(1)Yeni Bir Hayat

420 39 7
                                    

İstila Günü: 34

Büyükçe yağan yağmur damlaları uzun kirpiklerimin üzerine düşerken bir yandan ormanın içinde yürüyüp diğer yandan yanımdaki nehrin sesini dinliyordum. Taki iç sesim içerden bana baskı uygulayana kadar.

Yalnızsın Sarah. Yapayanlız. Uçsuz bucaksız bir ormanda.

Lanet olsun iç sesim. Bi susamadın. İstiladan -uzaylı istilası- beri susmak bilmiyordu. Zaten tek yaptığı şey konuşmaktı.

İstila... Garip bi kelime değil mi? Ama daha garip olanı uzaylıların saldırması. Hiçbir şey yokken geldiler ve hadi savaşalım demiş gibi. "Dünya bizim olacak sizi cılız insanlar!"  Ağızlarına ıslak odunla patlatasım geliyor. Silahım da var da mermi harcamak yerine yerden bi odun alıp vurmak daha cazip. Hem yağmurdan da ıslanmış. Lanet olası dünya dışı varlıklar bütün insanlığı katletmek istiyordu. Kate'i, Logan'ı, annemi, babamı ve kardeşimi. Annemi ve babamı halletmişlerdi. Diğerleri hakkında hiçbir fikrim yok. Aslında başka hiçbir insan görmedim. Yani gördüm de istiladan sonra tek gördüğüm... Yıkıntıydı. Cesetlerdi. Delik deşik olmuş duvarlardı. Bağrışmalar, çığlıklar... Dediğim gibi her şey bir anda oldu.

Bu arada yağmur dindi. İlkbahar yağmurlarının arkasında bıraktığı eşsiz kokuya bayılıyordum. Toprak kokusu. Otoyollar, köyler hep kan kokuyordu. Bu yüzden toprak kokusu beni rahatlatıyordu.

Yaklaşık 2 kilometre yürüdüm. Sonunda biraz soluklanmaya karar verdim. Nehire yaklaştım. Eski trekking çantamdan konserve fasulye çıkardım. Boş su şişelerini aldım ve doldurmaya gittim. Suya eğildiğimde yüzümün çamurlandığını farkettim. Hemen yıkadım. Çamura dayanamıyordum yani nasıl çamur banyosuna girebiliyolar ki?!

Zihnimden bu konuları atıp su doldurmaya karar verdim sonra nehrin 4 metre yanında bulunan çantama geldim. Afiyetle yemeğimi yedim. Toparlanırken bir hışırtı işittim. Arkamdan geliyordu. Hemen silahımı çektim. Titriyordum. Daha önce silahımı çektiğimde hiç böyle titrememiştim.

Belki de üşütmüşsündür Sarah. Mevsim değişikliği işte tam hasta olma mevsimi.

İç sesim haklı olabilirdi. Üşütmüşümdür. Bu konuyu sonra halletmeye karar verdim. Ve "Kim var orda?" Diye bağırdım. Bir hışırtı çıktı. Ve önüme bir şey düştü. Üşütme konusu hallolmuştu.
Üşütmemişim...

.................................!...............................

Siyah saçlı, uzun boylu bir adam bana doğru koşmaya başladı. "Kal orada! Yoksa seni vururum." Durmuyordu. "Kal orada!" Gittikçe hızlandı. Koşarken siyah saçları gözünü kapatıp açıyordu. Mavi gözlerini benim gözlerime dikmişti. Yüzü çok berrak gözüküyordu. Uzun paltosunun altından silahı belli oluyordu. NE?! Silah!!! Aramızda 5 metre kala ateş ettim. Sadece yaralamak maksadıyla kolunu çizdirttim diyebiliriz. Derin bi "Ah!" Dedikten sonra yere düştü ve kolunu tuttu. Silahını yere attı. Gözlerimin içine baktığında gördüğüm hüzün, mutluluk ve en çokta umuttu.

"Korkuttuğum için özür dilerim. Ben Ethan. "

"Kim olduğun beni ilgilendirmez. Nesin sen?"

"İnsan."

"İnsan olduğunu pek düşünmüyorum."

"Ben insanım. Tıpkı senin gibi."

Az önce benim insan olduğumu söylemişti. Evet, insanım ama nasıl anlamıştı. Sonuçta uzaylılar insan beyinlerinin içine girip sizi kontrol altına alıyordu ve siz kimin ne olduğunu artık anlayamıyordunuz.

"Ne dedin?"

"Sen insansın ve beni duydun."sırıttı.

"İnsan olduğunu kanıtla. "

"Eğer insan olmadığıma dair azıcık şüphen olsaydı beni vururdun değil mi Sarah?"Silahımı ona doğrulttum ve bir adım uzaklaştım.

"Adımı nerden biliyorsun?"

"Çantandan günlüğün gözüküyor. Ve bil bakalım ne? Üzerinde adın var."

Bu çocuğa ısınmaya başlamıştım. İnsan olduğundan da emindim. Haklıydı, eğer şüphelenseydim onu vururdum. Genede saf gözükmemek için:

"Nasıl hayatta kaldın?"

"Senin gibi. Ormanda sığındım. Boş bulduğum yere girip yemek aşırdım."

Yaklaştım. Kagverengi gözleri daha canlı gözüküyordu. Her ne kadar vicdanım sızlasa da özür dilememeye karar verdim.

7 metre öteme gitti. Oturdu. Yaralı yerine baktı. Kanıyordu. Yardım edebilirdim. Ama anlayın işte, utanıyodum. Bir insanla konuşmayalı kaç zaman olmuştu. Ne diyeceğimi bilemiyordum ki bağırdı:

"Hey Sarah! Yardım eder misin?" Bu güveni nereden geliyordu anlamıyorum. Yavaşça ona doğru yürüdüm. Çakımı da yanıma aldım.

"Sana zarar vercek değilim" çakımı gösterdi. "Her ihtimale karşı aldım. Ne var?!"Sanırım biraz sinirli tepki verdim ama güçlü görünmeye çalıştım. "Yardım etsen diyorum!" haklıydı. Çok mal mal davranmıştım. "Tamam." Gömleğini çıkardı. Kumraldı. Güçlü bir bedeni vardı. Çok "havalı" gözüküyordu. Onu böyle süzdüğümü fark edince sırıttı. Kızardım bende. Ama gözümü alamadım. Çünkü çok derin bir yaranın izine bakakaldım.

"Onlar yaptı".

"Uzaylılar mı?"
"Evet. " Pek konuşmak isyiormuş gibi gözükmüyordu bu konuda.
"Neyse, koluna bakabilir miyim?"
İlk baktığımda içim sızladı. Düşündüğüm kadar iyi nişancı değilim dedim kendi kendime. Sıyırmıştı ama derin yaralamıştı. Dayanamadım..

"Üzgünüm, ben sadece.." sözümü kesti.

"Önemli değil. Anlıyorum."

Rahatlamıştım. Çantamdan bez çıkardım. Hafif ıslattım, kanı temizlemeye başladım. Arada bir irkiliyodu ama asla acı hissettiğini belli etmiyordu. Yada belli etmemeye çalışıyordu. Kanını temizleyince, tam sarıcakken çantasından bir şey çıkardı.

"Bunu annem bana göstermişti. Şifalı bir bitki. Adını unuttum. Bunu da kullan."

"Olur." Bitkiyi koluna koydum. Sonra üstünü sardım.

"Bitti"

"Teşekkürler"

"Önemli değil." Tam arkamı dönmüş gidecekken:

"Sarah?"

"Evet, Ethan"

"Şey.. Artık, yani istersen, birlikte.. İkimiz birlikte durabilir miyiz?Anlarsın işte, birlikte hayatta kalmaya çalışabilir miyiz? İstersen tabii. "Hiç düşünmeden:

"Evet tabii ki!"

CÜRETKAR  #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin