;
"Üzerimde kalacak." dedim ve kabine girdim.3 dakika sonra kartımı alarak mağazadan ayrıldım ve hemen yanındaki ayakkabıcıya girdim.Önümdeki lacivert spor ayakkabıları alıp ayağıma geçirdim ve kasiyere gidip borcumu ödedim.Ayakkabıcıdan çıktığımda ilk bulduğum çöp kutusuna, hastane hatıralarımı bırakıp ilerledim.Tişörtümün yakasındaki ip detaylarına baktım.Huylandırıcı ve gereksizdiler.Dekolte kadar abartmayacak şekilde ipleri kopardım ve birbirine düğümledim.Açık olan saçlarımı topladım ve ipleri saçlarıma; topuz yapacak şekilde bağladım.Evet sanırsam hazırdım.Hızlai, sevmediğim hatta nefret ettiğim kalabalıktan uzaklaştım.
Ara sokaklardan birinde yürürken telefonum çaldı, pantolonumun ön cebinden alıp arayana bakmadan açtım.
"Ne yapıyorsun?"
"Yürüyorum."
"İyi.Bu akşam piste gelirsin o zaman." Bir süre sustum.
"Kaç kişi?"
"İddia büyük.Maximum 1-2 kişi çıkar."
"Tamam.Bir; benim."
"Okay.Akşam görüşürüz."
"Badem!"
"Efendim?"
"Gerçek ismim kullanılmayacak"
"Asla." Telefonu kapatıp yürüyüşümü hızlandırdım.
Akşam, benim için iyi olmalı!

Beğenmeniz dileğiyle...

SİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin