Bilincimin yerine gelmesine rağmen gözlerimi açmamıştım. Muhtemelen hastanedeydim. Yine bir sinir krizi geçirmiştim ve abim bana sakinleştirici iğne vurduktan sonra hastaneye getirmişti. Hastanelerden nefret etmiyordum, aksine seviyordum. Hiçbir zaman anlam veremediğim kendine has kokusu hoşuma gidiyordu. İnsanların koşuşturmalarını izliyordum, yüz ifadelerini, canları yandığında yüzlerini buruşturmalarını, iyi bir haber aldıklarında güzlerinde ki gülümsemeyi izlemeyi seviyordum. Hastaneler güzel yerlerdi, insanlar ayda bir gelip burada olanların halini görselerdi, daha anlamlı bakarlardı hayata. Çünkü onlar dışarıda hayatlarından şikâyet ederken, buradaki insanlar o hayatlara sahip olabilmek için, biraz daha yaşayabilmek için çırpınıyorlardı.
"İzel, uyandığını biliyorum." Yüzüm de mimik oynamazken cevap verdim.
"Hayır, uyuyorum daha ben. İlişme bana."
"Konuşmamız gereken şeyler var." Eğer gözlerim açık olsaydı, bu söylediklerine göz devirirdim. Ama maalesef, uyuyorum ben!
"Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok benim. Dediğim gibi ilişme bana." Biraz sert çıkışmış olmalıyım ki, bunları söyledikten sonra kapının açılıp kapanma sesi geldi. Sol gözümden kaçan gözyaşım özgürlüğünü ilan ederken. Boğazımda oluşan yumru ben buradayım dercesine büyüdü. Abimle aramızın önceden de çok iyi olduğu söylenemezdi ama artık daha da kötüydü. Abim samimiyeti sevmezdi ya da sadece beni sevmiyordu bilmiyorum. Aramızda 8 yaş olmasına rağmen bana hiç "Abinim ben senin, onu yapamazsın. Şuraya gidemezsin, şunu giyemezsin." Dememişti. Tamam, bu iyi bir şey gibi gözükebilirdi ama insanın canını yakıyordu umursanmamak. Hep ben gitmiştim yanına, hep ben uğraşmıştım onunla, hep ben nasıl olduğunu işinin nasıl gittiğini sormuştum. Babam ölünce, bıraktım yanına gitmeyi, onunla konuşmayı. O zamandan beri iyice soğukluk girdi aramıza. Zor oluyordu, kendini yalnız hissetmek can yakıyordu. Kapı sesi geldiğinde, o tarafa doğru döndüm. Annem gelmişti. Yüzü solgundu her zamanki gibi. Kendimi suçlu hissediyordum, ona hep zarar veriyordum. Şu hayatta beni gerçekten seven tek kişiye zarar veriyordum. Uyanık olduğumu fark edince yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
"Uyanmışsın meleğim."
"Uyandım."
"Nasıl hissediyorsun, canın falan yanıyor mu? İstersen hemşireyi çağırabilirim. Hatta doktora gidip kahve içip içemeyeceğini sorayım. Ama sen sevmezsin ki buraların kahvesini, en iyisi abine söyleyeyim sana dışarıdan güzel bir kahve alsın."
"Anneciğim, nefes al. İstemiyorum kahve, hele onun aldığı kahveyi hiç istemiyorum."
"İzel yapma böyle, abine uzak davranma. O seni çok seviyor." Söylediklerine, önce "Ciddi misin?" dercesine kaşlarımı kaldırdım. Sonra gözlerimi devirdim.
"Yapma anne. Yalan söylemek sana hiç yakışmıyor. İkimiz de biliyoruz, abimin beni zerre sevmediğini. Ben konuşmasam onunla, ağzını açıp tek kelime etmez. Evde sen olmadığın zaman, birbirimize iki yabancı gibi bakıyoruz."
Ben bunları söyledikten sonra sadece benden gözlerini kaçırıp, sustu. O da biliyordu, farkındaydı sevilmediğimin.
"Her neyse, yarın pazartesi sen yaz tatilinde olabilirsin ama ben işe gideceğim. Dinlenmem lazım. Hadi hazırlan da çıkış işlemlerini yapalım." Dün cumartesiydi, akşam sinir krizi geçirdiğim için geceyi burada geçirmiştik. Allahtan bu gün pazardı ve annemin işi yoktu. Yorulmuş olmalıydı eve gidip dinlenebilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ
Teen FictionO gün saçlarımı uzatma kararı aldım. Hep kısacık olan saçlarıma o gittikten sonra makas değmedi. Böyleydim ben, diğer kızlar üzüldüğünde saçlarını keserdi ben ise umutlarımı.