"Ah. Neredeyim ben?" Gözlerimi açamıyordum. Çok yüklü bir ışık enerjisi vardı sanki üzerimde. Ve her yerim dayanılmaz bir ağrı içerisinde sızılıyordu. Yavaşça gözlerimi aralamaya çalıştım. Başım deli gibi zonkluyordu. Neydi bu şimdi? Ellerimle etrafımda bir şey olup olmadığını anlamak için yerde sürüyordum ki elim bir şeye değdi. Elimin değdiği şeyin sıcak olduğunu hissedince gözlerim ani bir korkuyla açıldı. Yerde yatan kişinin Anıl olduğunu görmemle "Anıl!" diye haykırmam bir oldu. Yavaşça yanına süründüm. Kısıkta olsa etrafta çok ses vardı ve bu beni deli ediyordu.. Karşımda ne olduğuna bakmak için kafamı çevirdiğimde, bir bombanın patlamasına 10 dakika kaldığını görmem bir oldu.
Hemen anıla baktım. Ellerimle dürttüm birkaç defa. Bağırdım hatta ama gemede uyanmadı. Yanımdaki borulardan destek alıp yavaşça ayağa kalktım. Sol ayak bileğim çok acıyordu ama şu an önemli olan bu değildi. Hemen etrafı taramaya koyuldum.
Su akan damacanaların olduğu bölüme gelince yerde gördüğüm şişeyi hemen elime aldım ve içini doldurdum. Hızlı olmaya çalışarak ama başaramayarak yürümeye başladım. Anılı'ın başına gelince hemen eğildim ve şişede ki suyu yüzüne uzak tutarak döktüm. Dökmemle uyanması bir oldu. Çocukkende böyleydi. Uykusu bile çok derindi. Zor uyanırdı.
Ellerimle yüzünü temizledim. Her yanımız yara bere ve kan içindeydi. "Anıl gitmeliyiz. Bomba" diyerek işaret parmağımla gösterdim onu. Anıl kendini zorlayarak doğrulabildi ama pes etmiş gibiydi. Yada kendini pes etmeye hazırlıyordu. "Sen git. Sanırım ben gelemeyeceğim." Acı bir öksürük döküldü dudaklarından. Ama ben bu kadar kolay pes edemezdim. Ayağa kalktım ve elimi uzattım. "Sen gelmezsen. Bende gitmem. Beni de öldürürsün."
Yavaşça asansörlere yürüdük. Bulunduğumuz kattaydı. Ve tam 2 dakika vardı. Hayatımızın bağlı olduğu tam tamına 2 dakika. Asansörden çıkar çıkmaz var gücümüzle koşmaya çalıştık ama beceremiyorduk. Bombanın patlamasına yakın olan yüksek çan sesleri yankılanıyordu. Tam 30 saniye. 30 saniye kalmıştı. Nreden mi biliyorum?
Çünkü o bombayı oraya ben yerleştirmiştim.
25 saniye....
El ele tutuştuk.
20 saniye..
Koşarken gözlerimizin içine derince baktık. Bu demek oluyordu ki, eğer birimizin ayağı takılırsa diğeri onu burada bırakacaktı.
15 saniye...
Anılın ayağı takıldı ama ben onu bırakmadım.
10 Saniye...
Kapı göründü...
5 saniye...
10 metre vardı tam 10 metre..
0000........
Büyük bir patlama sesi geldi. Arkama baktım. Teker teker geliyordu patlama. "Sakın arkana bakma ve koş!" diye bağırdım. Arkamıza bakmadık ve kendimizi temiz havaya attık. Ve bir patlama sesiyle daha yere savrulduk. Yanyanaydık. "Güzeldi." Dedim ve buna inanamıyormuş gibi güldüm. Her yerim acı içindeydi ama ben gülebiliyordum. Anıl da buna katıldı "Güzeldi." dedi ve beraber güldük. Sonra tepemizde 1 gözlüklü kadın ve 2 adam belirdi. Silahları olan adamlar. Orta yaştaki gözlüklü kadın beni inceledikten sonra, "Nasıl seni 1 numara yaptı anlamıyorum." dedi. Bende anlamayan gözlerle ona bakarken konuştu. "1 numara Nefes Aydıner. Bizimle geliyorsun."
Ve sonrasını hatırlamıyorum.
-----------
Merhaba arkadaşlar. Sonsuz hikayesi, diğer okuduğunuz hikayelerden çok farklı bir hikaye. İlk olarak 8 kişinin ayrı ayrı nasıl kaçırıldığını yazacağım. Ondan sonra hikayeye geçiş yapacağım. Bu hikayeyi iki kişi yazıyoruz. Özlem Eroğlu ve Özge Ertürk. Keyifli okumalar dilerim. Söylediğim gibi hikayenin asıl bölümleri 8. bölümden sonra geliyor. Öpüyorum sizi çook.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ∞
Fiksi Remaja"Var olduğumu hissettiğimden beri sevginin ne anlama geldiğini hiç düşünmemiştim. Sevgi bir ağaçtı. Dalları vardı oldukça fazla hemde. Ve benim sevgi ağacımda, sadece iki dal vardı. Ve imkansıza sürüklenirken durduğum yer.. Durduğum yer her şeyin mü...