Bu bölümü kız kardeşlerime hediye ediyorum . :))))
Giriş işlemlerinin ardından bizi otele yerleştirmek için almaya gelecek görevlileri bulmak için etrafımıza bakmaya başladık. Aish!!! Çok kalabalıktı. İğne atsan yere düşmezdi. O kadar konsantre olmuştumki Burcu'nun kolumu dürtmesi ile irkildim. "Aslı şu adamın tabelasında Turkey mi yazıyor?" dedi. Gösterdiği adama baktım. 1.60 1.65 civarında kısa boylu hafif yaşlı tombul bir adamdı. Evet tabelasında Turkey yazıyordu. Tam o sırada nisoeten daha genç olan bir adam SEOUL TIP KONFERANSI yazan bir tabela kaldırdı. Göstermeye hazırlanırken Profesör " Çocuklar buldum." dedi. Adamların yanına doğru yürüdük. Önce Profesör tanıştı. Daha sonra tek tek bizi tanıtmaya başladı. Çok güleryüzlü adamlardı. Türkçe " Hoşgeldiniz" deyişlerine bittim. Profesör beni gösterince Koreliler gibi eğilip "안녕하세요 "(annyeonghaseyo-merhaba) dedim. "Aslı tam yerine geldi zaten daha susmazki." dedi Murat. "Sabır Allah ım Sabır." dedim içimden. Burak Murat ve Burcu da tanıştıktan sonra bizi otele götürecek minibuse bindik. Minibus bizi Seoul Myeongdong adlı bir otelin önünde durdu. Bize eşlik edenler rehberlik edenler otelimizin burası olduğunu söylediler. Valizlerimizi aldıktan sonra resepsiyona doğru yürümeye başladık. Kapıda bizi geleneksel kıyafetler giyen iki kadın karşıladı. Çok genç değillerdi ama güzellerdi. Anahtarlarımızı aldıktan sonra odalarımıza çıktık. Burcu ile ben 205 nolu odada kalacaktık, Burak ile Murat 206 nolu, Profesör ise 207 nolu odada kalacaktı. Odaya girer girmez kendimi yatağa atıp " offf amma yoruldum ha." deyip saatime baktım. Saat 10.18 i gösteriyordu. Saatimi 6 saat ileri alıp Burcu yada saatini ayarlamasını söyledim. Ardından banyoya geçtim. Eğer 1 sn daha banyo yapmazsam öleceğimi hissettim. Banyodaki şampuanlar ve sabunlar dikkatimi çekti. Erkekler için mavi üzerinde renkli daireler olan desenler, bayanlar için pembe üzerinde kelebekler olan paketler kullanılmıştı. Ay ben bunları kullanmaya kıyamam ki deyip gülümsedim. Üzerinde Korece yazan her bir eşya beni heyecanlandırmıştı.
Hemen bir duş aldım ve uykuya daldım. Deliksiz bir uyku çektim.
" Aslı kalk Profesör mesaj atmış 8.30 da bizi bekliyormuş. Ya Aslı kalksana. Ohoooo kime diyorum kızım kalk ya " bağırtıları ile gözlerimi açtım. Bir gün hayallerimin ülkesinde gözlerimi açacaktım. Ama keşke Burcu'nun bu cırtak sesi uyandırmasaydı. Hayallerim daha farklıydı ama sonuçta Kore ' de uyandım. Bu da bir şeydi.
"Off tamam be kalktım. Burcu sesin çok kötü arkadaşım ya." dedim. " Evet hanımefendi sesim çok önemli şimdi ." dedi acele acele saçını tarayan Burcu.
Banyoya koştum. Hemencecik hazırlanıp Profesörün odasına geldik. Murat ve Burak bizden önce gelmişti. Hemen oturduk. Profesör bize konferans hakkında bilgi verdi, araştırma konularımızı gözden geçirmemizi hatırlattı bininci kere. Ve " Bugün serbestsiniz ama kaybolmak yasak. Özelliklede sen Aslı. Kendini çok kaptîrma. Beyler sahip çıkın kızlara. " dedi gülerek. " Peki hocam kaybolmam." dedim. Odadan çıkınca "Eee ne yapıyoruz." dedim. " Bir kafeye gidelim mi?" dedi Murat. " Olur hem kahvaltıda yaparız." dedi Burcu. " O zaman biz hazırlanalım beş on dakika sonra bulaşalım. " dedim. " Tamam kanka biz 1 saat bekliycez ." dedi Burak Murat' a . " of abartmayın be." dedik aynı anda Burcu ile ben.
Odaya gittik. Dolabı açtım ve önceden planladıgım gibi mavi, uzun , askılı elbisemi giyindim. Park Shin Hye' nin Heartstrings dizisini izlediğimden beri bu tip elbiselere ilgi duymaya başladım. Dolgu topuk çokta yüksek olamayan bir ayakkabı giydim. Saçlarımı açık bırakıp siyah top küpelerimuj taktım. Eyelinerımı çektim. Dudak parlatıcımı sürdüm ve son olarak parfümümü sıktım. Bez çantamı koluma taktım ve " Evet bekle beni Seoul sonunda buluşuyoruz. " dedim. "Cidden manyaksın." dedi Burcu. " saol canım." dedim ve gülüştük.
Çocuklarla buluşmak için otelin önüne indik. Üçü konferans hakkında konuşuyordu. Bense Seoul Sokaklarını inceleiyordum. Çift eşyaları satan dükkanlar, mini marketler, kuaförler, müzik marketler, dondurmacılar, butikler... Allahım resmen Seouldeyim. 9 yıl bekledikten sonra işte SEOUL. Sokaklar çok kalabalık. Tam işe, okula gitme zamanı. Minicik koreli öğrenciler, liseliler, takım elbise giyen beyefendiler, rengarek giyinen bayanlar ve biz. Sokak rengarenkti.
Bahçeli bir kafe göstererek " Burada oturalım mı?" dedi Burcu. "olur farketmez" dedim. Dört kişilik bir masaya oturduk. Garsonun getirdiği menüyü gururla çevirip yemekler hakkında bilgi verdim. Çok keyifli bir yemek yedik, kahve içtik. Burcu lavaboya kalktı. Burak sigara içmek için dışarıya çıktı. Murat ve ben masada kaldık. Murat ' ın "NEDEN KORE?" sorusuna belki yüzüncü defa cevap verirken telefonu çaldı ve kalktı. Etrafı izlemeye başladım. Bir çift yan masada oturuyordu. Erkek kıza dondurma yediriyordu. Sonrada mendil ile ağzının kenarını sildi. Tıpkı dizilerdeki gibi. Onları izlerken arka masada oturan bi çocuk dikketimi çekti. Açık mavi dar bir pantolon , sarı düz bir tshirt giyinmişti. Kulağının arkasına alabilecek kadar uzun ortadan ikiye ayırdığı sacları vardı. Siyah kemik bir gözlük kullanıyordu. Karşıda televizyondaki bir programa bakıyordu. Ona baktığımı hisstmiş olacakki birden bana doğru döndü. Hemen gözlerimi kaçırıp amaçsız bir şekilde çantamı açtım. Telefonumu çıkardım. Yüzüm yanıyordu. Ateş bastı. " Özür dilerim yalnızın bıraktım seni."dedi Murat. " Hayır ya önemli değil." dedim. Burcu ve arkasından Burak geldi. " Gençler kalkalım mı artık. Konferansa hazırlanalım birazda." dedi Burak. Burak ile Murat hesap ödeme kavgası yaparken diğer masaya göz altından baktım. Ne zaman gitmişti. Hesap işi hallolduktan sonra otele doğru yola çıktık. Odamıza cıktık. Üzerime bir eşofman geçirdim ve laptopumu açtım. Araştırma tezimin ingilizce çevirisini tekrar gözden geçirip bazı eklemeler ve çıkarmalar yaptım. Hocamızın gönderdiği yazısını inceledim. Aradan 5 saat geçmişti. Karnımın guruldaması ile dikkatim dağılmıştı. Burcu'ya baktım. Gözleri kapanmak üzereydi. " Yemek yemeye inelim mi?" dedim. " Ay iyi olur canım. Dur Burak'a telefon edeyim." Aman et et kumrular:)))
Yemek yemek için açık büfeye gittik. Hiçbir şey yiyecek halim yoktu. Çok fena uykum geliyordu. Bir bardak soda içtim ve herkesten önce istemeyerek olsada kalktım. Yoksa masada uyuyacaktım. Bu grubun muhabbeti resmen insanı içine çekiyordu. Henüz 1 yıldır aynı grupta asistanlık yapıyorduk ama çok çabuk ısındık birbirimize.
Odama geçtim ve pijamalarımı giyip yatağıma geçtim. Böylece Seoul daki ilk günüm bitmiş oldu.TEŞEKKÜR EDERİM. :))))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK ŞANSIM
Fiksi PenggemarBir gün ait olduğunuz yerde gözlerinizi açsanız iyi olmaz mı 10 yıllık sabırlı bi bekleyiş ve kavuşma...