Mardin

85 5 0
                                    

Mardin Havaalanına sessiz sakin bir inişten sonra fırtına gibi beni kapıda bekleyen zırhlı araca fırladım. Arabada beni bekleyen sarışın adama istemsizce gülümsedim.

"Sağ olasın Jiyan abi." Sert mizacının aksine gülünce on yaş gençleşen, Mardin'in en ünlü ağasının tek varisi, İstanbul'un karanlık sokaklarının tehlikeli bir mafyasıydı. Beni, amcamdan habersiz Mardin'e sokmayı kabul etmiş, arabayla da havaalanına almaya gelmişti.

"Önemli değil delalamın. Topraklarına hoş geldin." Güneş doğmak üzereyken çorak dağlara ışık huzmeleri vuruyor, dağa oyulmuş evlerin içinden içime işleyen çocuk bağırtıları geliyordu. Tek tük ağaçlar ve diplerinde oturup tarlaya çoktan varmış kadınlara ve sırtlarındaki kundak bebelerine üzülmeden edemiyordum. Dağlar delik deşik olmuş, hava kan kokuyordu. "Son geldiğinden beri buralar çok değişti Mizgin." Sadece gözlerimi sıkıca yumup başımı sallayacak takatim vardı.

Yola bakmaya korkar olmuştum. Bu halimi farkeden Jiyan Abi, kafamı dağıtmak için anasını belledikleri Sait Faik diye bir adamı anlatıyor, ayrıca Buzlar Prensi Turgut'un da aşık olduğunu her fırsatta hatırlatıp, koskoca adamla dalga geçiyordu.

"Ama aşık adamla dalga geçilmez be abim." Jiyan bana bakıp sırıttı.

"Aşıksın değil mi Miran'a Mizgin?" İç çekip kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım.

"Hı hı." Jiyan tek elini dizime vurup gülümsedi. "O da sana aşık. Seni sayıkladı durdu be çirkin." Yüzüme yayılan aptal aşık gülüşü bence çok tatlıydı. Ama Jiyan Abi tatlıdan ziyade komik olduğunu düşünüyor olmalıydı ki,  bakıp bakıp sırıtıyordu.

Bir müddet daha da yarı bulanık,yarı normal ağaç ve uçsuz bucaksız sarı tarlaları izledikten sonra küçükken yazları dışına çıkmadığım tanıdık eski konağa gelmiştik. Her şey üç sene önce bıraktığım gibiydi.

Yüksek,gri ve yer yer aralarından çiçekler fırlamış taş duvarlar, Meroğlu Aşiret'inin üç köyünü aynı anda ağırlayabilecek kadar geniş bir avlu, avlunun ortasında,itiraf edecek olursam bana her zaman çok yalnızmış gibi gelen, mermerden kocaman bir havuz, ve Mardin'in en güzel peyzajına sahip gül bahçesi ve bir şekilde yerden bitmiş iki erik ağacının arasına gerilmiş bir hamak. Kapıda dikilirken valizlerimi yanıma koyan Jiyan'ı fark edemeyip yerimden sıçradım.

"Korkutmak istemedim."

"Önemli değil abi. Dalmışım." Jiyan öne çıkıp elini uzatınca duvarlarla olan merhabalaşmamı bitirip telaşlı bir ifade ile bana gelen Berzan Amca'ya doğru büyük bir adım attım.

"Hoş geldin Mizgin. Amcan geldiğini öğrenmedi değil mi?" Bana sıkıca sarılmış, göz ucuyla elleri ceplerinde bekleyen Jiyan'ı süzüyordu. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. "Jiyan Ağa'm ile amcam çok anlaşamaz." Berzan Amca anlayışla kafasını salladı.

"Jiyan Oğlum, gel bir kahvemizi iç." Sıkıntıyla iç geçirip becerebildiğim kadar gülümsedim. Yolda kafamda kurduğum kötümser senaryonun haddi hesabı yoktu, ve eğer biraz daha Miran'ı göremezsem çıldırabilirdim. "Siz kahve içerken ben Miran'ın yanına çıksam?" Bu bir sorudan ziyare durum bildirme cümlesiydi. Berzan Amca kafasıyla onay verip evin hizmetlisi Adem Abiyi çağırdı.

"Mizgin'i Miran'a götürüver Adem. Bir de Şahika'ya söyle iki mırra yapsın bize." Adem abi başını saygıyla eğdi. "Emrin olur ağam."

Adem Abi, otuzlu yaşların sonunda, uzun boylu, yapılı vücutlu biriydi. Yakışıklı denebilecek yüz hatları, küçükken Miran tarafından kırılan ve üzerinde çirkin bir iz kalan burnu tarafından ilk bakışta fark edilemese de, zamanla gözünüze hoş gelen bir adamdı. Yan yana sessizce yürüyor, ara ara birbirimize gülümsüyorduk.

Bir Küçük Ders MeselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin