this is the sound of me cracking

491 47 8
                                    

" Hey, dün kaba davrandığım için üzgünüm. Sadece saçmalıyordum. " Yatakta bana arkası dönük bir şekilde uzanan bedenine baktım. Bana doğru bakmıyordu ama dinlediğini biliyordum. " Bazen saçmalıyorum böyle, bunu bilmelisin sanırım. Bana katlanmayı bu kadar istiyorsan yani. " Kendimi gülmeye zorladım. Küçük de olsa, sahte de olsa dudaklarım arasından bir kahkaha dökülmesi için çabaladım. Ama olmadı. Bunun yerine konuşmaya devam etmek için dudaklarımı aralıyordum ki ben daha tek bir kelime söyleyemeden onun sesi tüm cümleleri boğazıma tıktı.

" Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. " Hala bana dönmemişti ama yüzünü gözlerimin önünde canlandırabiliyordum. " Çok geç olmadan benden uzaklaşmaya çalışıyorsun, sana hak veriyorum. "

" Öyle bir şey yok. " diye sitem ettim. Dedikleri her ne kadar doğru olsa da bu hissi içimden atmaya çalışıyordum. Ondan uzaklaşmak ve bencilin teki gibi davranmak istemiyordum.

" Öleceğimin farkındasın değil mi? " Birden bana dönerek yatakta doğruldu. Etrafı kızarmış gözleri sadece canımı yakıyordu. Konuyu değiştirmeye çalıştım, onu görmezden gelmeye çalıştım.

" Sana Manhattan'ın dondurucu soğuğunda bir geceyi dışarıda geçirmek zorunda olduğumuz günü anlatmış mıydım? " Yavaşça ona doğru yaklaşırken hızla ayaklandı ve karşıma geçerek beni durdurdu.

" Luke, ölüyorum dedim. Kanserim. "

" Saat neredeyse 3'e geliyordu ve herkes deli sarhoştu. " Tok çıkan sesine karşılık kulaklarımı tıkamıştım. Dinlemek istemiyordum, bu kez duymayı istemiyordum.

" Luke! " diye bağırdı bir kez daha. Göz yaşları kızarmış yanaklarından aşağı süzülüyordu ve her damla da damarlarımdaki kan biraz daha çekiliyordu bu gerçek karşısında. " Öleceğim. " Bütün vücudumu ele geçirmiş garip bir his ile izliyordum onu. Durmaksızın gözlerinden akan yaşları... Buna rağmen sakin çıkan sesi beni deli ediyordu. Yutkundum, hiçbir işe yaramasa da yutkundum. Canım yanıyordu, boğazıma takılmış olan şey her neyse dikenlerini batırıyordu etime. " Luke, öleceğim. "

" Sus! " diye bağırdım en sonunda. " Sus, sus, sus! " Boğazımın acısını umursamadan bağırıyordum. Ellerimle kulaklarımı kapayarak dizlerim üzerinde yere çöktüm. Sanki böyle yaparsam gerçekleri duymayacaktım. " Böyle konuşma... " diye mırıldandım. Sesim az öncekinin aksine güçsüz çıkmıştı. Bana doğru koşarak, benim gibi dizlerinin üzerine indi. Kollarını etrafıma sararken ellerimi yavaşça kulaklarımdan çektim ve onun minik bedenine doladım. Çelimsiz bedeni bana biraz daha sokulurken hıçkırıklarımız birbirine karışıyordu. Gözlerimi yavaşça kapıya çevirerek orada öylece durmuş bizi izleyen Calum'a baktım. Ağzımı yavaşça aralayarak 'özür dilerim' şeklinde oynattım. Sadece omuz silkerek geriye döndü ve koridorda yavaşça ilerlemeye başladı.

" Herkes sarhoştu, peki ya sonra? " Gülümsemeye çalışarak kollarımda duran kızı yavaşça bedenimden geriye ittim. Ellerim kollarından aşağı süzülerek ellerine kenetlendi ve buğulu mavi gözlerine bakarak devam etmeye çalıştım.

" Ben o kadar da sarhoş değildim. Birilerini ayıltmaya çalışıyordum ve sonra polisler geldi. "

" Sonra? " Gözlerindeki sahte heyecanı görmezden gelmeye çalıştım. İkimizin de unutmaya çalıştığını biliyordum. Ama onun yanık tenine baktığım her saniye bu bebek yüzün bir gün paramparça olacağını hatırlıyordum. Derin bir nefes alarak avuçlarım arasındaki ellerini biraz daha sıktım.

" Kanser olduğunu nereden biliyorsun? " diye sordum sakince. Nefesini dışarı üfleyerek bu sanki önemli bir şey değilmiş gibi omuz silkti.

" Sen burada değilken babam beni gerçek bir doktora götürdü. Kansermişim. Şaşırtıcı değildi. " Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde öylece yerimde kalakalmıştım. Ağzımın içi birden kupkuru olmuştu ve ben yerde öylece ona bakakalmıştım. " Küçük hücreli akciğer kanseri, hızla tüm vücuduma yayılıyor. Yapılabilecek bir şey yok, kemoterapi bana sadece biraz daha zaman kazandırır. "

" Kemoterapiye mi başlayacaksın? " diye sordum. Sesim titriyordu. Aslında tüm bu olanlar karşısında kanım çekilmişti. Biraz daha zaman. Zaman her şeyi iyileştirir derlerdi peki bu durumda ne oluyordu?

" Kemoterapi beni iyileştirmeyecek neden başlayayım ki? " Omuz silkerek yerinden kalktı ve aynasının önüne doğru ilerlerken onu izledim. Aklımda her şey yerine oturuyordu şimdi. Enerji harcadıktan sonra yorulması, ciğerlerini söker bir şekilde öksürmesi... O gün bana genç kızlığını yaşayamayacağı için korktuğunu söylemişti. Çünkü biliyordu, öğrenmişti. Aynada kendini izlemeye başladı. Saçlarını elleriyle geriye yatırdı ve kendine baktı.

" Şuna bak, saçlarım döküldüğünde çok çirkin olurum. " Yüzünü buruşturarak bana döndü. " Çökecek olan yüzümden bahsetmiyorum bile. " Tekrar aynaya dönerek kendini uzun iç çekişler eşliğinde izlemeye devam etti. " Kemoterapinin yan etkilerini istemiyorum. Ne de olsa beni iyileştiremeyecek, bu sadece birkaç ay boyunca bana olacak bir eziyet. "

" Saçmalama Aisha. " Hızla yerimde doğruldum ve onun yanına doğru ilerledim. Arkasında durduğumda ayna üzerinden gözlerimiz birleşti ve aslında onun bu konular karşısında ne kadar da güçsüz olduğunu gördüm. Korkuyordu, deli gibi korkuyordu. Bize gösterdiği o sakin yanı tamamen sahteydi. O da en az herkes gibi ölümden korkuyordu, acı çekmekten korkuyordu. Saçlarını avcumun içinde toparlayarak geriye çektim. " Şu yüzüne bak, saçlarının hepsi gittiğinde bile çok güzel olacaksın. Benim için, her zaman en güzel olacaksın. "

" Ama seninle bir şeyler yapamayacağız, yorgun olacağım. "

" Biz de beraber uzanır ve biraz dinleniriz. Bu da beraber bir şey yapmak değil mi? " Ellerimi yavaşça omuzlarına indirdim ve kolları üzerinde gezdirdim. Aynadaki görüntümüzü izlerken dudakları titriyordu. Onu yapmak istemediği bir şeye zorlamak istemiyordum. Omuzlarımı düşürdüm ve nefesimi yavaşça dışarı üfleyerek ona baktım. " Seni buna zorlamıyorum, sadece düşünmeni istiyorum. " Yanağına yumuşak bir öpücük kondurduğumda kızardığını dudaklarımın altında sıcacık olmuş teninden anlayabiliyordum ve bu hala onda hoşuma giden özelliklerden biriydi. " Şimdi Michael ile tanışmak istiyorum. "

" Onu seveceğine eminim. Sanırım bu durum biraz kıskanmama neden oluyor. " Sessizce kıkırdayarak başını aşağı eğdi. Tuttuğum kollarından onu kendime doğru çevirdim ve çenesini parmaklarım arasına alarak yukarı kaldırdım.

" Sanırım bu hoşuma gitti. " Onun gibi kıkırdayarak konuştuğumda yüzündeki gülümseme biraz da olsa büyümüştü ve onu gülümserken görmek bana dünyaları vaat ediyordu. Aklıma kazınmasını istiyordum bu ifadesinin. Unutmak istemiyordum. Ona doğru eğilerek burunlarımızı birbirine sürttüm. Sıcak nefesi tenime çarpıyordu. " Hoşuma gidiyorsun. "

" Ashton, konuştuğunuz gibi grup kurmayı planlıyor. "

" Bu beni sana daha yakın yapacak mı? " Kollarım yavaşça beline dolandığında gülümsedi. Ona yakın olmak istiyordum. Her saniyemi onunla geçirmek istiyordum. Sonunda paramparça olacağımı biliyordum ama paramparça olana kadar tüm benliğimi onun üzerine kurmak istiyordum. Fazla aceleci davrandığımın farkındaydım aslında. Saçmalıyordum. Ama onun üzerimdeki büyüsü yadırganamaz derecedeydi. Vücudumun tüm fonksiyonlarını bozmuş ve kafalarına göre çalışmalarına neden olmuştu. Düşünemiyordum, kesinlikle düşünemiyordum. Tek yapabildiğim oturup parçalanmaya başlayan benliğimden çıkan çatlak seslerini dinlemekti.

" Muhtemelen. "

Gerçekten de öyle oldu Manhattan. O zamanlar, en iyi zamanlarımızdı. Michael ile şehre gidip geliyor ve grubu ileri taşımaya uğraşıyorduk. Aisha iyi hissettiği zamanlar bizimle oluyordu, diğer zamanlarda ise her prova sonunda ben de Ashton ile gidiyordum. En iyi zamanlarımızdı Manhattan, doruk noktasını yaşıyorduk. Ve sonra her şey son buldu. Parçalarımı toplamaya çalışan herkesin elleri kesiklerle doldu ve onlar da sonunda vazgeçtiler.

Gökyüzüne bak, bu gece diğer geceler gibi parlamıyor yıldızlar.


pekala, kısa ve pek içime sinmeyen bir bölüm oldu ama sadece Aisha'ya ne olduğunu öğrenmenizi istedim
geç gelen bölümler için üzgünüm ama bunun nedenini zaten açıklamıştım
hala bu hikayeyi okuyan insanlar olması güzel, teşekkür ederim xx

Manhattan Stories + l.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin