2.BÖLÜM

65K 3.1K 76
                                    

Doğum günü kutlamasının ertesi sabahı, hâlâ sızlamakta olan ayaklarıma rağmen iş yerimin önündeydim. Arabamı park eder etmez her sabah yaptığım gibi başımı kaldırıp mağazamın tabelasına baktım. "Çikolata Perisi"

Bu isme bakmak bana her zaman heyecan, enerji vermişti. Babama ailesinden kalan Çikolata Perisi, adından da anlaşıldığı gibi özel yapım olan çikolataların satıldığı en az otuz yıllık bir mağazaydı. Her ne kadar çikolataya olan alerjim yüzünden onları yiyemesemde, kokusu bile beni mutlu etmeye yetiyordu. Bu sebepten, üniversiteden mezun olduğum halde okuduğum bölümün işini yapmaktan vazgeçmiştim. Bu kararı almamdaki en büyük etki de, ben mezun olmadan çok kısa bir süre önce, mağazayı işleten halamın vefat etmesiydi. İşleri nedeniyle Bursa da yaşayan anne ve babamın, Çikolata Perisi'nin kapanacak olmasına üzülmelerine dayanamamıştım. Hoş, gerçi bende çok istemiştim. Nasıl olsa üniversiteyi bu şehirde okumuş, dört yıldır da Sevgi ve Nilgün ile yaşıyordum. Zorluk çekmeyecektim. Anne ve babam önce kendi işimi yapmamı söyleselerde, ne kadar istekli olduğumu görünce beni her zaman, her konuda nasıl destekliyorlarsa yine öyle desteklediler.

Anıların arasında kaybolduğum kısacık andan sonra kendimi toparlayıp besmeleyle kapıdan girdim. Beni karşılayan mağaza çalışanlarımın selamını alırken personelden sorumlu olan Meral, elindeki bir buket kırmızı gülle gülümseyerek yanıma yaklaştı. "Asya Hanım çiçekleriniz sizden önce geldi"

Kimin gönderdiğini merak ettim. Çünkü daha önce hiç çiçek almamıştım. Şaşkınlıkla gül buketinin üzerindeki küçük zarfa uzanacağım sırada bizi izleyen, yüzleri gülen personeli fark ettim. Kendilerine baktığımı görünce hepsi başlarını eğip yaptığı işlere geri döndüler. İlk defa böyle bir şeye şahit oldukları için haliyle merak ediyorlardı. Hiçbirisine kızamıyor, hepsini ailemden biri gibi seviyordum.

Zarfı alıp Meral'e çiçekleri vazoya yerleştirmesini söyledim ve ofisime gittim. Masaya oturur oturmaz kartı okudum. "Akşam müsaitsen, bana yemekte eşlik eder misin? AYKUT"

Gülümsedim. Bir erkek tarafından ilgi duyulmak hangi kadının hoşuna gitmezdi. Bu ilgi özelliklede Aykut gibi bir adamdan geliyorsa.

Her şey doğum günü partisiyle başlayıp, yemek davetleriyle devam etti. Her sabah güne yeni çiçeklerle başladım. Onu tanıdıkça daha çok hoşlandım. Özellikle mesafeli duruşu beni çok etkiledi. Hani her zaman duyduğumuz, okuduğumuz ya da izlediğimiz; kızları yatağa atmaya, kullanmaya çalışan erkekler vardı ya, işte Aykut onlardan birisi değildi. Birlikte vakit geçirdiğimiz zamanlarda bir kere bile beni öpmeye yeltenmemişti. Hem ayrıca Sevgi ve Nilgün de onu çok sevmişler, sık sık lafını eder olmuşlardı. "Süper çocuk" diyorlardı.

Tanışmamızın birinci ayında artık iki sevgiliydik. Birlikte gülüyor, eğleniyor, güzel vakit geçiriyorduk. Yine dans etmek için gece kulübüne gittiğimiz bir akşam, Aykut, büyük bir adım atarak bu ilişkiyi evliliğe taşımak istediğini söyledi. Hiç beklemediğim için şok oldum. Ani gelen teklifi garipsediğimi anlayınca beni tanıdığı kadarının ona yettiğini söyledi. "Peki, sen beni yeterince tanımadın mı Asya? Neden bekleyelim?" dedi.

Cevap veremedim. Onunla vakit geçirmekten inanılmaz keyif alıyordum ama emin olamıyordum. Bahsettikler aşk böyle bir şey miydi? Yani sadece keyifli zaman geçirmek miydi? Yapılan sürprizler karşısında mutlu olmanın adımıydı aşk. Suskunluğumu görünce düşünmek için zamanım olduğunu söyledi. O akşam evlilik teklifiyle ilgili daha fazla konuşmadık. Aldığı tek taş yüzüğü tekrar cebine yerleştirip beni eve bıraktı.

Yaşadığım ikilemle kapıdan girdiğim an Sevgi ve Nilgün durgunluğumu fark edince onlara Aykut'un niyetini anlattım. Sevinçten çığlık attılar. Sonrası çorap söküğü gibi kendiliğinden geldi. Dilim lâl olmuş misali, geçen bir haftanın ardından teklifini kabul ettiğimde, "O zaman hemen düğün hazırlıklarına başlayalım." Dedi. "Ama önce seni ailenden isteyelim"

Sonsuza Dek (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin