-Bölüm 9 ''Göz Yaşları''-

231 14 17
                                    

Ne yapacağınız hakkında hiçbir fikriniz yokken ne yaparsınız? Tabi ki uyumak.

Uyku bir transa geçiştir aslında. Beyin bütün gün topladığı anları toparlar bu sürede, tuhaftır ki ben hiçbir yere varamıyordum. Tüm işi beynime bırakamıyordum, ruhum eskimiş bir paçavra gibiydi ve artık yırtıklar genişleyip koca yaralara bırakıyordu yerini.

Kaçış yoktu, bu hapishanede kalakalmıştık. Özellikle en popüler bizdik yani kurucu bile tanıyordu. İçime kaygı damlacıkları serpilirken bir yanım git ve canlarını oku demekteydi.

Ellerimle yavaşça göz kapaklarımı okşadım ve yeni karlı ve berbat bir güne daha uyanmış bulundum. Birkaç gün önce yaşadıklarımız... Karmaşık geliyordu. Çözemediğim bir bulmacaydı bu, dönüp dolaşıp sadece ip uçlarıyla yetiniyordum sadece.

''Hadi kalk tembel saat yedi. Barlas bekliyordur.'' Bade'nin tatlı sesi kulaklarımda hoşça bir tını yaratırken kalkmış üstüme geçirecek sim siyah bir iki parça bir şeyler bakıyordum.

''Sen git ben gelirim.''

***

''Sonunda gelebildiniz hanım efendi, nasıl çok mu tatlı uyudun.'' Barlas, alaycı maskesini hem yüzüne hem de sesine takınmıştı bu sabah. Onu süzüp hemen karşıdaki aynada yansımama gözlerimi gezdirmiştim. Güzel görünüyordum lakin kafamı kesersem. Yüzüm resmen ''uyumadım'' diye büzülmüş, haykırıyordu. Barlas kesinlikle dalga geçiyordu.

''Evet çünkü rüyamda sen yoktun.'' Ben de sahte bir gülücük yollayıvermiştim onun zeytin gözlerine.

''Olmasam cidden mutlu mu olurdun?'' Barlas mesafeyi kapatıp üstüme kelimelerini solumuştu resmen. Bana nefesimden daha yakın gibiydi, hem öyle olmasını istiyordum hem de çok uzaklara gitmesini.

''Olurdum.''

''Başla o zaman, belki oyunlar başlayınca beni zor ama öldürürsün.'' Barlas ile aramdaki mesafeyi iyice açmış bulunmaktaydım, bununla beraber söylediği hoştu fakat ben insan öldüremezdim, ben onun gibi değildim. Her ne olsa da kendimi korumak zorunda kalacaktım, kum torbası yumruklamak hoştu tabii.

Her yumruk ile ensemdeki soğuk bakışları daha fazla hissetmekteyken, Barlas orada dikilmiş sadece beni izliyordu. Ben ise onu kum torbası olarak düşünüp yumrukları indiriyordum. Öyle iyi geliyordu ki anlatacak kadar kelime dağarcığım yeterli değildi.

''Bak, karnını yeterince sıkmıyorsun. Tüm gücünü oradan al ve rakibine karşı her zaman tetikte kal.'' Karın kısmını söylerken belimi deli gibi sıkıştırmıştı. Kaslarımı böyle tutmamı mı istiyordu? Her neyse demiştim. Dediğini yapıp, yumruklarımı indirmeye devam ettim.

''Saç, baş falan çekmek çok klasik. Kızın çenesine vursaydın her şey hallolurdu.'' Barlas bir şeyler geveliyordu ama cümlelerinin her zaman olduğu gibi bir ögesi eksikti.

''Yemekhanede olan olaydan mı bahsediyorsun?''

''Evet.'' Saçmalıyordu. Sinirli halimle ne saç görmüştüm ne baş. Sadece onu susturmak için ne gerekiyorsa onu yapmıştım. ''Hadi yeter artık, sen duşa gir. Ben yemekhanede olurum.'' Yine bana emirler savurmuştu beyefendi. Karşı gelmeye üşendiğim gibi tek kelime bile söylemeden büyük ve güzel kapıya yönelmiştim bile. Kapıyı yavaşça aralarken Barlas'ın bakışları hala beni takip ediyor gibiydi.

Odaya giderken  oldukça görkemli ve bir o kadar da büyük bir oturma odasından geçivermiştim. Perdeler bordomsu bir renge bürünmüştü, yerleri siyah ve yansımamı görebileceğim kadar harika bir gece karanlığı granitle döşenmişti. Duvarlar sanki insana bej rengini anımsatmaktaydı, fakat odanın en ilgi çekici tarafı o büyük mü büyük televizyonuydu. Neredeyse bir duvar kadar olan televizyon tüm görkemiyle resmen taçlandırıyordu odayı. Koltukların siyah derisi ile odanın görünüşü noktalanmıştı.

Parkur Oyunları #WattysTR2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin