4. PİKNİK

14 4 0
                                    

Cumartesi sabahı kalktığımda kendimi inanılmaz yorgun hissettiğimi fark ettim. Halbuki tüm gece çok derin bir uyku çekmiştim ama yine de her yanım sanki dövülmüş gibi ağrıyordu. Bütün gün yatağımdan hiç çıkmadan uyuyabilirdim. Ama bugün büyük gündü ve anneme söz verdiğim gibi birlikte kontroller için doktora gidecektik. Hem vücudumda ki morluklarda iyice geçmişti. Gerçi kaybolmaları normalden biraz uzun sürmüştü ama neyseki bugüne yetişmişlerdi.

Önce banyoda elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Ağzımdaki köpüklü suyu lavaboya tükürdüğümde irkildim. Bembeyaz bir köpük beklerken bir ağız dolusu kan lavaboya akmıştı. Buda neydi böyle. Hemen ağzımı birkaç kez suyla çarkaladıktan sonra su berraklaştı. Diş etlerim mi kanamaya başlamıştı? Ama benim hiç diş etlerim kanamazdı ki! Aynada iyice ağzımın içini inceledim. Bir ara diş doktoruna gidip kontrol ettirsem iyi olacaktı.

Dolabımdan bir iki kıyafet seçtikten sonra giyinmek için üzerimdekileri çıkarttım. O sıra gözüm aynadaki yansımama takıldı. Gözlerimi kıstım ama net göremediğim için aynaya daha çok yaklaştım ve vücuduma yakından baktığımda birçok yerimin kızarıklarla kaplandığını fark ettim. Her yanımı inceledim. Hem sırtıma hem karın bölgeme yayılmışlardı. Alerji olmuş olamazdım, zaten alerji olmuş gibi de değildim. Kızarıklıklar daha çok kan toplanmasına benziyorlardı. Elimle üzerlerine dokunduğumda ise çürükmüş gibi sızlıyorlardı. Sanırım Oğuz'un yaşattıklarından ve Emre'nin baskısından sonra strese bağlı ortaya çıkmış olabilirlerdi. Son günlerde bu durumu kendime çok sıkıntı yaptığımı biliyordum.

Panik içerisinde üzerimi giyindim. Bunları annem görmemeliydi. Aksi halde ömrümün geri kalanını doktor kapılarında geçirebilirdim. Ama eninde sonunda görecekti. O görmese doktor görecekti ve anneme söyleyecekti. Bugün doktora gidemezdim. Bir bahane daha bulmalıydım ama ne!

İlk aklıma gelen Defne'yi aramak oldu.

"Defne beni kurtarmalısın" dedim nefes nefese. Son yaşananlardan sonra bu sözlerim Defne'yi korkutmuş olmalıydı.

"Azra iyimisin? Oğuz bir şey mi yaptı, neredesin?" dedi telaşla.

"Dur, dur yanlış anladın. Sandığın gibi bir durum yok, evdeyim"

"Azra, neler oluyor, yüreğimi ağzıma getirdin" dedi, haklı olarak.

"Üzgünüm Defne, niyetim bu değildi ama gerçekten yardımına ihtiyacım var" dedim.Olanları biraz değiştirerek kısaca ona anlattıktan sonra bir yolunu bulacağını söyleyip telefonu kapattı. Defne zor günlerin insanıydı. Eminim bugün doktora gitmemi engelleyecek önemli bir şey bulacaktı. Aslında ona yalan söylemek beni huzursuz ediyordu ama Defne'ye vücudumdaki kızarıklıklardan bahsedecek olsam onunda annem gibi tepki vereceğini biliyordum. Ona sadece hastanede bir yığın gereksiz testin yapılacağından ve bunu istemediğimden bahsettim.

Kahvaltıya indiğimde herkes çoktan masadaydı.

"Günaydın herkese" dedim sesime biraz neşe katarak.

"Günaydın kızım, hemen otur. Meyve suyunu koyuyorum"

"Günaydın küçükhanım" dedi babam.

"Günaydın ablaların en uykucusu" Belliki Kaan yine kaşınıyordu. Bende ona dil çıkardım. Babamın gözlüklerinin üzerinden bize baktığını fark ettiğimizde hemen önümüzdeki tabakla ilgilenmeye başladık. Kahvaltımız eğlenceli geçiyordu. Hem sohbet ediyor hem de annemin hazırladığı nefis çöreklerin tadına bakıyorduk. Tam ağzıma yeni bir lokma daha atacaktım ki dışarıdan gelen korna sesi bunu engelledi. Sonra ısrarla çalmaya devam edince herkesin dikkatini çekti.

"Kim bunlar sabah sabah milleti rahatsız ediyorlar" diye söylendi babam. Bu tarz hareketlerden hiç hoşlanmazdı. Sonra biri Azra diye seslenince şaşırdık.

BEYAZ KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin