Öncelikle hepinizden özür diliyorum. Bölüm gerçekten çok çok çok gecikti .Tekrardan özür dilerim umarım bu bölümü beğenirsiniz. Yazım hatalarımdan dolayı bana küfür edebilirsiniz yada etmeyin ama kötü ve iyi yorumlarınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.Seviliyorsunuz :*
Multi media : Görkem Ve Arsen ve değerli vazomuz :D Arkadaşlar vazoya çok değer verelim herşey bu vazoyla başlıyor XD
Himera'dan:
Bu Sabah erken uyandım ,yatağımdan kalkıp makyaj masasının önüne geçip saçlarımı taramaya başladım.Aynaya baktığımda anneme ne kadar benzediğimi fark ettim, kahverengi uzun saçlarım tıpkı onun saçları gibi güneş hafiften kendini gösterdiğinde parlıyordu. Yumuşak dokunuşlarla saçlarımı taramaya başladım ve o an süzüldü gözlerimden inci taneleri gibi gözyaşlarım. Bu özlem ne zaman bitecekti bilmiyordum ama tek bildiğim şey canım çok yanıyordu.Kendimi büyük kayalıklardan atmak istiyordum ya da uçsuz bucaksız bir sokakta kayıp olmak. Ama ben de ardımda ağlayan gözler bırakmak istemediğim için sadece kapalı bir köşede duruyordum. Sessiz ve soğuk bir kenarda. Bazı geceler mezarlıkta , bazı gecelerde yatağımın kenarında.Kapının tıklamasıyla hemen saçımı bağlayıp gözyaşlarımı sildim.Görkem kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu, ben gözlerimi kaçırırken, o yanıma yaklaştı ve ellerimden tuttu yumuşak bir ses tonuyla:''Küçük fare ,artık ağlamanı istemiyorum inan bana bunu annen de istemezdi..Senin neşeli ve mutlu halini özledim.. Bak artık ben kalbime sahip olan iki güzel kadınla mutlu olmak istiyorum.Sana söylediğim bu lafları da sakın aklından çıkarma.Hepimiz zamanda yolculuk yapıyoruz aslında,anılarımız bizi geçmişe bağlar hatırladıkça bazen güleriz bazende ağlarız.Ama küçük fare unutma ki hayallerimiz geleceğe bağlı.'' Onun bu kelimeleri değil miydi zaten beni hayat bağlayan,hep şefkatli bir dost, iyi bir ağabey olmuştu bana.Kollarıyla sarıp kollayan bir çınar ağacı gibiydi.Başımı kaldırıp burukça gülümsedim ve ona yapmacık mutlu ses tonuyla:'' Sen benim hep yanımdasın, hep korudun ve sevdin ama senden bir isteğim var. Beni kalbinin diğer sahibiyle tanıştırır mısın?''şuan ki tek dileğimi dile getirdim. Bana şaşkınlıkla bakarken bir anda gülmeye başladı ve sıkıca sarıldı.Kulağıma eğildi :"Sana çok teşekkür ederim, aslında ben seni onla tanıştırmak istemiştim ama korktum.. Ona olan sevgim seni kıskandırır veya kırar diye korktum.. İlk adımı sen attığın için sana teşekkür ederim küçük fare.". Kollarından ayrılıp sadece güldüm.Sonuçta onun mutluluğu benim mutluluğum sayılırdı. Adımlarımı kapıya doğru ilerletip , kapıyı açıp işaret parmağımla dışarıyı gösterdim."Eğer şimdi hazırlanmam için kapıdan çıkmazsan kararımı değiştirebilirim."dedim ve hızlı adımlarla kapıya yöneldi, yanağıma bir buse kondurup gülümsedi ve: " Yarım saate hazır ol bekliyorum seni küçük fare. " dedi ve kapıyı kapattı.
