"Sakura açlıktan ölüyorum. Ne yaptın kahvaltı için?"
"Yuh daha şimdi seninle birlikte uyandım. Hangi ara ne yapmamı bekliyorsun?"
"Beceriksiz. Eminim başka dişi insanlar 5 çeşit kahvaltılık yiyecek yapmışlardı şimdiye."
"Oof sanki bir tek kadınlar yemek yapmak zorundaymış gibi..."
"Ne fark eder, hadi açlıktan öleceğim şimdi bir şeyler yap!"
"Seni açlıktan ölmekten kurtarabilirim istiyorsan. O koca kafanı çıt diye kırarsam başka bir sebepten ölüverirsin ha ne dersin!"
"Koca kafa mı?"
"Hem sen değil miydin dünya yiyecekleri iğrenç diyen?"
"Koca kafa konusunu böyle kapatacağını zannediyorsan yanılıyorsun. Yiyecekler mevzusuna gelirsek de; artık onları seviyor olmam senin suçun. Burada senin yüzünden bulunuyorum ve tamamen senin yüzünden o iğrenç yiyeceklere alıştım."
"Tabii tabii eminim öyledir. Hadi giyin de dışarıda kahvaltı yapmaya gidelim."
Gözlerini belerterek yüzüme baktı.
"Dışarı mı? Vay yüzyılın en büyük pandası Sakura, sonunda evini iş ve alışveriş dışında bir sebepten terk ediyor demek."
"10 dakika içinde kapının önünde olmazsan evde mısır gevreği yersin ona göre."
"Yah sen 1 saatten önce hazırlanmazsın ki. Haksızlık bu!"
"Sen öyle zannet. Hadi zaman başladı."
***
Ayumu elinde tuttuğu menüden kafasını kaldırmayarak "Bu menüde ne yazdığıyla ilgili hiçbir fikrim yok biliyorsun değil mi?" dedi.
"Biliyorum. Ama yine de biliyormuşçasına menüyü incelemen çok sevimli."
O sırada masamıza gelen garson kız "Siparişleriniz nedir efendim?" diye sordu.
"İki servis kahvaltı istiyoruz. İçecek olaraksa iki tane karışık meyve suyu getirin lütfen."
"Peki efendim" dedi ve ellerimizdeki menüleri alarak uzaklaştı.
Siparişlerimiz gelince hızla yemeye koyulduk.
Yiyeceklerimizi bitirmeye yakın Ayumu'nun sesiyle kafamı sofradan kaldırdım.
"Ee bu seferki resim konun ne olacak?"
"Kelebekler" dedim hiç düşünmeden.
"Kelebekler mi? Peki ama neden?"
"Çünkü narin ve güzeller. Bir böcek türü olmasına rağmen herkes tarafından seviliyorlar. Doğrusu ben de onlar gibi herkes tarafından sevilmek ve onlar kadar güzel olmak isterdim.
Kelebeklerin kanatlarının üzerinde gözle görülemeyecek kadar küçük pullar olduğunu biliyor muydun? Ama o kadar narinler ki en ufak bir sarsıntıyla bile pullarını kaybediyorlar.
Hem birbirlerine de çok bağlılar. Özellikle gece kelebekleri herhangi bir tehlike anında farklı yönlere kaçıyorlar ve tehlike geçince tekrar bir araya gelip toplanıyorlar.
Aah tabii bir de o trajik yaşam süreleri var. Bazıları bir iki ay yaşarken, bazıları ise sadece 24 saat yaşayabiliyorlar. İşin en acıklı tarafıysa büyük umutlarla göç eden bir kelebeğin asla geri yuvasına dönememesi, çünkü bunu yapmaya ömrü asla yetmiyor."
"Kelebekler, gerçekten de güzel ve narin canlılar."
"Öyleler. Ama kelebeklerle bir ortak noktam da yok değil hani. Onlar da öldükten sonra kimsenin umurunda olmuyorlar, ben de öldükten sonra kimsenin umurunda olmayacağım. Aramızdaki en büyük farksa onların kısa ve güzel hayatlarına karşın benim bu b*ktan hayatım..."
"Yine çok karamsar düşünüyorsun. Ama yine de kelebek fikrini sevdim. Keşke ikimiz de kelebek olarak doğsaydık. Belki o zaman kısacık ömrümüzün kıymetini bilir ve çok daha mutlu yaşayabilirdik. Kim bilir belki de görkemli pullarımızla uçarken göç yolunda tanışır ve yuvamıza tekrar dönebilecek kadar hızlı uçmayı başarabilirdik."
"Hadi kalk o zaman sana nasıl kelebek olabileceğimizi göstereyim!" dedim ve masaya yiyeceklerin parasını bırakıp Ayumu'nun elinden tutarak koşmaya başladım.
Kalabalık kaldırımda önde ben arkada o el ele koşarken "YAH NEREYE KOŞUYORUZ YİNE?!" diye bağırdı.
"SAHİLE!"
"SAHİLE Mİ?! KELEBEK OLMAKLA SAHİLİN NE ALAKASI VAR Kİ?"
"NE ALAKASI OLDUĞUNU GÖRECEKSİN ŞİMDİ" dedim ve sahilin girişindeki küçük sevimli dükkana girdim. "İyi günler kelebek şeklindeki uçurtmalarınızdan iki tane alabilir miyiz?"
***
"Pekala, hadi şimdi uçurtmayı arkanda tut ve hızlı hızlı koş. İpini ne çok uzun tut, ne de çok kısa. Hadi başlıyoruz!" diyerek rengarenk kelebek uçurtmamla koşmaya başladım.
Bulunduğumuz yer çimenlerin ve ağaçların olduğu, ucu sahile çıkan bir yerdi. Çevredeki çocuklar ve gençlerin her biri bir yere oturmuş ellerinde telefonlar ve tabletlerle uğraşıyorlardı. Kimse ne kafasını kaldırıp bu güzellikleri görüyordu, ne de yanındakiyle sohbet ediyordu. Sadece etrafta deliler gibi koşturup eğlenen biz vardık.
"Vaoh Sakura bak uçuyor! Kelebeğim uçuyor!" diye bağırdı Ayumu koşmaya devam ederek.
"Hahaha uçuyoruz! Bizler birer kelebeğiz ve uçuyoruz. Göklerde hiçbir şey düşünmeden uçuyoruz."
Bu çok güzel bir histi ve akşam çöküp de etraf sessizleşinceye kadar uçurtmalarımızı uçurarak bu hissi hissetmeye devam ettik.
***
"Gerçekten çok eğlenceliydi Sakura! Bunu daha sonra bir daha yapalım olur mu?" dedi Ayumu eve dönüş yolunda yürürken.
Ancak onun sesini çok net duyamamaya başlamıştım. Aah yine oluyordu. Halbuki son zamanlarda kendimi gayet iyi hissediyordum, bu da nereden çıkmıştı şimdi?
"Aah... Tabii... Bir daha yapalım" diye mırıldandım ve birden gözümün kararmasıyla önümde yürüyen Ayumu'nun pelerinine tutundum.
"Sakura? İyi misin, uykun mu geldi yoksa? Eve az kaldı, biraz daha dayan. Orada istediğin kadar uyursun olur mu?" dedi yolun ortasında durarak.
Elim hala pelerinini tutuyorken, kafamı sırtına dayadım. Bir süre öylece bekleyerek başımın dönmesinin geçmesini ve Tanrı'nın beni rahat bırakmasını istedim. Ancak ne başımın dönmesi geçti, ne de Tanrı beni rahat bıraktı.
Artık daha fazla dayanamayarak kulaklarımda Ayumu'nun adımı haykıran sesiyle kendimi karanlığa doğru bıraktım.
"SAKURA!"
Ne şimdi, ne geçmişte, ne de gelecekte... Tanrı beni hiçbir zaman rahat bırakmamıştı ki... Benimki de boş bir hevesti işte.
⏪⏪⏪⏪⏪
Bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. ♡
Bu bölüm için kelebekleri araştırdım *ne kadar çalışkan ve işini ciddiye alan bir yazar* hdhdhzhdh.
Yazım yanlışlarım ve dil bilgisi hatalarım varsa affola.
Diğer bölüme kadar mutlu kalın (/^▽^)/
![](https://img.wattpad.com/cover/50444761-288-k665343.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Dilek Hakkı
RomanceSakura, kimsesiz bir kızdır ve hayatı boyunca insanların canını yakmasındansa yalnız kalmayı tercih etmiştir. Ancak bir gün elbet öleceği düşüncesi beynine üşüşür ve her şeyi tatmak istemeye başlar. İşte tam o sıralarda başı belaya girer ve bir anda...