Multimedia-Görkem
Hafiften yüzüme vuran güneş ışıklarıyla uyandım, kendime gelip nerede olduğumu fark etmem saniyelerimi aldı. Bir dakika ben dün gece mezarlıkta ağlayarak uyuya kalmıştım, ve şimdi yatağımda üstümde pijamalarımla uzanıyordum.Acaba Görkem mi beni getirmişti eve , son iki haftada yaptıklarıyla kıyaslarsam hiç şaşırmamalıydım. Gürültü sesiyle heyecanlanıp birden ayağa kalktım ve hızlıca , sesin geldiği tarafa doğru adımlarımı hızlandırdım, ses mutfaktan geliyordu.
Mutfağın kapısında dikilmiş gülmemek için kendimi zor tutuyordum, yere dökülmüş portakal suyu , masada kırılmış yumurtalar, kömür olmuş tost ekmekleri, ve en komik olan şey de kendi kendine küfür eden Görkem ve üstünde annemin pembe ve çiçekli mutfak önlüğü. O kadar dalmıştı ki mutfağı kaos haline getirmeye, benim orada olduğumu bile fark etmedi, parmaklarımın ucunda yavaşça arkasına dikildim ve dalga geçer gibi bir tonda seslendim ona :'' Görkem bey acaba bir şey sorabilir miyim? Mutfağı yakmak gibi bir amacınız mı var?'' bana doğru dönüp her zaman bana kızgın olduğunda yaptığı hareketi yaptı, işaret parmağının ucunu tam alnımın ortasına yapıştırdı ve gözlerini çevirdi :''Oooo küçük fare günaydın, nihayet uyana bildiniz, sizi mezarlık kenarlarından toplaya bildiğime göre, mutfağınızı yakmaya da hakkım var diye düşünüyorum'' diye alaylı bir ses tonuyla cevabını esirgemedi benden.
Hep böyle yapıyordu her şeye bir cevabı vardı, yerine göre olgun 26 yaşında bir erkek ve yerine göre de elma şekeri elinden alınmış bir çocuk gibi mızmızdı. Beni her zaman anlayan kişiydi Görkem , hep kendinden örnek verir beni ayakta tutardı, tıpkı bir Çınar ağacı gibiydi dallarının arasında saklar korurdu, ağladığımda teselli eder, güldüğümde benimle gülerdi.
Karnımdan gelen gurultu sesleriyle düşüncelerimden arındım ve Görkeme yardım etmeye başladım.Beraber mutfağı temizledik, sonra ikimiz için güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamaya başladık.Dedim ya tıpkı bir çocuk gibiydi bazen. En çok patates kızartmasını severdi ben ve annem Görkem ne zaman İzmir den bizi ziyarete gelse ilk işimiz Sabah kahvaltısına bolca Patates kızartmak olurdu. O kadar mutlu olurdu ki yüzündeki o gülücük Dünyadaki hiç bir hazineye paha biçilmezdi.Masaya oturmadan önce annemin ellerinden ve yanaklarından öperdi ve kocaman bir gülücükle :"Sultanııım senin sihirli ellerinden her şeyi yerim ben." der ve annemin yanı başına oturur ve annemin tabağını doldurmasını beklerdi.
Masaya oturduğumuzda bir gerginlik vardı havada, çok sessizdi etrafımız ve biz bu sessizliği pek alışık değildik.Birden Görkem konuşmaya başladı ciddi bir ses tonuyla:'' Himera ben artık İstanbul da yaşamaya karar verdim, senin yanında sana destek olmak istiyorum, biliyorsun annenin bende emeği dağlar kadar büyük ve sen bana ondan kalan tek değerli Varlıksın''.
Bunları duyduğumda sadece ona bakmakla yetindim, fazlasıyla iyi kalpli biriydi ama ben kendimi düşünemezdim bu durumda .Görkemin kendi acısı kendine yeterdi, kalbi ne kadar büyük olursa olsun , ruhu yaralar ile doluydu ve okadar yaraları vardı ki bazen derinlere dalınca "İçimdeki derinlikte o buyuk çukurda o kadar derin yaralarım var ki sayamaz oldum galiba ben yara izlerimi sayana kadar kendim karanlık bir yara oldum" derdi. Küçük yaşta terk edilmiş Yetimhanede büyümüştü ve belli bir yaşa gelince dayanamayıp kaçmıştı. Annem onu bulduğunda ayaz dolu bir kış mevsimiymiş, Görkem bir kenar sokakta titriyormuş, aç ve hastaymış, ben küçük olduğum için tam hatırlamıyorum.Annem ona sahip çıkmak istemiş. Çünkü kendisi de sahipsizlik nedir kalbinin en derin hücrelerinde ve sessizliğinde bizzat yaşamış.
Güya annemin yaptığı iyilikleri böyle ödemek istiyordu, onu çok seviyordum ama kendimi düşünemezdim, çünkü kendi hayatını çoktan kurmuş ve İzmir'e yerleşmişti. Ona her ne kadar belli etmeyip kalmasını istesem de en az onun kadar ciddi bir tonda cevap verdim:''Ben kendi başımın çaresine bakarım Görkem, bana çocuk bakıcılığı yapmana gerek yok, senin kendi hayatına dönmen gerek."
Birden ayağa kalktı Görkem,bana doğru ilerledi, sandalyemi arkaya doğru çekip önümde diz çöküp ellerimden tuttu ve şefkatli bir ses tonuyla:'' Bak küçük fare, benim hayatım diye bir şey yok, bizim hayatımız var, ben sadece yanında olmak istediğim için buradayım,bunun başka bir sebebim yok ''dedi. Sadece sustum ve utanarak başımı tamam dercesine salladım ve tekrar yerine geçip kahvaltısına devam etti Görkem.
Akşam olmuştu ve ben annemi ziyarete gidememiştim, daha doğrusu beyefendi evden çıkmama izin vermemişti, beraber televizyon izlerken Görkemin telefonu çaldı, açarken elleri titriyordu ve derin nefes alıp veriyordu,konuşma sırasında hızlıca odadan ayrıldı.Çok merak ediyordum neyi ve kimle konuştuğunu. Aniden odaya girdi ve bana sarılıp yanaklarımdan öptü ben ise şok olmuştum, neden bu kadar mutluydu sanki kanatlanmış uçuyordu, gözleri ışıl ışıl parlıyordu ve neşeli bir ses tonuyla :'' Sonunda küçük fare ... sonunda onu buldum."dedi.
Arkadaşlar yazdığım hikayeyi okuduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim , yazım hatalarım içinde özür dilerim umarım yeni bölümü beğenirsiniz :*

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Himera
Teen FictionBazen insan gökyüzü gibi olmak istiyor.Mutlu olduğunda bulutlar gibi süzülmek. Üzüldüğünde ise kararmak ve daha çok karanlık olup boğulmak. Çaresiz kaldığında ise bir damla gözyaşı gibi süzülüp bir toprak parçasına düşüp, bir Papatyaya can vermek...