Tekrar aynanın karşısına geçtim ve kendime bakmamla dudaklarımı büzmem bir oldu. Zümrüt'ün karşısına böyle geçmeyi planlamıyordum. Hemen dolabımı açıp gözüme ilk çarpan elbiseyi aldım hafiften pembemsi bir tondu diz kapaklarımın altında ve siyah güllerle desenliydi. Hemen elbisemi üstüme geçirip, saçlarımı bağladım, ince bir şekilde eyelinerimi çektim. Siyah babetimi giyip deri ceketimi elime alıp kapıyı açtım ve derin bir nefes aldım. Hızlı adımlarla salona ilerledim içim heyecan dolu olsa da korku sarıyordu öte yandan beynimi. Ya beni görmek istemezse ? Ya Görkemle olan ilişkimize karşı soğuk bakarsa ? Bu düşünceler bir anda soldurdu yüzümü ama salonun ortasında heyecanla sağa sola belli belirsiz bir şekilde yürüyen Görkeme bunu belli etmek istemedim.Yapmacık bir gülümsemeyle karşısına geçip :"Ben hazırım gitsek iyi olacak , çok heyecanlıyım."dedim. Sevinçten parlayan gözleriyle bana bakıp başını salladı ve önden kapıya doğru yürüdü. Bende arkasından onu takip ettim. Evin kapısını kitleyip arabaya bindim Görkem çoktan hazır bir vaziyette parmaklarıyla direksiyonla oynuyordu. Arabayı çalıştırırken içinden bir şeyler söylendi.Hastaneye olan kısa ve aynı zamanda sonu olmayacak gibi gözüken yolculuk başlamıştı. Ben cama başımı yaslamış bir şekilde insanları izlerken , Görkem sadece yola bakıyordu. İkimizde susmuştuk ve bir anda Görkem yolun ortasında frene bastı . O anda birden öne doğru sarsıldı başım ve kinli bakışlarımla dişlerimi sıkarak:" Beni öldürmek mi istiyorsun aniden böyle yapmanın sebebi ne , istersen bir daha ki sefere ben bisikletimle giderim tabi bu gidişle beyin kanamasından ölmezsem!!" dedim. Gözlerini devirdi ve oflayarak arabadan indi karşı sokakta duran bir çiçekçi dükkanına yöneldi ne aldığını merakla beklerken başıma masaj yapıyordum.Zaten hızı pek seven bir insan değildim üstelik bide ani fren yapıyordu.Her neyse moralimi bozmak istemiyordum ,Zümrüt'ün karşısına bu asık suratla çıkamazdım tabi ki. Dükkandan Görkemin çıktığını fark ettiğimde ağzım açık kaldı, beyaz bir gülle arabaya doğru ilerlerken 32 diş sırıtıyordu. Arabaya bindi ve gülü arka koltuğa koyup bana yüzünü cevirdi ve "Miss Çemkirella lütfen bana kızma ama gül almayı unutmuşum , umarım bu kez yapraklarını teker teker koparmaz." dedi. Bir anda kalbime bir ağrı girdi , Görkemin hiç bu yanını tanımamıştım, bir erkek nasıl hiç pes etmeden, kızmadan, üzmeden ve merhametli bir şekilde bir kadını sevebiliyordu.Acaba bir gün beni de biri sevecek miydi ? Şu ana kadar ne bir sevgilim olmuştu nede beni seven biri. Ben annemin sevgisi ve Görkemin merhametiyle büyümüştüm ama hiç aşk denilen büyük duyguyu tatmamıştım. Yolumuza devam ediyorduk ve zaman hiç geçmiyordu sanki ya da gittiğimiz yol bitmek bilmiyordu.Bende radyoyu açmaya karar verdim , hiç tanımadığım ve dinlemediğim bir şarkı çalmaya başladı biraz hüzünlüydü.Bir kadının bir erkeğe olan aşkını anlatıyordu birden şarkıda şu sözler geçmeye başladı ben seni yollara yazdım, ben seni güllere yazdım, belki beni bırakıp gidersin diye bir şarkı yapıp seni dillere yazdım... o an birden Görkemle göz göze geldik ve tekrar aynı şekilde gözlerimizi kaçırdık sebepsiz yere.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Himera
Teen FictionBazen insan gökyüzü gibi olmak istiyor.Mutlu olduğunda bulutlar gibi süzülmek. Üzüldüğünde ise kararmak ve daha çok karanlık olup boğulmak. Çaresiz kaldığında ise bir damla gözyaşı gibi süzülüp bir toprak parçasına düşüp, bir Papatyaya can vermek...