SORUNLU

43 5 4
                                    

Uyku, kusursuzca hazırlanmış bir kaçış yolu.

Vücudumun ağrılarıyla açtım gözlerimi. Her bir kemiğim yavaşça eziliyor, etlerim yanıyordu. Yatmak bile acı veriyordu artık. Yataktan kalkmak iki üç dakikamı almıştı. Açık pencereden gelen rüzgâr üşümeme neden olsada, acıyan vücuduma merhem gibi gelmişti. İlerledim ve balkon kapısını açıp dışarıya çıktım. Aydınlık demek için fazla karanlıktı. Az ilerideki ağaçların arasında dolaşan aç köpek, sağ tarafımda uçuşan iki kuş, kıpırdayan yapraklar, ufukta beliren güneş başlayan günün ve yeni sıkıntıların habercisi. Yeni güne hazır olmam gerekiyor ama ben kolumu bile kıpırdatmak istemiyorum.
Rüzgâr arttırınca fazla üşüdüm ve içeri girdim. Komedinin üzerindeki saate baktım; 5.07. Güne duşla başlamalıydım. Kıyafetlerimi alarak banyoya girdim. Yarım saat sonra banyodaki işim bitti, odama geri döndüm. Yatağımı düzeltip, odamdaki karışıklığa son verdim. Kirli çamaşırlarımı çamaşır makinesine attım. Yaralarıma on dakikamı harcadıktan sonra mutfağa inmek için odamdan çıktım. Merdivenlerden inip, mutfağa girdim.
Dokuz saattir birşey yememiştim. Ama canım hala daha birşey istemiyordu. Buzdolabından aldığım hazır sandviç ve meyve suyu vazgeçilmez kahvaltı menümdü. Güçlenmem lazım ve bunun için yemeliyim. Elimdekileri ve zeytin tabağını alıp masaya oturdum. Hızla yedim. Sandvicimi ve meyve suyumu bitirdim ve masadan kalktım. Bitiremediğim zeytinleri tabağıyla beraber buzdolabına geri koydum. Masamı temizledim ve küçük spor salonuma indim. Hergün yaptığım günlük egzersizime başladım. Aşırı enerji gerektiren hareketlerdi ve yorucuydular. On birinci hareketimi kapının sertçe çalınması böldü. Karşıdaki saate baktım;7.19. Kimin gelebileceğini tahmin etmek zor değildi. Kronometreyi durdurdum ve merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden üste çıktım ve kapıya doğru İlerledim. Beklediği her saniye daha sert kapıyı çalması, daha hızlı hareket etmeme neden olmuyordu. Ama bunu anlamamakta sarf ettiği enerji görülmeye değerdi. Kapıyı açtığımda ellerinde poşetlerle bana sırıtan Badem beni bekliyordu.
"Hoşgeldim." dedi beni yavaşça itip içeri girerken. Kapıyı kapatıp, arkasından mutfağa girdim.
"Umarım yemek yememişsindir. Birlikte kahvaltı yaparız." Getirdiği elmalardan yeşil bir tanesini alıp yıkadım, bir parça ısırdım.
"Sandviçlerimden uzak dur." dedim ve mutfaktan çıktım. Yeniden merdivenlere yöneldim. Arkamdan koşarak geldi ve merdivenlere inmeden önüme geçti. Biraz tereddütle konuşmaya başladı.
"Konuşabilir miyiz?" Sıkıntıyla kollarımı birleştirdim.
"Sorun ne?" Biraz duraksadı ve gülümseyerek devam etti.
"Mutfağa geçsek."
"Bir saate gelirim." dedim merdivenlerden inerken. Spor salonuma geldiğimde kronometreyi çalıştırdım ve günlük sporuma kaldığım yerden devam ettim. Badem'in benimle konuşacağı konu her neyse canımı sıkacağı kesindi. Sadace deyiş şekli bile bunun kanıtıydı.

Sporumu bitirdiğimde havlumu alıp üste çıktım. Mutfaktan gelen yemek kokuları bütün evi kaplamıştı. Mutfağa geçmeden odama çıktım ve duşa girdim. On-onbeş dakika sonra işim bitti, çamaşır makinesinde yıkanmış ve kurumuş kıyafetlerimi aldım ve çıkardığım kıyafetlerimi çamaşır makinesine koyup çalıştırdım. Üzerimi giyip mutfağa indim. Badem iki tencerenin başında durmuş birşeyler yapıyordu. Sandalyeye oturdum ve Badem'in beni farketmesini bekledim. Tencerelerin başındaki işini bitirdikten sonra kapaklarını kapattı ve bana döndü. Yavaşça gelip karşımdaki sandalyeye oturdu.
"Nasılsın?" dedi gülümserken.
"İyi."
"Yaran var mı?" Konuyu nereye getireceğini, mavi gözlerinden okuyabiliyordum. Ama yinede birşey demeyecektim. Çünkü sadece bu olmamalıydı diyecekleri.
"Asıl konuya gel." Badem derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. "Neden kavga ettiniz?" Bazı şeyleri ben bile kendime sormazken çıkarılıp bana sorulması ve cevap vermek zorunda olmam çok can sıkıcıydı. Bu konuyu açmak ise can sıkıcılıktan öteye geçiyordu. Cevaplamak istemiyordum ama cevaplamadan Badem'in beni rahat bırakması imkansızdı. Ve bütün günümü Badem'le geçirmek hepsinden daha çok can sıkıcıydı. Bu Badem'in kötü bir insan olduğunu göstermez, benim Bademden farklı bir hayat tercih ettiğimi gösterirdi. Çünkü ender insanlarda bulunacak kadar hoşgürülüdür; Badem.
"Neden soruyorsun?" dedim onun gibi sandalyeme yaslanırken.
"Pistin ortasında kavga ettiniz. Merak etmem çok normal değil mi?"
"Bunu sormak için mi buralara kadar geldin?"
"Tabiki de hayır. Seni merak ettim."
"O zaman sadece beni merak et. Başka birşeyi değil." Sandalyeden kalktım ve kapıya yöneldim. Tam çıkacakken sol kolumdan tutup beni kendine çevirdi.
"Sana yardım etmeye çalışıyorum. Neden engelliyorsun?"
"Yardım istediğimi hatırlamıyorum."
"Anlamıyorsun. Bu iş böyle gitmez. Her sevmediğin insanla kavga etmen sorunlarını çözmez."
"Sorunlarımı çözmek için kavga ettiğimi kim söyledi."
"O zaman neden kavga ettin?"
"Can sıkıntısı." dedim, sesim olması gerektiğinden daha sert çıkmıştı. Bir süre durdu ve gözlerime baktı. Muhtemelen kırılmıştı. Çünkü aşırı duyarlı, duygusal, nazik ve kırılgan bir insandı."
"Tedavi ol."..........

İki kelime, dört hece, sekiz harf, dört sessiz harf, dört sesli harf, sessizden başlayıp sesliyle biten; sesliyle başlayıp sessizle biten iki kelime, hayatımın yokoluşunu oyunculuk yapacak iki kelime. Olamam...
'Ol' demekle olmuyor. Olamam.. Şuan olamam. Ve senaryomu yazmak için tüm oyuncu kadromu doldurmalıyım. Ama benim kötü karakterlerim hala eksik.

Kolumu elinden kurtardım ve üst kata çıkmak için merdivenlere ilerledim. Merdivenlere ilk adımımı attığımda, yüksek ve üzüntü barındıran sesi salonda yankılandı.
"Kendin için...Ertelemen iyileştirmiyor seni. Daha da kötü oluyorsun. Ruhuna acı çektirmekten vazgeç. Acıların geçmişi silmiyor."
Evet silmiyor, silemiyor, silemedi, silemeyecek...silmemeli. Silerse yaşamak için sebebim kalmaz. Üzgünüm ama yapamam.Anlamıy...
"Ben unutulmazın olacağım." Lanet olsun.
Merdivenlerden hızla çıkıp odama daldım. Yatağımın üzerindeki uzun ceketimi aldım ve koşarak odadan çıktım.
"İstesende beni unutamayaksın." Son üç merdivende ayağım takıldı ve dengem bozuldu. Düşmemek için duvara tutundum ama yere düşmekten iki kol beni kurtardı. Birşeyler diyordu Badem. İsmimi söylüyordu. Ama onu duymak istemiyordum, ya da istesemde duyamıyordum. Duvarlara çarpa çarpa dış kapıya geldim. Kapının üzerinden anahtarımı çıkardım ve zorla cebime koydum. Kapıyı açıp olabildiğince hızlı koşmaya başladım. Badem'i, kuşları, ayaklarımın çıkardığı sesleri kesik kesik duyuyordum. Net olan tek ses onunkiydi.
"Hayatında öyle izler bırakacağım ki, vücudundakileri unutacaksın."

Hızlı...daha hızlı...çok daha hızlı koşuyordum. Durmayacaktım çünkü o da durmayacaktı.

"Önümde ağlamanı yalvarmanı istiyorum."
"Yalvar bana..."
"Ayaklarıma kapan, ellerimi öp."
"Nefesin kesilene kadar çığlık at. Hadi ama yapabilirsin küçük o.."

Bileğimden başlayan ve tüm vücuduma dağılan keskin acı, sırtımın ve kafamın sertçe toprağa çarpmasıyla hafiflemişti. Belki dört, belki beş, belki daha da fazla yuvarlandıktan sonra kafamın taşa sertçe çarpmasıyla tüm ağrılarım yavaşça terketti beni. Tabi o da...
Kafatasımda biraz sızlayan ve bilincimin kaybolmasına vesile olan darbe hariç.
Bu kaçıncı bilmiyorum.

Ve tüm hislerim merhaba dedi..yüzümde yavaşça yol alan sıvıya. Gülümsedim ve gözlerimi kapattım.
Yeniden merhaba dedim, uzun ve koyu karanlığıma...
Yine başlıyoruz ama bu daha yorucu olacak gibi...





















Hepinize merhaba arkadaşlar. Sizin desteğiniz beni gerçekten mutlu ediyor. Hepinize desteğinizden dolayı teşekkür ederim. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Bu arada buradan da söylemek isterim ki gftyhv ve ForgiveYou16; sizi çok sevdiğimi asla unutmayın. İyiki varsınız:))))

SİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin