Otele gidip ufak tefek işlerimi hallettim ve kızlarla tabiri caizse köşe kapmaca oynadım. Hiç biriyle yan yana gelip strese girmek istemiyordum. En önemliside Ayça ile tek karşılaşmaktan korkuyordum. Sadece Melis'i merak ediyordum Ömer'le neler konuşmuşlardı, araları düzelmiş miydi? En önemlisi ne karar vermişlerdi. Ama bir türlü Melis'i tek yakalayamadım. En iyisi eve gitmekti. Ezel'le konuşmak bana iyi gelirdi. Hem onun fikirlerini de merak ediyordum. Mustafa bugün cidden biraz itici davranmıştı. Ama hala heyecanlanmama sebep olması gerçeğini değiştirmiyordu bu.
Lobide ilk defa gördüğüm bir stajyere el işareti yaparak yanıma çağırdım. Hemen yanıma gelerek hazır ola geçti. Onun bu heyecanlı hali gülmeme sebep oldu. Asker değildi ya! Ben de komutan değildim sonuçta ama o kadar heyecanlıydı ki beni komutan sanması normaldi.
Yaşı küçük görünüyordu muhtemelen meslek lisesi öğrencilerindendi.
"Adın ne senin?"
"Ahmet"
"Ne zamandır buradasın?"
"iki gündür" derken hala iki eli yanda kaskatı hazır olda duruyordu.
"Ben kimim biliyor musun da böyle hazır ola geçtin?"
"Müdürlerimizden Deniz Hanım."
Gülmeme zar zor engel olabilmiştim. çalışanların gözünde terfi etmişim demek ki. Ne zamandır müdürüm ben yahu! Gerçi bugün çoğu şeyi olmuşum da sonradan haberim oldu ya neyse.
"Aferin" dedim mağrur bir ifadeyle bu hevesli genci bozmak istememiştim.
"Bir emriniz mi var?"
"Ahmetçiğim ben çıkıyorum eğer soran olursa söylersin."
"Nereye gitti derlerse?"
"Eve gitti dersin"
"Neden eve gitti derlese?"
"İşi varmış dersin" Ne çok ayrıntı istiyordu bu çocuk.
"Ne işi varmış derlerse?"
"Önemli işleri varmış dersin" Sabrım sınırdaydı.
"Ne kadar önemli işleri varmış derlerse?"
"Çok önemli işleri varmış dersin."
"Burada ki işlerden daha mı önemliymiş derlerse?"
"Aaaa! Yeter! Evet, daha önemli; su bastı evimi o yüzden gidiyorum oldu mu Ahmet? Ne kadar çok soru sordun ama sen ya! Kapıdan her giren çıkanı böyle sorguya mı çekiyorsun sen! Bu ne ya hadi git tamam bak işine of!" diyerek uzaklaştırdım Ahmet'i yanımdan ve çıktım otelden.
Eve geldiğimde rahatlamak için hemen duşa girdim. Suyun başımdan ayaklarıma doğru ılık bir şekilde akışı tüm gerginliğimi alıp götürdü. Duştan çıktığımda telefonum deli gibi çalıyordu. Koşturarak çantamın içinde telefonumu aramaya başladım ama ben bulana kadar sustu. Bulduğumda ise şaşkındım. ekranda dokuz cevapsız arama yazıyordu. Hepsi de Melis'ti. Hemen geri aradım.
"Dede iyi misin?" dedi telaşlı bir sesle.
"İyiyim Akide'm ne oldu, ne bu telaş?
"Evini su basmış! Nasıl oldu bu hiç anlamadım ki! Hemen yardıma geleyim kızlara da haber verip."
İnanamıyordum. Nereden bulaştım Ahmet denen ergene yahu!
"Sakin ol Melis evimi su bastığı filan yok. Sen Ahmet'le mi konuştun? Hani şu lobi de duran çocuk!"
"Evet, seni gören olup olmadığını sordum. Bana: 'Deniz Hanım'ın çıkması gerekti eve gideceğini söyledi, çok önemli bir işi varmış hatta burada ki işlerinden daha önemliymiş çünkü evini su basmış dedi' Ne yani yok mu afet şimdi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA Şovalye'm
Teen FictionLiseden beri arkadaş olan beş kişiyiz biz: Uğur, İdil, Melis, Ayça ve Deniz (yani ben). Her anı birlikte geçen suç ortaklarıyız. Ben duygu yoksunluğumla bilinirim. Fasulye sırığı boyumla erkeklerde otomatik olarak kompleks yarattığımdan şimdiye ka...