"Ayumu gel de yemeği hazırlamamda bana yardım et!" diye bağırdım.
Ayumu hemen televizyonun başından kalkarak oturma odasıyla bir olan mutfakta yanıma geldi.
Son zamanlarda televizyonun başından kalkmıyor, bütün gün hayretle yeni tanıştığı kara kutuyu izliyordu. Kısacası televizyonun esiri olan yaşlı emekliler gibi olmuştu.
"Bunu dileğin olarak saymalı mıyım?"
"Tabii ki hayır. Her küçük şey için şunu söylemeyi bırak da ocaktaki yemeği karışmaya başla."
"Oof sorunlu insan! Sizin şu televizyon dediğiniz şeyde insanlar hiç de senin gibi davranmıyorlar. Ayrıca hiçbiri de senin gibi yalnız değil, elbet çevrelerinde onları seven birileri mutlaka var" dedi yemeği karıştırmaya başlayarak.
"Onların yaşantıları sadece rolden ibaret, gerçek hayatta onların da bu kadar mutlu olduklarını zannetmiyorum" dedim ben de tabakları dolaptan alıp masaya yerleştirmeye başlayarak. "Sana bir şey sorabilir miyim?"
"Elbette sor."
"Senin bu pelerinimsi panço her şeye dayanıklıydı ve seni her türlü kötülükten korumak için yapılmıştı öyle değil mi?"
"Kesinlikle öyle!"
"O zaman şu an ucunun ocağın cılız aleviyle neden tutuştuğunu belki sorgulamak istersen diye düşünüyorum."
"Tutuşmak? AH YANIYORUM!"
Güldüm ve "Telaşlanma, gel" diyerek pelerinimsi pançosunun ucunu musluğa tutup söndürdüm. "Merak etme, yanık yeri gözükmüyor bile. Şapkanı artık ev sınırları içinde takmıyorsun ama bence bu özel(!) pelerinimsi pançonu da evde çıkarmalısın. Bak bana, evin içinde giydiğim pejmürde kıyafetlerimle dışarıda giyindiklerim bir mi sence?"
"Bence pek de farklı sayılmazlar. Giyindiğin her şey pejmürde senin."
"Sensin pejmürde! Tipsiz, uzaylı, puppy bakışlı pericik nolacak! Git de sofraya otur, ben de yemekleri koyayım" dememle hemen kıkırdayarak sofraya oturdu.
Salakça ondan bundan şundan bahsedip, konudan konuya atlayarak sohbet ederken yemeklerimizi bitirmiştik.
"Aah hava iyice karardığına göre sanırım sana bunu gösterebilirim" diyerek ayaklanıp elimi ona doğru uzattım.
"Neyi?"
"Bir şeyi de sorgulamadan yapsan ölür müsün? Kalk hadi evin arka tarafına gidiyoruz."
"Evin arka tarafı mı? Yani dağlık, çayır çimen olan taraf mı? Vay heyecanlandım bak şimdi hadi gidelim" diyerek uzattığım elimi tutarak arka kapıya doğru yürümeye başladı.
Arka kapıdan adımımızı atar atmaz kendimizi temiz havayı hissederken bulmuştuk. Evim yalnızca iki kattan oluştuğu için dışarıya çıkmak bizim için kolay oluyordu.
Ayumu bu eve geldiğinden beri ona göstermenin hayalini kurduğum bir şey vardı ve sonunda gösterme zamanımın geldiğini hissederek onu buraya sürüklemiştim.
"Şimdi ikimiz de gözlerimizi kapatıyoruz ve ben deyinceye kadar açmıyoruz anlaştık mı?"
"Peki yolu nasıl göreceğiz?"
"Merak etme çok uzaklaşmayacağız. Hem ben doğduğumdan beri bu evde yaşıyorum, annem babam öldüğünde bile bu evi terk etmedim. O yüzden hiçbir şey görmezken bile yolu bulabilirim."
"Tamam o zaman bir..."
"İki..."
"Üç... Hadi aynı anda!" dedim ve Ayumu'nun gözlerini kapattığını görür görmez ben de söz verdiğim gibi gözlerimi kapattım. Ellerini iyice sıkarak yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Dilek Hakkı
RomanceSakura, kimsesiz bir kızdır ve hayatı boyunca insanların canını yakmasındansa yalnız kalmayı tercih etmiştir. Ancak bir gün elbet öleceği düşüncesi beynine üşüşür ve her şeyi tatmak istemeye başlar. İşte tam o sıralarda başı belaya girer ve bir anda...