Bugün hastanede rutin kontrolleri vardı . O kendini umursamak zorundaydı. Çünkü kendinden başka kimsesi yoktu onu umursayacak. Kaldığı yurdun müdürü de pek ilgilenmezdi zaten Esmeray ve arkadaşlarıyla. Onlar da bunu fırsat bilerek kimseye haber vermeden çıkarlardı dışarıya. Çantasını da alıp hastanenin yolunu tuttu Esmeray. Yolda annesine babasına sarılan çocuklar , birbirleriyle dertleşip gülüşen arkadaşlar gördükçe hep kıskanırdı onları. Kıskanmakta da haklıydı hani. O bundan sonraki hayatına iki sıfır yenik devam edecekti. Kaderiydi bu onun. Kendisi de istemezdi bu hayatı. Küçük omuzlarıyla bütün hayatın yükünü taşıyordu. Hayat artık ona gülümsemiyor hep acımasızca davranıyordu.
Hastaneye hızlı adımlarla girdi. Saatine baktı , tam zamanında gelmişti. Biraz daha geç kalsa yetişemeyecekti. Şükretmek için de bir şeyler olduğunun farkına vardı.
Doktor Deniz'in odasındaki oturaklardan birisine oturdu. Kağıdını ve kalemini çıkardı. Kağıt ve kalem. Bunları her zaman bulundururdu her zaman. Çıkardığı gibi hemşirenin ona seslenmesiyle kalktı. Yürüyüşüyle tam bir hanımefendiydi. Kapıyı hafif bir gıcırdamayla kapattı.
" Nasılsın Esmeray ?"diye sordu Deniz Doktor. Esmeray Deniz Doktorun sorusunu cevaplamak için kağıdına ve kalemine uzandı. Kağıdına" Daha iyi olmaya çalışıyorum." yazısını karaladıktan sonra gösterdi.
" Iyi olmaya çalışmana sevindim. Biliyorsun ki bugün rutin kontrollerini yapmamız gerekiyor. Sana çektireceğin filmleri umutmaman için kağıda yazıyorum . Bunları yaptıktan sonra yanıma uğra. " Esmeray başını salladı ve odadan çıktı.
***
Tuğra umudunu yitirmemeye çalışıyordu. O iliğin bulunacağını düşünüyordu sürekli. Bulunmalıydı o ilik. Eğer bulunmazsa bundan sonraki hayatının uzun olamayacağını da biliyordu. Kanser olduğunu öğrendikten sonra yıkılmıştı adeta. Gencecikti daha yirmi yaşında bir delikanlıydı o. Daha yaşayacak çok anıları , hatıraları olması gerektiğini düşünüyordu. İlerde ünlü bir futbolcu olacaktı belki de. Altı aydır bu lanet hastalıkla uğraşıyordu. Çok zordu onun için. Ama dayanıklıydı o , çoğu ümidini kaybetmiş olsa da parça parça ümit kırıntıları kalmıştı onda da. Esmeray gibi ...
Çalışma masasından kalktı ve belki gerekli ilik bulunmuştur ümidiyle hastaneye gidecekti. Telefonunu cebine attı. Kapıyı kilitleyip kontrol etti ve anahtarı kapının yanındaki salsıya fırlattı.
***
Esmeray yaptırmıştı kontrollerini. Değişen hiçbir şey yoktu. Belki de ömrünün sonuna kadar konuşamayacaktı. Ama olsun o yine de hiçbir zaman ümidini kaybetmemeye yeminliydi. Ona konuşmamak değil de annesinin babasının yokluğu koyuyordu. Hiçbir şey hiç kimse onların yerini tutamazdı. Ne bir dost ne de bir öğretmen. Iki sene olmuştu onları kaybedeli. O zamandan beri hep bir burukluk vardı içinde. Bir eksiklik.
Merdivenden aşağıya doğru iniyordu. Hastanenin dış kapısının önüne geldiğinde duvara asılmış bir afiş gördü. Meraklıydı böyle şeylere karşı. Gidip bakmak istedi. Afişte moda tasarımcıları aranıyor diye bir yazı gördü. Yazıyı görür görmez havaya uçmuştu bile. Bu onun tek şansı olabilirdi. İki senedir beklediği ve tek şansı. Bu yarışmaya acil katılması gerekiyordu. Çok heyecanlanmıştı . Hızlıca çantasından kalemini ve kağıdını çıkardı. Gerekli adresi ve numarayı yazdıktan sonra çantasına koydu. Ağzı kulaklarındaydı. Geri geri birkaç adım atmıştı ki bir şeye çarptığının farkına vardı. Arkasına döndü ve genç bir çocuk olduğunu anladı.
Genç kız nasıl Özür dileyeceğini bilemedi. Özür dilemek istiyordu ama elinde olan bir şey değildi. Hareketlerle kendini ifade etmeye çalışıyordu ama nafile. Genç çocuk kızın yaptıklarının hiçbirine anlam verememişti. Ve genç kıza bağırmaya başladı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun ? İnsan bir özür diler ya! Geçmişsin karşıma bön bön bakıyorsun ."Esmeray hala kendisini anlatma çabasının içerisindeydi.
" Kızım konuşsana . Bak ben sana öğreteyim yeri geldiği zaman özür dilemesini de bileceksin. Çok gördüm ben senin gibi şımarık zengin tipi kızları. Neyseki seninle daha fazla zamanımı harcayamayacağım. " O da nerden bilebilirdi ki karşısındaki kızın konuşamadığını.
Esmeray ' ın gözünden bir kaç damla yaş akmıştı. Hiçbir zaman kendisini ifade edemiyordu. Belki de hiç edemeyecekti.
***
Tuğra sinirli bir şekilde girmişti hastaneye . Aslında böyle bağırmak pek onun tarzı değildi. Sevmezdi kavgayı ,gürültüyü. Ama son zamanlarda daha bir asabileşmişti. Yani hasta olduğunu öğrendikten sonra. Kırıp dökebiliyordu insanları çok çabuk ama o da bunun farkında değildi.
Hemen doktorunu buldu. Ona soracak çok önemli bir sorusu vardı. "İlik bulundu mu? Doktor şaşırmıştı onu karşısında görünce birden ." Tuğra hoşgeldin , gel otur. Eğer ilik bulunmuş olsaydı haberim olurdu. Ama ben yine de bir bakayım. " Tuğra çok heyecanlıydı. İçinden rabbine dua ediyordu. Altı aydır küçücük bir iliğin bulunmaması saçma geliyordu ona. Ama gerçek buydu.
" Maalesef bulunmamış. " Tuğra işte o an sinirlerine yenik düştü.
" Nasıl bulunamamış ya nasıl ? Koca Türkiye 'de bir ilik bulunamıyor mu? Allah kahretmesin! " bir anda masanın üzerindeki her şey yere döküldü. Tuğra kendisine hakim olamıyordu. Kapıyı sertçe vurdu ve çıktı. Haksızlıktı bu. Keşke hiç gelmeseydi hastaneye ama gelmişti. Bu acı gerçekle bir kez daha karşılaşmıştı. Bu onu daha da çok yıpratmıştı. Babasının iliği uymuyordu. Belki de o hiç görmediği annesi yaşasaydı her şey daha iyi olacaktı. Ama imkansız şeyleri düşünmenin hiç bir mantığı da yoktu.
Yürümeye başladı. Soğuk ve sert ediyordu rüzgar. Üşümeye başlamıştı bile. Hırkasının fermuarını kapattı ve kapşonunu başına geçirdi.
Saat umrunda değildi. Çünkü babasının onu merak etmeyeceğini çok net biliyordu. Koca iş adamı niye merak etsin ki beni diye düşünüyordu. Babası hayatttaydı ama Tuğra için değişen hiçbir şey yoktu. O yine tek ve yalnızdı. Evde hiç bir zaman huzur ortamı olmazdı. Babası onu sürekli annesinin ölümüyle suçlardı. Her fırsatta , boş bulduğu her anda. Tuğra bunu haketmiyordu. Hiçbir çocuğa yapılamayacak , acımasızca bir davranıştı bu.
Annesi Tuğra yı dünyaya getirirken ölmüştü. Çocuğu gözlerini açmışken kendisi kapamıştı dünyaya gözlerini. Çoğu çocuk bu durumda kendisini suçlardı. Ama o bunu yapmıyordu. O da yaşamasını isterdi annesinin. Ya da başını okşayan birinin olmasını. Onun da elinde olan bir şey değildi bu. Düşündükçe daha kötü oldu . Kafasını dağıtmaya çalıştı.
***
Sahilde yürümeye karar vermişti Esmeray. Denizin o hışırtısı, sakinliği ona da huzur verecekti buna inanıyordu. Akşamın karanlığı daha da iyi hissettirdi kendine.
Bakışlarını biraz daha uzaklaştırdı. İleriden iki tane içkici sarhoş adam geliyordu. Hemen uzaklaşmalıydı ordan. Yönünü değiştirdi ve adımlarını olabildiğince hızlandırdı. Daha da hızlanmalıydı , çok görmüştü böyle tiplerden , başına bela olmalarına izin vermemeliydi. Koştu , koştu.
Arkadan bir el tutmuştu Esmeray'ı. Korktuğu başına gelmişti. Yakalamıştı onu o iki pislik.
" Abla para versene. "
" Abla at bir yirmilik . Sen kirli çıkısındır. Cimrilik yapma!"
Yok param şeklinde işaret etmişti ki tekrardan tutmuştular Esmeray'ı. Korkmuştu. Kendisine zarar verme düşünceleri daha da telaşlandırmıştı onu. Elini cebine attı. Sadece beş lirası kalmıştı. Zaten parayı zar zor buluyordu. Ama elinde olan son parasını da onlara verdi.
"Bu ne ya ! Sen dalga mı geçiyorsun ? Sami tut şunu. Aklını başına getirelim."
Esmeray onlara yalvarıyordu yapmamaları için. Ama onlar Esmeray 'ın çabalarını anlamıyorlardı. Birisi kollarından birisi de bacaklarından tuttu. Sallanmaya başladılar. Esmeray göz yaşları içerisindeydi.
" Bir , iki , üç !"
Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgarıma Fısılda
Teen Fiction1,2,3,4,5,6... Kendi sonsuzluklarına yürüyen iki beden. Açıklanması ihtimal olan duyguları yontarak kendi dünyalarında imkansızdan öteye koyan inançlılar. Belki iki dünya belki iki oda arasında yaşayan , engelleri kestirilemeyecek kadar devasa olan...