''Lara?''
İsmim,kafamda gümlemişti.
''Lara?''''Buradayım.'' Gözlerimi açtığım an yeni bir güne başladığımızı anlamıştım.Hasat.Hasat zamanıydı.İşten yıpranmış artık bakılmayacak hale gelmiş olan ellerime gün ışıkları vuruyordu.Can'ın gözleri yüzümdeydi.
Ellerimi göğüsümde birleştirdim ve bulunduğum kanepeden doğruldum.
''Hmm'' çıkardığım ses gerçekten tuhaf denilebilecek derecedeydi.Can ise kapıyı işaret etti.O sırada ise Melissa uyanmıştı.''Günaydın tatlım.''
''Günaydın ablacığım.'' Birkaç kelime konuşmuştuk sadece, evin içinde her zamanki sessizlikten vardı.Melissa ile hala sarılmış durumdayken masaya yürüdüm.
Ah tabii ki ıslanmış tahıl.''Menümüz bol gözüküyor.'' Melissa'yı bırakıp sandalyemi çektim.Sandalye gıcırtısıyla inleyen doğumumdan beri aynı olan ahşaplar bir haykırış içindeydi.Her ne kadar durumumuz kötü olsa da Melissa mutlu görünüyordu.Onu en azından gülümserken görmek beni rahatlatıyordu.
''Burun kıvırma da ye.'' Can bu sabah sertti.Bu yüzünden de anlaşılıyordu.Belli ki o da sefaletten bıkmıştı.Haklıydı.Ben de bıkmıştım.Her ne kadar tahılı ıslatıp yemek güzel olmasa da, aileyle yemenin ayrı bir tadı vardı bende.Aslında yemekleri ben yaparım genellikle ama, bu sabah, Can erken kalkmış ve klasik kahvaltımızdan hazırlamıştı.Küçücük odada sadece herkesin aç midesinden gelen ve kaşık seslerinden oluşan tınılar vardı.
''Oyalanma ye şunu.'' Can'ın her zamanki kabalığındandı bu.Küçük bir nefes alıp, tekrar cümlesine devam etti.
''Melissa, sen burayı toplayabilir misin, tatlım ?'' sesi yumuşamış, sevimli bir hal almıştı,sevgili ağabeyimin.Melissa ise küçük vucudunu sandalyeden kaldırıp onaylar şekilde kafasını salladı.''Ben yaparım,gerek yok.O yorulmasın.''Melissa'ya iş yaptırma fikri hoşuma gitmemişti.O gidip dinlenmeliydi.O bizim gibi olmayacak,okuyacak.Yani hastalığından kurtulursa...
''Ben de ona iş yaptırmak istemiyorum Lara, ama geç kaldık.O patron salağının her saniyeyi maşımızdan kestiğini biliyorsun.''Doğru diyordu.Onayladım ve Melissa'nın boy hizasına eğildim.
''Görüşürüz bebeğim.Lütfen kendine çok dikkat et, bir şey olursa nerede olduğumuzu biliyorsun. Gelemezsen lütfen komşuya bizi arat.''Ahh Melissa'nın o yavru köpek bakışları,öyle güzel öyle tatlıydı ki. Hala inanamıyordum,böylece büyük bir hastalık bu vücuda sığarmıydı.Ona baktığınız an kurumuş kemik yığını görüyorsunuz.İç yakıcı.Eski paslanmış kapı açıldı.İçeri soğuk hava dolmuştu bile,babamın bir zamanlar bana aldığı montu üstüme geçirip botlarımı çektim.Artık hazırım.
''Haydi gidelim.''Can yumuşamıştı.Kolunu omzuma atmıştı ben de onun yanında ısınmaya çalıştım.Soğuktu.Gerçekten soğuktu.
Yollar yokuşlu ve çamurluydu ayrıca soğuktu.Kemiğime kadar donuyordum bir de bu havada çalışmak vardı şimdi.Saçımı geri attım ve tekrar elimi cabime soktum.Can ilerden gidiyordu, o hep hızlıydı zaten.Hemde fazlasıyla.O benim ağabeyimdi ama bana eskisi gibi davranmıyordu artık.
''Ağabey?''Derin bir soluğu geride bırakmıştım. Ağabeyim ise bana baktı.
''Söyle'' Sesi yine ifadesizdi.Onu böyle gördüğüm an ne yapacağını kestiremiyordum.
''Bir şey mi oldu?'' Olan çok şey vardı zaten bu öylesine bir soruydu,sanırım.''Dertli görünüyorsun.''
''Hiçbir şey yok,sadece Melissa...''Bana bir kez daha baktı.''O parayı toparlayamayacağız.''Bu söz içime umutsuzluk darbesini düşürmüştü.Söylediği doğruydu.Ben yine de umutlu davranmaya çalıştım.''Yo, Hayır. Olacak ben buna inanıyorum.'' Ellerini tuttum ve gözlerini gözlerimde yakaladım.''Melissa iyi olacak.Her şey yoluna girecek.''Soğuktan donmuş olan yüzüme gülümseme koymuştum ama tam gülümsememiydi bilemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parkur Oyunları #WattysTR2016
Roman pour AdolescentsHayat,kusursuzca yaratılmış bir kusurun en büyük parçasıdır. Ne kadar kusursuzum dersen o kadar kusurun vardır,unutma ki insan kusurlarıyla var olandır lakin gerçekten yaşamak kusurlarını saymamaktır. Lara,Melissa ve Can.Bu üç kardeş, anne ve babası...