İstanbul'da hafif serin bir hava vardı, bu Büzel hava eşliğinde gözlerini açmıştı Ruba. Aynaya dikildi karnındaki izlerine baktı ardından yüzüne. Kalkık burnu, masmavi gözleri, beyaz teni, güneşi andıran ipek gibi sarı saçlarına. Her ne kadat 40'ına bir kaç basamak kalmış olsa da güzelliğinden birşey kaybetmemişti. Sadece aldığı kiloların güzelliğine gölge düşürdüğünü kocasının ondan uzaklaşmaya çalıştığını düşündüğü için sayısız diyetisyenle, ameliyatla tanışmıştı midesine yaptığı ameliyatlara bir yenisini daha eklemişti. Obez damgasından azmi sayesinde belki de kurtulmuştu.
-Rubaa! Hadi seni bekliyorum.
diye bağırdı annesi.
O da aceleyle sıradan bir İstanbul turu için sınırlı sayıda üretilen ayakkabılarını aldı yanlışlıkla o kadar kendinde değildi ki Eminönü'de yürürken sakıza basınca ancak fark edebildi. Beyoğlu'nda tam oturdukları masanın karşısında bir çift vardı ikisinin de öğretmen olduğunu anladı konuştuklarından. Bir kere daha sorguladı herşeyi. Zamanında bir fabrikada moda tasarım bile denemeyecek çizimler yaparak cep harçlığını çıkardığı dönemlerde ortak arkadaşları sayesinde tanıştı iş adamı kocasıyla. Kocaman burnu 1.85 boyu koyu esmer teni pek yakışıklı olmayan o adama aşık olmuştu kör kütük. Kocası hiç bir zaman sevmedi onu sadece beğenmişti, çok beğenmişti o güzelliği. Paranın da etkisiyle evlenme kararı aldı bilmiyordu ki o karar hayatını karartacak. Ne dilini ne ırkını bilmediği bir adamla ne kadar darda olursa olsun evlenirmiydi acaba o öğretmen kadın diye geçirdi? "Kendine gel Ruba sen tokluk içinde yokluktaydın senin kimsen yoktu" dedi.
Tüm şehri ayakları koparcasına gezdiler annesiyle o kadar özlemişti ki ülkesini cüzdanının gözü doymayan annesine heba olmasını bile aldırmadı.Eve varınca sakin kafayla Cidde'yi aradı kolay değildi en küçüğü 3 yaşında olan çocuğunu her ne kadar bakıcıları da olsa bırakıp ülkesine gelmek çocuklarıyla saatlerce konuştu telefonda, sıra kocasına gelince sesinde bir şeyler olduğunu fark etti öyle ki ertesi gün uçağa yetişme telaşı ona unutturana kadar sürdü o hisleri.
-"Kızım akıllı ol kocanın paralarının kıymetini bil topla topla gönder buraya korkma ben harcasam bile senin iyiliğin için yatırım olsun" demeye kalmadan ağabeyi girdi lafa
-"Sen aldırma onu şu hayatta önemli olan sensin kendine dikkat et hiç birşeyin mutluluğuna gölge düşürmesine izin verme" deyip sıkı sıkı sarıldılar dikişlerinin verdiği acıya aldırmadan sımsıkı sarıldı. Annesiyle de vedalaştıktan sonra dubai'den aldığı servet değerinde ki çantası özel indirimden aldığı mor valizi ve özel sipariş üzerine yaptırdığı pırlanta işlemeli gözlüğüyle içinde anlam veremediği o huzursuzluğa rağmen ağır ağır uçağına doğru yürüdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GARABET
NonfiksiGüzelliği kadar kötü kaderi olan bir kadın düşünün! Öyle bir kadın ki gözyaşlarını kahkahasına saklayıp dişlerini gülerek gösterdiğini sanmamızı sağlayan, gözlerinde okyanusu, kalbinde kızgın lavları, saçlarında ise güneşi barındıran, kalbinden düşe...