Sonunda kolileri eve taşıdığımızda ve bir kaç eşyayı yerine yerleştirdiğimizde bu boktan kasabada güneş çoktan batmıştı. Babam ile ahşap yemek masasının iki ucuna oturmuş sessizce Aisha'nın annesinin bizim için gönderdiği yemeği yiyorduk. Tabağa sürtünen çatalımın gıcırtıları sessizliğin içinde kulakları tırmalıyordu." Lucas, düzgün ye şunu. " babam başı ile önümdeki yemeği işaret ettiğinde tabağımı geriye ittim.
" Tadı bok gibi. " içinde küçük patates ve köfte parçacıkları yüzen çorbaya yüzümü buruşturarak baktım. Aslında tadı o kadar fena değildi, ben yalnızca memnunsuzluğun bir şekilde beni buradan kurtaracağına inanmak istiyordum.
" O zaman yeme, sen bir şeylerden sonunda memnun olana kadar bu umurumda değil. "
" Peki. " dedim sessizce gözlerim evi incelerken. " Annemin yanına gidebilir miyim? "
Mavi gözleri yavaşça önündeki tabaktan kalkarak benim yüzüme çevrildi.
" Spencer'ın nerede olduğunu biliyorsan gitmekte özgürsün. "
" O değil, Sidney'de olan. Gerçek annem. " gözlerimi devirdiğimde kaşığını tabağına hızla fırlattı.
" Onun yanına gidemezsin, seni istemeyecektir. "
" Neden istemesin ki? " omuzlarımı silkerek ona baktım,
" İstese en başından beri Sidney'de olurdun. "
" Sikeyim, bir insan nasıl kendi çocuğunu istemez? " sesim kontrolüm dışında yükselmişti. " Nasıl boktan bir anne kendi siktiğimin çocuğunu istemez? "
" Ayrılıyorduk ve o daha iyi bir evlilik, daha iyi bir aile istiyordu. Seni benim almamı istedi. " bir süre duraksadı, kaşığını tekrar eline alarak tabağına daldırdı. " Ayrıca kelimelerine dikkat et. "
" Siktiğimin kelimelerine dikkat etmeyeceğim. Bu boktan kasabada olmayı istemiyorum, annemin yanına gitmek istiyorum. "
" Odana git. Uyu ve kendine gel. Sabah erken kalkacaksın, etrafı tanıman lazım bir de kendine arkadaş falan edin. " eliyle bana üst kata gitmemi işaret ettiğinde gürültüyle masadan kalktım.
" Buradaki çiftlik çocuklarıyla arkadaş olmayacağım. "
" Aisha tatlı bir kız gibiydi. " söylediklerimi takmadan devam ettiğinde burnumu kırıştırdım.
" Ben yatıyorum. " aşağı düşmüş omuzlarımla üst kata çıkan merdivenlere yönelirken oldukça sinirliydim. Yeni ve eskisine göre oldukça küçük odama girdiğimde içinin boşluğu ile canımın daha da sıkıldığını hissettim. Ay ışığının sızdığı penceremin yanına geçtiğimde karşı evin camında duran onu gördüm. Küllü kahve saçları sırtına dökülüyordu ve üzerinde ince bir gecelik vardı. Yavaşça saçlarını başının tepesinde topuz haline getirdiğinde yutkundum. Yalnızca sırtının görüntüsü bile onun oldukça güzel olduğunu anlamama yetiyordu. Perdelerini kapamak için cama döndüğünde beni farketti, onu ne kadar uzun süredir izlediğimi bilmiyordum ama kendime gelebilmek için başımı iki yana doğru sallamam gerekmişti. Penceresinden bana doğru bakıp gülümsediğinde hafifçe elimi kaldırarak onu selamladım. Tekrar gülümseyerek bana el salladıktan sonra yavaşça perdelerini kapattı. Aisha, şimdiye dek gördüğüm en güzel kızdı. Tüm o doğallıyla, şimdiyekilerin en iyisiydi.
Onun şehir ışıklarının arasında nasıl görüneceğini düşünmeden edemedim.
Manhattan, onu kesinlikle görmeliydin. Şehrin bünyesinde ve ışıklarının altında yüzü parıldarken güzelliğini görmeliydin. Bu sanki bir büyü gibi, yavaşça kalbime doğru ilerliyor. Gözlerimi kamaştırıyor ve tenimi gıdıklıyor.
Yaşasın aşırı kısa bölüm:')
Haftaya olan daha uzun olacak, üzgünüm^^
Multi *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manhattan Stories + l.h
Fanfiction" Öleceğimin farkındasın değil mi? " " Sana Manhattan'ın dondurucu soğuğunda bir geceyi dışarıda geçirmek zorunda olduğumuz günü anlatmış mıydım? " Aisha, Luke'u dinledikçe Manhattan'a aşık olurken Luke'un da ona aşık olmaya başladığının farkında...