ANKARA-SEOUL

252 73 31
                                    

Yaklaşık 10 saatlik yolculuğumuz başladı. Türkiye saati ile 23.00 da uçağımız hayallerime doğru yola çıktı. Hostesin söylediğine göre çok büyük bir jet-lag etkisinde kalacakmışız. Zerre umrumda değildi. Yeterki yolun sonu Kore'ye çıksın.
Bu 10 saat içinde ne yapsam diye düşünmeye başladım. Uyuyamazdım çünkü heyecanım izin vermiyordu. Her zaman yaptığım gibi dizi izlemeye karar verdim. Tabletimi çıkardım. Uçak moduna aldım. Her ihtimale karşı hostese sormak istedim. Yaklaşık 10000 metre yükseğe çıktıktan sonra kullanabileceğimi söylediler. Gerekli yüksekliğe ulaşınca hostesin haber vermesi için beklemeye başladım. O sırada gözüme Burcu'nun yanında oturan kadınla yer değiştirmeye çalışan Burak çarptı. Kadından 2 saat istiyordu sanırım. Burcu ile gözlerimiz kesişti. İstemsizce gülümsedim. Burcu da aynı şekilde karşılık verdi. Çantamdan bir kitap çıkardım ve karıştırmaya başladım. Aradan yarım saat kadar bir süre geçti. Hostes yanıma gelip " Tabletinizi kullanabilirsiniz fakat inişe yakın kapatmalısınız." dedi. Teşekkür ettim ve hostes uzaklaştı. Hemen tabletimi açtım ve dizinin kaç bölümünü indirdiğimi kontrol ettim. 5 bölüm indirmiştim. Kulaklıklarımı taktım ve izlemeye başladım.
Ah bu Kore dizileri. Nasılda bağlayabildiler beni bu kadar. Hayata bakışımı değiştirdiler. Kore dizilerinden önce, Türk dizilerinin etkisinde kalmış olmalıyım ki, kimseye güvenemiyordum. Bana her yaklaşanın bir çıkar peşinde olduğunu düşünüyordum. Gerçek aşka inanmıyordum.( hoş halada inanmıyorum ama en azından var olabileceğini biliyorum.) Kısacası ruhumu besledi Kore dizileri. Kore ile yatıp Kore ile kalkmaya başladım. Bunların yanında bir de madalyonun öbür yüzü var tabiki. Arkadaşlarım, ailem bana çok problem çıkardılar. "Sevecek başka bir şey bulamadın mı?" "Bu Kore neymiş arkadaş bu yaşa geldim ilk senden duyuyorum." Artı "Onlar böcek yiyor değil mi?" "Çan çin çon diyebiliyor musun?" gibi saymakla bitiremeyeceğimiz cümleler duymak zorunda kaldım. Yıllarca engellemeye çalıştılar içimde giderek büyüyen Kore sevdamı. Bana mücadele etmeyi Koreliler öğretti tabiki de vazgeçmeyecektim. FIGHTING!!!
3. Bölümün 38. Dakikasını izlerken Profesör arkmdaki koltukan omzuma vurdu. Hemen kulaklığımı çıkardım ve Profesöre döndüm. "Kızım uyu biraz. Oraya varınca dengen değişecek. Uykunu al en azından. " dedi. "Peki Profesör bu bölüm bitsin kapatıcam. " ( Her korecanın en çok kullandığı cümledir bu hiç şüphesiz. Ama asla kapanmaz o bilgisayar yada tablet. ) 3. Bölüm bittiğinde gözlerim iyice ağırlaşmıştı. Heyecandan yorgunluğumu unutmuştum ama şimdi iyiden iyiye hissediyorum. Tableti kapattım. Başımı koltuğun kenarına yaslamamla uykuya dalmam bir oldu.
Hoparlörden gelen cızırtı ile uyandım. Sonrasında bir bayan sesi "Uçağımızın inişi için son 1 saat" SON 1 SAAT. SON 1 SAAT. Hemen doğruldum ve aynamı çıkardım. Saçımı başımı düzelttim. Yüzümü ıslak mendil ile silip kuruladım. Eyelinerımı tekrar çektim. Yüzüme hafif bir fondöten sürdüm. Dudak parlatıcımı da sürüp işimi bitirdim. Koreye inmek için hazırdım. Türkçe ve Korece yapılan "Uçağımız Seoul Incheon Havaalanına iniş yapmaktadır." anonsundan sonra uçaktakiler hareketlenmeye başladı. Bavullarımızı alıp dış hatlar bölümüne doğru yürümeye başladık.

TEK ŞANSIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin