ARKADAŞLAR BAZI NEDENLERDEN DOLAYI İKİNCİ YAZARIMIZ DİLARA ARTIK BU HİKAYEDE YOK. YANİ TEK YAZARINIZ BENİM (İLKAY). GECİKTİ HEMDE BAYA BİLİYORUM. BÖLÜMLER DÜZENSİZ GELEBİLİR ONUN İÇİN ÖZÜR DİLERİM. İYİ OKUMALAR. VOTE VE YORUMLARI BEKLİYORUM :))
Aleyna ile konuşmaya dalmıştık ki yanımda birinin varlığını hissederek sağa doğru döndüm ve Defne 'nin elindeki keman kutusunu görmemizle Aleyna ile beraber ''NE! '' diye bağırmamız bir oldu.
Defne bu tepkiye gülmeye başladı. Tabi o sırada bütün sınıf bize birkaç saniye bakarak bıraktıkları işe geri döndüler. Biz ise hala şaşkındık. Defne gülümsemeyi bıraktıktan sonra yanımıza oturdu ve bizim sorularımıza maruz kaldı.
''Nasıl yani şimdi? Sen çalıcaksın bunu ?''
''Oha! İnanmıyorum! Sen ?''
'' Kızlar bir saniye sakin olur musunuz? Teker teker lütfen.''
Tam ağızımı açmış soracaktım ki matematikçi sınıfa girdi.
Defne'nin ağızından;
Matematikçi sınıfa girdiğinde iki deli de susmak zorunda kalmıştı. Şimdi ben size niye bu tepkiyi verdiklerini söyleyeyim. O keman babamın kemanıydı. Babam Türkiye'de ünlü bir keman ustasıydı. Ama ne yazık ki dört sene önce bir kalp hastalığı yüzünden hayatını kaybetti.
O günden beri keman çalmıyordum. Çünkü bana keman çalmayı öğreten babamdı. Onun kaybından sonra kemanı elime almamıştım. Işıl ve Aleyna da bunu bildikleri için bu kadar tepki vermişlerdi. Bunları düşünürken gözlerimden sıraya akan yaşları bile farketmemiştim.
Işıl'ın ağızından devam:
Matematikçi Defne'ye seslenerek:
''Defne! Derste uyumak yerine odaklansan daha iyi olur ne dersin?'' dediğinde bende Defne'ye bakıyordum. Ama uyumuyor ağlıyordu. Bunu farkettiğimde matematikçiye;
'' Hocam bir şey söyleyebilir miyim?'' diye sordum. Kafaısnı salladığında ayağa kalkarak yanına gittim ve kimsenin duyamayacağı bir şekilde konuşmaya başladım.
''Hocam Defne bugün pek iyi değil. Dersten çıkabilir miyiz?'' diye sordum. Bana bakarak kafası aşağı yukarı salladı. Bende yerime giderek, Defne'yi dürtükledim. Bana döndüğünde gözleri kızarmıştı. Kulağına fısıldayıp izin aldığımı ve dersten çıkabileceğimiz söylediğimde yüzüme minnetle baktı. Hemen ardından eşyalarımızı toplayarak derslikten çıktık. Defne lavaboda yüzünü yıkarken, bende onu dışarıda bekliyordum. Tam o sırada karnıma giren ağrı yüzünden ellerim, karnımı bulduğunda yüzümü de acı nedeniyle buruşturmuştum. Kısa ama derin nefesler almaya çalışıyordum. Fakat ağrı şiddetlenmeye başladığında, ayaklarımın da beni taşıyacak gücü kalmamıştı. Daha fazla dayanamayarak bıraktım kendimi yere...
Karnımı yerinden çıkarmak ister gibi bastırıyordum ellerimi. Sanki azalmaya başlamıştı ama aniden giren ağrıyla azalmadığını anlamam ve ağzımdan tiz bir çığlık çıkması bir olmuştu. Ben yerde azıyla kıvranıp, bağırırken Tuvaletin kapısının gürültüyle açılmasının ardından Defne direk yanıma geldi. O kadar telaşlı ve korkmuş görünüyordu ki...
Ben mi? Ben ise ilk defa bu kadar şiddetli yaşıyordum bu ağrıyı. Sanki ölüm gelmişti. El sallıyordu bana. Çağırıyordu beni yanına. Gelmiş miydi zamanım? Her şey bu kadar mıydı? Hani önümde daha bir buçuk yıl vardı?
Ben hala ölümü düşünürken Defne'nin elimi tutarak 'Dayan lütfen yalvarırım dayan.' Dediğinde aynı zamanda da ağlıyordu. Zor da olsa Defne'nin elini sıkarak 'De-Defne ben iyi-iyiyim.' Dediğim gibi bir ağrı daha girdi karnıma.
Bu seferki güçsüz bir çığlıktı. Uyanık kalacak gücüm kalmamıştı. Gözlerim kapanmadan hatırladığım son şey Defne'nin yardım için bağırışı ve gözlerimden akan bir damla yaştı...
2 SAAT SONRA
Ne olmuştu bana? Neredeydim? Niye her yer bembeyazdı?
Hastane kokusu alıyordum. Ne yani ölmemiş miydim?
Gözlerimi açmaya çalıştım fakat başaramadım. Tam tekrar deneyeceğim sırada Mehmet Amca'nın sesini duydum. Ardından adım sesleri.
Birkaç dakikanın ardından annemin ağlamaklı sesiyle Mehmet Amca'ya durumumu sorduğunda bende hasta yatağımda onların konuşmalarını duyuyordum. Bu konuşmanın sonunda hastalığımın daha çok ciddiyet kazandığını öğrendim.
YAZAR'IN KALEMİNDEN:
Birkaç dakikanın ardından kızın uyanmaya başladığını anlayan doktor konuşmalarına dışarıda devam etmelerini istedi. Odadan çıktıklarında kız gözlerini aralayarak, düşünceler arasına girmişti. Artık öleceğini benimsemişti. Kurtulacağına, yaşayacağına inancı kalmamıştı. Bir umut beklemiyordu. Hayatta karşı beklentisi kalmamıştı. Duvara odaklamıştı gözleri...
Çaresizce akıyordu gözlerinden yaşlar. İlk defa bu kadar içli, bu kadar acı dolu ağlıyordu. Artık kaybedecek bir şeyi kalmamıştı. Her gün düşündüğü şeyleri bu sefer son kez düşünüyordu. Ölüme günden güne adım adım yaklaşıyordu. Farkındaydı her şeyin... Kız tam o anda aylardır düşündüğü konunun kararını vermişti. Belki pişman olacaktı ama yapması gerekiyordu. Her şeyi göze almıştı. Ölecekti nasıl olsa. Kafaya koymuştu. Bu gece bitecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çaresiz Çırpınışlar
Randomİnsanlar birer yıldız gibidirler. Ne zaman parlayıp ne zaman söneceklerini kimse bilemez. Bazen tamamen kayıp giderler gökyüzünden. Bir gün bende kayacağım gökyüzünden, belki de bir insanın umudu olacağım. Ya da sonsuza dek yok olacağım. Hani insanl...