Şoku atlatmam pekte uzun sürmemişti. Arabanın önüne atlayan danaya çarpmamak için duracak zamanım olmamıştı çünkü. Dana yolun ortasında put gibi dikilirken ben suratımda patlayan airbag ve kucağıma aldığım arabanın motoruyla şoför mahallinde öylece oturuyordum. Hani çölde kutup ayısına rastlayan bahtsız bedevi var ya, işte o bendim.
Kucağımda arabanın ön kaputuyla oturuyor olunca haliyle telefonuma da ulaşma imkanım olmuyordu. Tek tesellim olay yerine yakın bir nokta da kazayı yapmış olmamdı. Kuvvetle muhtemel emniyete dönüş yapan bir ekip beni kısa süre içerisinde bulacaktı. Ayaklarımı oynata bildiğime göre sinir sistemimde bir hasar yoktu. Yoktu diyorum çünkü bacaklarımı göremiyordum. Daha beş dakika dolmamıştı ki bir ekip tarafından bulunmuştum. Zaten olay yerinde toparlanmakta olan kurtarma ekibinin bana ulaşması da fazla vakit almamıştı. Bana ulaşmaları vakit almamış olsa da sıkışıp kaldığım şoför mahallinden kurtarılmam yaklaşık iki saat sürmüştü. Emir ve Yiğit'in durumu haber alıp yanıma gelmiş olmasıyla da muhteşem kadro tamamlanmıştı. Onlar benim sağlık durumum için endişelenirken bu kurtarılma faslının çok uzaması canımı sıkmış ve Yiğit'in telefonuna el koymuştum. Ne demişler Emir demiri keser. O iki saat boyunca Yiğit'in telefonunda Candy Crush oynamıştım. İlk yardım ekiplerinin boynuma takmış olduğu boyunluk olmasa biraz daha fazla level geçebilirdim mesela. Sonuç olarak iyi olduğumu söylesem de prosedür gereği hastanenin yolları taştan türküsünü söylemeye başlamıştım ambulansın içinde. Muhakkak beni özlemişlerdi. Hafta da bir ziyaret edip bir yerlerimi diktirmeden ya da pansuman yaptırmadan duramıyordum.Aslında teşkilat benim için hastaneden bir kombine alsa fena olmayacaktı. Aldığım darbeleri test etmek amacıyla o kadar çok m.r ve tomografi çekiyorlardı ki en sonunda bir gün hastaneden çıkarken rengim yeşile dönmüş olacaktı. Ne kadar iyi olduğumu söylesem de başta doktorlar olmak üzere kimseyi inandıramıyordum. Sonuç olarak da yine ve yeniden beni hastane odasının kapısında karşılayan Eymen Amir'in delici bakışlarıyla baş başa kalmıştım. Ben içimden bir, iki, üç, diye sayarken Eymen Amir emir verme modundan zılgıt atma moduna yatay geçiş yapmıştı.
'' Kerem komiser, yine mi yahu? Oğlum ben bıktım seni hastane odasından toplamaktan. sen bıkmadın mı? Bu arada çarptığın dana ölmüş ve teşkilat dananın parasını maaşından düzenli olarak kesecek haberin ola. ''
Hah işte şimdi tam olmuştu. Bir ölmüş dananın taksiti eksikti o da olmuştu artık.
'' Ama amirim! ''
'' Aması maması yok Kerem. Oğlum bu kaçıncı? ''
'' Amirim bahtsız bedevi ve çöldeki kutup ayısı desem. ''
'' Kutup ayısı demeyelim de, Antalya Danası diyelim biz ona. On iki bin Liracık kaçmış senin maaşa. Dua et arabanın parası girmedi. ''
'' Amirim bir bardak buzlu su var mı? ''
'' Sana okyanus da tek damla yok Kerem! ''
Haşırttı blackboard un açıklamasını yapıyordu Eymen Amir bana. Yapacak bir şey yoktu. Giren şemsiye açılmıyordu...
***
Yirmi dört saatlik hastane gözetiminin ardından taburcu olmuş, kendimi ilk cep telefonu bayisinin önünde almıştım soluğu. Koca dana girmişti nasıl olsa bir de telefon girse ne olacaktı ki? Yeni telefonuma sim kartı takar takmaz Yiğit'i aramış ve nerede olduğunu öğrenmiştim. Ankara simitçisinden aldığım simitler ile de Emniyetin yolunu tutmuştum. Üç günlük raporum olmasına rağmen tek derdim bir an evvel gidip başsız cesedin akıbetini öğrenmekti. Ha bir de daha sahibini bulmam gereken bir kahkaha vardı. Tüm bu aksiyonların içerisinde seri katilimizin durağan olması ve yeni bir kurban olmaması ile teselli buluyordum birazda. Daha ben kata gelir gelmez it gibi burna sahip olan Yiğit ve Emir sıcak simidin kokusuyla hipnotize olmuş vaziyette karşılamışlardı beni. Dosya da Adli tıbbın verdiği ön raporun haricinde bir gelişme yoktu. Rapora göre, maktül takribi olarak dört gündür suyun içinde kalmıştı. Damarlardaki duruma bakarak da başı kesilirken hala yaşıyor olduğunun kanısına varmıştı otopsiyi yapan doktor. Bu nasıl bir vahşetti böyle. Kazara katil olanları anlayabilsem de mesleğim gereği, aradan yıllar geçmiş olmasına ve sayısız vahşilikte vaka görmüş olmama rağmen hiçbir şekilde bu vahşete akıl erdiremiyordum. Çocuklar yokluğumda kayıp ihbarlarını değerlendirmiş olsa da bir şey bulamamışlardı. Tam ağzımı açmış '' sessiz gün ha! '' diyecektim ki çalan telefonun sesiyle lafım boğazımda kalmıştı. Telefonun diğer ucundaki memur; bir ailenin Bahçelievler Polis karakoluna kayıp başvurusunda bulunduğunu ve kayıp olan şahsın bizim maktülün olmayan eşgalini ve kayboluş tarihinin maktülün suda kalış süresiyle uyumlu olduğunu bildiriyordu. Aileyi alması için bir ekip yönlendirirken ben de Adli tıbbın morgunun önünde teşhis için gelecek olan aileyi beklemek için yola çıkmıştım anında. Aradan yaklaşık yarım saat geçtikten sonra Emir aileyi morgun önüne getirmişti.Kayıp şahsın iki kardeşi , hanımı ve en küçük çocuğuyla gelmişti aile. Ufaklığın nasılsın dercesine saçlarını karıştırdığımda annesi çocuğu benden uzaklaştırmaya çalışmıştı ama çocuk gözleriyle adeta bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kayıp şahsın kardeşleriyle beraber morgun içine girdiğimde Emir'i kadın ve çocuğun yanına bırakmıştım. Aslında hiç ümidim yoktu. Çünkü maktülün teşhis edilebilecek bir yanı yoktu. Durumu kardeşlere anlattığımda ikisi de şoka girmiş vaziyettelerdi. O an aklıma kayıp şahsın bir dövme yada belirgin doğum lekesi gibi bir şeye sahip olup olmadığını sormak gelmişti nedense. Belki de bir şeyler beni dürtmüştü. Şahsın küçük kardeşi baldırının arkasında kalbe benzer bir doğum lekesi olduğunu söyleyince umutlarım yeşermişti.Biz maktülün üzerindeki örtüyü kaldırmaya hazırlanırken kardeşlerden küçük olanı arkasını dönmüş orada yatanın abisi olmaması için dua ediyordu. Ben ve morg görevlisi maktülü yan çevirip sadece bacaklarını açık bırakacak şekilde örtüyü açmış ve büyük kardeşin teşhis için dönmesini söylemiştim. O an morgun duvarlarını inleten '' Abi! '' çığlığı yüreğimde derin yaralar açmıştı. Maktülün kimliğini belirlemiş olduğuma sevinemiyordum çünkü az önce dışarıda başını okşamaya çalıştığım çocuğun tam da o anda babasız kaldığını tescillemiş olmuştum. Kendimi dışarı attığımda kadın kendini yere atmış ağıt yakıyordu. Çocuk ise bir kenara pusmuş çaresiz gözler ile bana bakıyordu. Emir'e kadını uzaklaştırması için işaret yaptığımda çocuğu kucağıma almış, güvende olduğunu hissetmesi için göğsüme bastırmıştım.Çocuk göğsüme onu dinlememi istercesine vurduğunda kulağıma fısıldadığı cümle çıldırmama sebep olmuştu.
''Babamı annem ve sevgilisi öldürdü.''
***
Aradan geçen bir haftalık süre boyunca çocuğun vermiş olduğu ifade ile maktül Rıza Canay'ı eşi Yazgülü Canay ve aynı zamanda dayısının oğlu olan sevgilisi Fatih Karakürek 'in öldürdüğü alındıkları çapraz sorgu ile ortaya çıkmıştı.Amcasının oğlu Rıza Canay ile evli olan Yazgülü Canay üç çocuk sahibiydi. Eşinin ırgatlık yapmak için evden uzak kaldığı dönemde dayısının oğlu Fatih Karakürek ile yasak aşk yaşayan Yazgülü Canay bu gayri meşru birliktelikten hamile kalmıştı. Sevgilisi Fatih Karakürek ile plan yapan Yazgülü Canay eşi eve geldiğinde maktül Rıza Canay'ı ilaç ile bayılttıktan sonra taşıdıkları banyoda testere ile başını keserek öldürmüş, ardından da başı ve bedeni ayrı ayrı noktalarda Düden de ki su kanalına atmışlardı.Hesaba katmadıkları şey ise evin en küçük çocuğu olan S.C nin tüm olayı banyo kapısının anahtar deliğinden izlemiş olmasıydı. Maktülü kanala attıktan sonra iki sevgili yakalanmamak için ayrılmış,Yazgülü Canay çocuklarını alarak memleketleri Urfa'da yaşayan maktülün kardeşlerine kocasının kayıp olduğunu söylemeye gitmişti. Maktülün bacağındaki doğum lekesi ve de küçük çocuğun vermiş olduğu ifade ile de kıskıvrak tarafımızdan yakalanmışlardı.
Almış olduğumuz ifadeler ve savcılığa teslim etmiş olduğumuz deliller ile savcılık katil zanlıları için Üç defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle dava açarak tutuklamış ve de Antalya E tipi kapalı ceza evine göndermişti. Bir aşkı yaşamak için bir insanın ölmesi. Hala aklım almıyordu ve almayacaktı. Hiçbir aşk bir canlının nefes almasına ve yaşamasına engel olmamalıydı...
Bir dosyayı daha adalete teslim etmiş olmanın huzuruyla kendimi ödüllendirmeye ve eve erken gidip uyumaya karar vermiştim aslında. Taki telsizden gelen o anonsa kadar.
'' 2532 merkez. Teoman paşa caddesinde silahlı çatışma. Olay yerine destek ekip bekliyoruz tamam. ''
'' 2540 , 2532 olay yerine intikal ediyoruz tamam. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANIT #Wattys2016
PertualanganÖnümdeki şüpheli son sürat koşarken ve beni çıkmaz sokağa çekmişken ne düşünüyordum bilemiyorum. Gece karanlığında görüşüne güvendiğim keskin gözlerim ve silahımda kalan tek kurşunumdan başka sahip olduğum hiç bir şey yoktu. Keşke o anonsa cevap v...