4.Bölüm

61.5K 2.8K 146
                                    

Her şey üst üste gelmişti. Kocam sandığım adamın ihaneti, kalp krizi geçiren babamın zamansız vefatı....

Hayat beni çok zor bir imtihandan geçiriyordu. Sevdiklerimle sınanıyordum. Dilim isyan etmese bile canımın acısı yüzünden kalbimden geçenlere engel olamıyordum. Her şey çok güzel giderken rüzgâr neden yön değiştirmişti? Neden geldiği zaman üzüntüler arka arkaya geliyordu. Sürekli aynı sorular beynimin içinde dönüp duruyordu. Bu süreçte, benim annemin yanında olup ona destek olmam gerekirken tam aksi oldu. Ben onun koluna değil, o benim koluma girdi.

Mezarlıkta olduğu gibi, cenaze sonrası da Sevgi ve Nilgün hep yanımdaydılar. Evin kızları gibi taziye için gelenleri ağırladılar. Bense bir köşede annemin omzuna yaslanmış halde donuk gözlerle çevremde olup bitenlere bakıyordum. Ertesi gün onlar döndüğünde, annemle bir başımıza kalmıştık. Gerçi bir başımıza diyorum ama ev baş sağlığı için gelen tanıdık ve akrabalarla doluydu. Sadece o kalabalıkta kendimi yalnız ve kimsesiz hissediyordum.

Bursa da kaldığım bir hafta boyunca annemle evliliğim hakkında hiç konuşmadık. Zaten o da Aykut'un neden gelmediğini sorgulamadı. Sadece son gün evden ayrılırken, anlaşamadığımız için boşanmaya karar verdiğimizi açıkladım. Belki evdeki kalabalık yüzünden, belki de tahminleri nedeniyle yorum yapmadı. Üzgün gözlerle boynuma sarılarak "Hakkında hayırlısı olsun" dedi

***

Babamı kaybedeli tam 1 ay olmuştu. Hafta sonları, annemi ziyarete gittiğim zamanlarda, onu benimle gelmesi için ne kadar ikna etmeye çalışsamda başarılı olamadım. Oradaki huzur evinde çalışmaktan dolayı mutlu olduğunu söyledi. Kabul etmedi. Haklıydı. Her ne kadar annemin yalnız kalmasına gönlüm razı gelmese bile, o da orada kendine göre bir düzen kurmuştu. Bakıma muhtaç yaşlı insanlara yardım ederek kendini mutlu ediyordu.

Annemin Bursa da kendini oyalayıp teselli edeceği bir şeyler vardı. Ama benim yoktu. Hiçbir şey yaşadığım üzüntüleri yok saydırmıyordu. Her geçen gün beni içine çeken karanlığa daha çok gömülüyordum. Dünya sadece siyah ve beyazlardan ibaretti. Başka renk yoktu. Benimkisi ise matemin rengi, siyahın en koyusuydu. Ruhum sanki zincirlere vurulmuş, bedenim amaçsızca yaşamakta diretiyordu. Öte yandan, Nilgün ve Sevgiyle birlikte yaşamaya kaldığım yerden devam ediyordum. Girdiğim bunalımın farkında olan arkadaşlarım beni eski günlerime döndürmek için ellerinden geleni yapsalar da boşunaydı. Her şey anlamını yitirmişti artık.

İki gün sonra, nihayet boşanma davasının günü gelmişti. Sabah, Nilgün ve Sevgi ne kadar benimle gelmek istediklerini söyleseler de tek başıma gitmekte kararlıydım. İnadımı bildikleri için daha fazla ısrar etmediler.

Dava tek celsede bittiğinde, Aykut Aile mahkemesinin önünde elini uzattı. "Zorluk çıkartmadığın ve aramızda olanları mahkemede kullanmadığın için teşekkür ederim." dedi. O an aklıma onunla tanıştığım ilk gün geldi. Doğum günü partisinde el sıkışmayla birleşen yollarımız yine aynı ellerin birbirine son kez dokunmasıyla ayrılıyordu. Üstelik aramızda geçenleri anlatmadığım için bir de teşekkür ediyordu. Aramızda ne geçmişti ki, hiçbir şey. Zaten asıl sorunda bu değil miydi? Anlamsızca tebessüm ederek bir yüzüne, bir de bana uzattığı eline baktım. Ve hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp yürüdüm. Ayrıldığımız günden beri, ailesinden hiç kimsenin aramamasından anladığım kadarıyla, hepsi her şeyi biliyordu. Onlar için sadece kurbanlık koyun olmuştum. Babamı kaybettiğimi bildikleri halde, baş sağlığı dilecek kadar bile değerli olmamıştım gözlerinde. Yazık.

Akşam eve gittiğimde Nilgün ve Sevgi işten henüz dönmemişlerdi. Telefonumun mesaj sesini duyunca annemden olabileceğini düşünerek gelen iletiyi okudum. Mesaj kayın validem tarafından gönderilmişti. "Oğlumun sırrını ifşa etmemene karşılık Hesabına 1 milyon lira geçtim. Yeni bir hayat kurmanda sana yardımcı olur."

Sonsuza Dek (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin