Korkular

70 3 3
                                    

Günlerdir Miran kendini affettirmek için türlü şirinlikler yapıyordu. En son odamı çikolata ile doldurmuş, yatağımın üzerine ismini "Miran" koyduğu bir eşek bırakmıştı. Ama yine de gururumu ayaklar altına alıp onu affedecek takati kendimde bulamıyordum. Gün yine kızıla dönmüş kutup yıldızı yönünü kaybetmiş meczuplara göz kırpıyordu. Bahçede oturup kitap okuduğum kanepeden kalktım. Zaten hamileyken Grange okumak güzel bir fikir değildi. Her bölüm vahşet sahnelerinden dolayı kalkıp bölüm başına bir ya da iki kez kusuyordum. Elimdeki Grange'a bakıp homurdandım. Biliyordum ki o kitap bitmeden bana rahat yoktu.

"Mizgin! Yemek hazır." Annem mutfaktan bana sesleniyordu. Hamilelik garip bir histi. İçimde büyüyen bir ben veya bir Miran. Belki de annem, babam. Allah esirgesin belki de içimde bir tane daha abim büyüyordu. Düşüncesi bile korkunçtu. Dişime üç defa vurdum. "Şeytan kulağına kurşun."

"Neye kurşun Mizgoş?" Kapıda bir adet Bartu Küçükçağlayan duruyordu. Onu görmeyi beklemiyordum açıkçası. Yüzüme sımsıcak bir gülümseme yayıldı. "Ay sen nereden çıktın be?"

Bana şöyle bir baktı. Karnım artık belli oluyordu. En azından dar tişörtlerden. "Yani şimdi sana nereden çıktığımı anlatırdım da, sen karnının durumdan da anlaşıldığı üzere zaten biliyorsun."

"Salak." Savunma mekanizmam düştüğü an insanlara küfrederdim. Tek kaşını kaldırıp beni koltuk altına aldı. "Şimdi şu veled-i zina yeğenimin seni öldürmemesi için Miran ile evlenmen lazım değil mi?" Bir yandan konuşuyor bir yandan da beni bahçenin arkasındaki hamağa doğru sürüklüyordu. Bu konuları açması canımı sıkıyordu. "Evet." Çenesindeki sakalları kaşıdı, düşünceli gözüküyordu. "Ama kalbin çok kırık ve evlenmek içinden gelmiyor." Yüzüne anlamsızca baktım.

"Son üç gündür bunları kafamda milyonlarca tekrarladım, neyin peşindesin?"

"Bir şeyin peşinde değilim. Sadece sana bir çıkış yolu arıyorum."

"Neden? Senin arkadaşım Miran değil mi?"

"Hayır benim arkadaşım Cem. Sen de onun ve de dolayısıyla benim küçük kız kardeşimsin. Yani seni mutsuz edecek şey abini de mutsuz ede. Ve mutsuz bir Cem, uykusuz bir Bartu Küçükçağlayan demektir." Haklıydı. Abimin mutsuz oldukça içmek gibi bir huyu vardı. Gemileri yakabileceğini ise beni alıp Bodrum'a kaçırdığı gün bir daha idrak etmiştim. "Ne istediğimi ben de bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var, ya ben Miran'la evlenirim ve 'namusumuzu temizlerim' ya da Katlime Ferman."

Zor bir hayattı. Ailelerimiz ne kadar o hayatı terk etse de, o Şirketlerin CEO'ları, Yönetim Kurulu Başkanları, CFO'ları olmanın bir bedeli vardı. O da bazı kuralları asla ve kat'a delmemek. Bizim alıştığımız o rahat hayatın bedeli buydu. Bir gecelik dikkatsizlik ise bana bir ömre mal olacaktı. Ömrümü Miran ile geçirmek istemediğimden değil. Sadece henüz affetmeye hazır değildim. Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakaldı yani durum. Ya babama her şeyi elinin tersiyle it diyecektim, ya da Miran ile paşa paşa evlenecektim.

Kendi düşüncelerimle boğulurken Bartu'nun gittiğini fark etmemiştim. Oturduğum, daha doğrusu yattığım hamaktan her zamanki gibi iplerine dolana dolana kalkmaya çabaladım. Gözlerim hemen Bartu'yu gördü. Biriyle telefonda konuşuyordu. Kulak misafiri olmak istemesem de duyduğum kısımlardan "İtalya" "Dubleks ev." Ve "Konser" kelimeleri uzaktan da olsa ayırt edilebiliyordu.

"Mizgiiin! Bartuuuu! Nerede kaldınız?" Annem üzerinde önlüğü ve elinde yemek kaşığı ile kapının ağzından bize sesleniyordu. "Geldiiiik."

Yemekte Miran ile abim arasındaki gerginliği elimdeki et bıçağı ile kesebilecek gibiydim. Yetmiyormuş gibi bir de Gülsenin anne ve Serbaz Baba da buradaydı. Hamilelik haberini alır almaz gelmişler üstelik gelirken bir köy dolusu çocuğa yetecek kadar oyuncak ve kıyafet de almışlardı. Bebek dokuz aylık olana kadar ona bir ev ve bir araba almalarından ciddi ciddi ürküyordum. "Mizgin kızım, düğünü nerede yapalım?" Parampimçik ettiğim etten kafamı kaldırdım. "Efendim Gülsenin anne? Dalmışım, duyamadım."

Bir Küçük Ders MeselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin