19.Bölüm

450 41 18
                                    

Heyooo umarım Anafikir olarak yazdığım yazıyı beğenmişsinizdir. Yine geciktim ama bu sefer yeni haberlerle geldim. İlk olarak teog sınavınız umarım iyi geçmiştir.  Yeni bir Dylena kurgusuna başladım. Şu an 20 bölümünü yazdım (1 tanesi yayınlandı). Hikaye texting olacak umarım seversiniz. Bölümler gecikmeyecek ve sık sık gelecek. Kısa sürede o kitabı tamamlayıp yeni hikayelere başlayacağım. Profilimde bulabilirsiniz. If You Forget.

İyi okumalar!

#

Küçük derme çatma bakkal tarzındaki yere girdiğimizde ilk gözüme takılan jelibonlar oldu. Nedendir bilmem, renkli ambalajlarına hep bir zaafım olmuştu. Bir de tatlarına tabi ki. Dylan başıyla adama selam verdi. Ben de bu sırada jelibon paketlerinden hoşuma gidenleri aldım ve yanlarına geri döndüm. Jelibonları tezgaha bıraktım. Cebimden para çıkarıp genç adama uzattım. Dylan bu kadar jelibonu ne yapacağımı düşünüyor olmalıydı. Yiyecektim. Başka çıkarı yoktu. 

''Burada yaklaşık on yedi on sekiz yıl önce, bir olay yaşandı. Biliyor musunuz acaba?'' Adam jelibonları poşete koyup bana uzattıktan sonra Dylan'a döndü. Genç, uzun ve kaba burunlu bir adamdı. Bakışları duygusuzdu. 

''O zamanlarda dedemle babam bakardı buraya. Ben daha küçüktüm.'' İçimi kaplayan yabancı olmayan his ağzımda acı bir tat bıraktı. Elimizdeki şansların tükendiğinin farkındaydım. Üstünden yıllar geçmiş bir olayı araştırmak çok da doğru değildi. Ama o herifi bulup ona hayatımı mahvettiği için acı çektirmek istiyordum. Beni anlamasını istiyordum. 

''Onları bulabileceğimiz bir yer var mı? Gerçekten önemli bir mesele.'' Adam bir süre gözlerini kısıp bizi izledi. Ne yapmaya çalıştığımızı anlamaya çalışıyor gibiydi. Sonunda pes eder gibi başını iki yana sallayıp kendine geldi. 

''Dedem bu dünyadan göçeli çok oldu. Babam şu adreste yaşıyor. Ama Alzheimer hastası. Birçok şeyi hatırlamıyor.'' Eline adres yazdığı kağıdı bize uzattı. Teşekkür ettiğimizi belirten mırıltılar çıkardıktan sonra arabaya doğru yürümeye başladık. 

Bir daha bu sokağa gelmek istemiyordum. Ama içimden bir ses buraya daha çok geleceğimi söylüyordu.

*

Kaç gündür okuldan devamsızlık yaptığımı sayarsak, ödevlerim ve eksiklerim artmıştı. Şimdi hoca tahtada bir şeyler anlatıyordu ama çoğu şey bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. Okulu bırakmak bile cazip gelmişti gözüme doğrusunu söylemek gerekirse.

Ama yapamazdım. Dylan elbet bir gün benden sıkılacaktı ve iyi bir işim olursa sokakta kalmazdım. Bu kadar şeyden sonra annemin evine dönemezdim. Okul çıkışı da aynı zamanda iş bulmalıydım. Dylan'a yük oluyordum ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. En azından kazandığım parayla alışveriş masraflarını karşılardım. 

Dylan kelimesi geçince yüzümde beliren gülümsemeye engel olamadım. Ondan gerçekten hoşlanmaya başlamış olmam garipti. Olaylar biraz hızlı gelişiyordu. Oturup sadece düşünmek istiyordum. Doğruları ve yanlışları kafamda tartmak... Maalesef vaktim yoktu. 

Babamı bulunca ne olacaktı? Onu merak ediyordum. Acaba kimdi? Mesleği neydi? Her türlü kanıtı ortadan kaldırabilecek bir güçte olduğuna göre iyi bir işi olmalıydı. Onun kim olduğunu bulduğum anda benden korkmalıydı. Onu ölüm için yalvartacaktım. Fiziksel bir çöküş değil. Ruhsal ve tabi zenginse maddi bir çöküş. 

İnanıyordum onu bulacaktım. Er ya da geç. 

''Selena, yanıma gelir misin?'' Hocaya dalgın bakışlarımla baktıktan sonra kafamı onaylar şekilde salladım. Yanına gittim. Sınıfta tek tük kişi kaldığında bana bakıp gülümsedi. 

''İyi misin?'' dedi sakin sesiyle. Normalde de en iyi hocalardan birisiydi. Nadir olanlardan. 

''İyiyim.'' Bok gibiyim, ölümden döndüm, tükendim ama hala umutluyum. 

''Eğer bir sorunun olursa bana anlatabilirsin. Belki bir yardımım bulunur.'' Burukça gülümseyerek kafamı onu onaylarca salladım. Ona yaşadıklarımı anlatsam da inanmazdı.

Hayatım doğduğum günden beri berbattı. Çünkü ben iğrençliğin eseriydim, ben beyni başka yerlerinin başında olan bir adamın anneme olan hediyesiydim. Ama her şey sanırım bunları öğrenmeden önce daha iyiydi. Kötünün iyisi olmak tabiri caizse bu olmalıydı. 

''Teşekkür ederim.'' Ayaklarımı sürüyerek sınıftan çıkarken tek düşündüğüm Dylan'ı görmekti. Her zamanki gibi koridorda değildi. O cidden karanlıktı ve okulda gözükmemesi sinirimi bozuyordu. Yüzümü asarak ve kirli zemini izleyerek dolabıma doğru ilerledim. Görüş alanıma giren bir çift siyah bottan sonra sert bir cüsseye çarptım. Omuzlarımdan tutup beni hafif kendinden uzaklaştırdıktan sonra bakışlarımı yüzüne çıkardım. Bana kaşlarını çatmış bakan bir Dylan gördüğümde içime hem bir mutluluk hem bir endişe doğdu. Bana okulda farklı evde farklı mı davranacaktı? O okulda herkesin çekindiği çocuktu ve benim gibi bir ezikle takılıp kendi seviyesini düşürmek istemezse onu anlardım. Birçok kişinin bakışını üstümüzde hissediyordum. Hatta tüm okulun. Karanlık'a çarpmıştım ve belki de özür dilemeliydim. Üstelik bana böyle bakarken kalbimi yorduğunun farkında mıydı acaba? Gözlerimdeki endişeyi görüyor muydu? Ben onun gözlerinde şu an hiçbir duygu göremiyordum ve bu beni daha çok korkutuyordu. Sonunda dudaklarını araladığında ağzından çıkan her kelimenin beni kırmasını bekledim. Ama olmadı. 

''Senin gibi gülünce mükemmel olan bir kızın, somurtması hiç adil değil.'' Gülümsedi ve beni kollarının arasında sıkıca sardığında neler olduğunu ilk birkaç saniye anlayamasam da sonra kendimi toparladım ve ona karşılık verdim. Etraftan fısıltılar, mırıltılar, çığlıklar ve ıslıklar duyuyordum. Ama sadece sıcak sarılışı ve onun kokusunu hissediyordum. Sanırım mutluluk buydu ve en azından kalbim ruhumun aksine mutluydu. Kalabalığın içinden bir ses duyduğumuzda herkes o tarafa baktı. 

''Evet onları ben ayarladım. İşte çöpçatanlık budur. Hadi hep beraber penguen dansı yapalım.'' Max abuk sabuk hareketler yaparak dans etmeye başladığında herkes kahkaha atmaya başladı. İşin garibi onu yadırgamadılar, aksine  herkes onla o saçma dansı yapmaya başladı. 

Sanırım artık okulda insanların uğraştıkları kız olmaktan çıkmıştım. Ve bu konuda yine Dylan'a borçlanmıştım. 

#

Max'i özleyen?




Karanlığın Güneşi (Dylena fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin