Gökyüzü..

37.1K 1.2K 46
                                    

Can okuyucularım ben geldim.

Keyifli okumalar olsun :)))

*****


Görevi kabul etmemin üzerinden neredeyse 1 ay geçmişti. Ne kadar yapmak istemesem de yine ve yine işin ucu bana değiyordu. Elimdeki telefonu kapatıp, beni bekleyen ekibime doğru ilerledim. Yıllar geçtikçe Semin'in yokluğuna alışmak daha zor geliyordu ancak ne olursa olsun görevim her şeyden öncelikliydi.

Yıllarca hasretine dayanmış, sabretmiştim yine sabrederdim. O bilmese de ara ara o kadar yolu tek bir an görmek için gelip, hemen geri dönüyordum. Yokluğumla sınadığım kadının ne kadar daha dayanacağını bilmezken eline belgelerim geçince ne yapacağını bilmek istemiyordum. Onu aldattığımı unuttuğumu düşünecekti en basiti ama buna alışmak zorundaydı.

Bundan sonra yapacak olduğum iş en zoru olsa da bende katlanmak zorundaydım. Ne kadar gizli kalacak olsam da kimliğimi yavaş yavaş ortaya çıkarmaya başlamışlardı. Hummer'in üzerine konuşurken bıraktığım gece görüş dürbününü alıp hedefe kitlendim. Şerefsiz herif o kadar zulüm edip birde yaşamak için kaçmaya kalkıyordu. Bunun gibi sömürgecilerin yaşaması haramdı. Elimdeki dürbünü bırakıp hedefime doğru ilerlemeye başladım.Gizli geçitten çıkan adama doğru yaklaştığımda çevreyi kontrol ettim. Oğlu olacak şerefsiz de ormanlık alanda gelmesini bekliyordu. Ormana girmeden arkasında belirdiğimde silahı arkasından kafasına dayayınca attığı adım ile sendeledi ve titremeye başladı.

"Nereye böyle, oysa ben senin cezanı çekmeni umuyordum."

"Bırak beni, ne kadar istersen veririm." Ben gülünce rahatlayan adama o hazzı yaşatmadan "Gökyüzünün sana selamı var!" deyip silahı ateşledim. Ayaklarımın ucuna gereksiz bedeni yıkılırken ben bizi izleyen oğluna selam vererek Harun'a elimle işaret verdim. Harun cansız bedeni sürüklercesine alıp arabaya taşıdıktan sonra koşarak bana doğru geldi.

"Efendim çıkmalısınız, " karşımda endişe ile bana bakan adama bakarken, başımı salladım.

"Daha değil." İtirazım sonrası çaresizlikle çevreyi kolaçan etti. "Kim gelecekse gelsin. Ben buradayım Harun!" Bir şey söylemek için ağzını açtı fakat bakışlarımı gördükten sonra vazgeçmiş olacak ki sustu.

"Yarın için her şey hazır mı Harun? " kararlılıkla yüzüne baktığımda, yapacak olduğumu onaylamasa da başını salladı.

"Hazır efendim. "

"Aileme kim gidecek? " kimin gideceği önemli değildi ama konu annem ve babam olunca bu sıralama ister istemez değişiyordu. Annem ve babamın güvendiği, inandığı birisi olmalıydı ki yapılan ve denilenin arkası aranmasın.

"Varol amir gidecek efendim." Memnuniyetle başımı sallarken gözüm uzaktan gelenlere takıldı. " O halde başlıyoruz!" belimdeki silahı çekip adım attığım an da, Harun önüme geçti.

"Size bir şey olduğu taktirde ortalık karışır efendim. Paşalar ayağa kalkar. Devlet ikiye bölünür!" ne zamandan beri bana emir verebiliyordu ya da karışabiliyordu. Silahı başına dayadığımda başını eğdi. Dişlerimi sıkarken önümde eğilen adama gözlerimi kısarak baktım.

"Ben devletin ta kendisiyim Harun, ben Dağhan Dağdeviren'im. Devlet için geçmişini silen, geleceğini bir avuç toprağa sıkıştıran adamım!"

Ses tonumdan ürken Harun, bir adım geri giderek önümden çekildi. Şimdi olacak olanı beklemek vardı. İstenilen görev başarı ile sonlandırılmıştı. Gelecek olan her kimse beni görmek istiyordu. Bende onu bekleyen azraildim.

"Görev bitmiştir. Türkiye'ye dönüyoruz."

****

Bir ömür nasıl severek geçer, zaman nasıl bu kadar acımasız olurdu hiç öğrenemedim. Oysa zamanı kendine eş tutan insanoğlu hala ne için ne uğruna yarışa girerdi? Ya zaman tek düşman olma yolunda ilerlerken, hafızandan silinen o güzel anılar; yaşananlar, gitmeye yüz tutmuşken, sığınağım dediğin gözlerin esaretinden çıkmaya başladığın an yüreğini o acı kavurmaya başlamaz mıydı?

KALB-İ MÜEBBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin