savrulan Yapraklar

157 11 1
                                    

Uyandığımda güneş heryeri  aydınlatmıştı uzandığım koltuktan hiç kalkmak istemiyordum tekrar uyuma umuduyla bikaç dakika göz kapaklarımı kapartıp battaniyeye daha sıkı bir şekilde sarıldım yaklaşık on dakika sonra  okula girmem gerektiğini hatırlayıp gözlerimi ovarak  doğruldum.  Mavinin ve beyazın en mükemmel tonda buluştuğu gökyüzüne bakarak iyice gerindim  başımdaki hafif ağrıyla lavaboya gidip yüzümü yıkadım saat yedi buçuğa geliyordu gerçekten bu kaçıncı geç kalışımdı artık ben bile unutmuştum o kadar uyumama ramen hala üzerimde bi yorgunluk vardı sürekli benle kalacakmış gibi hissettiren bir yorgunluk. Koşarak odama gittiğimde dolabımı açıp  beyaz gömleğimi üzeri için krem kenarları çikolata kahvesi renginde olan süveteri ve toprak renginde ki  eteği olan formamı üzerime geçirdim.Gardolabın yanında duran sırt  çantamı hızlıca kollarımdan geçirerek merdivenlere yöneldim birer ikişer adımla merdivenleri inerek anneannemin odasına gittim hala uyuyordu kapıyı nazikçe örtüp  caddeye çıktım .  Okul bir kaç  sokak ötede olduğu için yürüyerek gidip geliyordum. Bileğimdeki tokayla orta boydaki dalgalı saçlarımı ensemden toplayıp yürümeye devam ettim. Sanırım yine kütüphane görevi bana kalmıştı etrafı izleyerek ilerlediğim sırada adımlarımı hızlandırdım her zamanki gibi kapının önünde spor antrenörümüz  by Robert bekliyordu  Yüzünde bir tebessümle kampüsün orta kısmında bulunan A blogu göstererek
" Miranda Teller bakıyorum da öğle arası  kitaplar yine size kaldı. "
By Roberta   tebessüm ederek başımı salladım. Kampüsün ortalarında yer alan altı katlı A bloğa doğru yürümeye başladım. 3. katta bulunan sınıfımın önüne geldiğimde biraz bekledikten sonra kapiya vurup bay Henriden özür dileyerek  şınıfa girdim.
"Yerine geçebilirsin Miranda "diyerek konuyu anlatmak için tahtaya döndü pencereyi kenarındaki masama geçip dersi dinlemeye başladım . Profesör Henry otuz beş yaşlarında denizi andıran mavilikdeki gözleri, rüzgarla ahenk eden sarı saçlarıyla ve   daha genç gösteren çehresiyle kızlar arasındaki en gözde hocamız dı. Gülümsemesini gördüğümde herzaman ilk gördüğüm şefkat dolu gülümsemesinde ki gibi içimi ısıtmaya yetiyordu. Profesör ü ilk bir buçuk sene önce sanki yürüdükçe geçecekmiş gibi hissettiğimden dolayı caddede görmüştüm. Siyah üzerine tam oturan takım elbisesiyle küçük bir kız çocuğunun yanaklarına buseler konduruyordu. Biraz çekildiğinde küçük kızın ağladığını fark etmiştim. Profesör çekildikten sonra küçüğe büyük bir şefkatle sarılarak göz yaşlarını silip yumruk yaptığı ellerini aralayıp topitop bırakıp tekrar ellerini birleştirmiş ti  o an Paul amca aklıma gelmişti. Şimdiye kadarki tek beni sahiplenen insan o olmuştu. Boynumda hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim.Artık benim için o kadar doğal bir şey haline gelmişti  ki çoğu zaman ağladığımı bile fark etmiyordum.Kafamı kaldırdığında küçük kız gitmekte olan profesör e doğru koşup sırtına sarıldı  .  Profesör de arkasını dönerek küçük kıza tekrardan sarıldı ve saçlarını okşayıp biraz daha kızın gözlerinin içine baktıktan sonra yerden çantasını alarak ayrıldı. Boynuna doğru süzülen birkaç damla yaştan sonra kızın yüzünde büyük görülmeye değer bir gülümseme belirdi.    Belkide bütün acıların tek çaresi gülümseyebilmekti. Sahi savrulmuş halde bulunanlara beliren bir ışıkmıydıki gülümsemek. Düşüncelerimden sıyrılıp tahtada yazılı olan şeylere göz gezdirdim. Bay Henry  edebiyat tariyle ilgili birkaç şey daha anlattıktan sonra  derse ara verdi öğle armız geldiginde yürümeye devam ettim merdivenleri inerek  zemin katta bulunan kütüphaneye doğru koridorlarda ilerlemeye başladım. Karanlık koridorda gittikçe bana doğru yaklaşan ayak sesleri kesilmişti  Adımlarımı biraz daha hızlandırdığım sırada gelen sesle irkildim
"Miranda..."

MİRANDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin