Bölüm 4: "Sanırım burayı sevmeye başladım."

83 11 0
                                    

Bölüm parçası; Imagine Dragons - Bleeding Out

Medya; Adrienne'in kıyafetleri

Körelmiş ruhumun zindanında, hapsolmuş duygularımın çığlıkları arasında tıkılı kalmış kalbim daha ne kadar dayanabilecekti, gerçekten bilmiyordum.

Zalimliğine boyun büktüğüm şu hayat, beni daha ne kadar zorlayacaktı ya da hâlâ var olduğuna inandığım Tanrı'nın bu zorlu sınavından ne zaman kurtulacaktım?

Ne zamandan beri yeşile bakmak zor olmuştu benim için?

Yaşamak, kime bu kadar acı verirdi?

Mavi gökyüzünde uçan kuş gibi özgür olmak isteyen ruhum artık kapkara kesilmiş, belki de bir taş olmuştu. Ucu bucağı belli olmayan, dipsiz, karanlık ve korkutucuydu artık.

Belki de sadece adımı yaşatıyordum.

"Memnun oldum, Adrienne." Tok sesi zihnimin her bir kıvrımında mayhoşça gezerken bulanık düşüncelerimi berraklaştırmakta zorlanıyordum. Ona bakmak, onun gözlerine bakmak bir kara deliğe bakmakla eşti sanki. Korkutucuydu ama bir yandan da gizemliydi. Arkasında neler sakladığını kimsenin bilmediği gözlerdi.

Gülüşü, elmacık kemiklerini daha da belli ederken bembeyaz dişleri parlıyordu. Keskin yüz hatları, onu avını anında yere serebilecek kadar güçlü bir aslan gibi gösteriyordu.

Belki de ben öyle düşünüp, zihnimi daha da fazla yoruyordum.

Ancak bulanık zihnimde dolaşan tek berrak şey, onun ölmesini istememdi.

Evet, onun ölmesi için, intikamımız için, her şeyi yapacaktım.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp, yapabildiğimden daha da fazlasını yapıp, gözlerinin içine baktım ve gülümsedim, "Memnun oldum, Albertino."

Elimi nazikçe sıkıp bıraktıktan hemen sonra bakışlarını benden çekerek sağına, Rudy'e döndü. Rudy ondan beklediğim şekilde sıcak gülüşünü yüzüne yerleştirip sanki düşmanı değilmişçesine elini sıktı ve memnun olduğunu belirtti.

O sırada olanlar algılayamadığım şekilde hızlı olmaya başladı. Herkes yemeğine devam ederken ve sohbete yeni bir kişiyi daha dahil ettiklerinde, ben sadece öylece oturup buz kesmiş çorbama bakıyordum. Ne düşüneceğimi hâlâ kestiremiyordum ve nefes almakta zorlanıyormuşum gibi hissediyordum. Daha fazla dayanamadım ve hızlıca ayağa kalktım. Biraz da olsa oksijene ihtiyacım vardı. "Ben biraz hava alacağım," bakışları yine üzerime topladıktan sonra hiç beklemeden kapıya yöneldim. Sanki bu kapıdan çıktıktan sonra evime gidecektim ve kurtulacaktım. Ama öyle olmayacağını en başından beri biliyordum.

Bu lanet şehirde tıkılı kalmıştım.

Dışarıya adımımı atar atmaz ciğerlerimi olabildiğince havayla doldurdum. Güneş ufukta batmaya yüz tutmuş, hava çok az da olsa ılıklaşmıştı. Şehrin insanları yine aceleleri varmış gibi hızlıca yürürlerken onları izledim. Birkaç saniye sonra yanımda birisi belirince istemeden irkildim.

"İyi misin?" Yüzüne bile bakmadan kaldırımın kenarına gittim ve oturdum. Beni takip ederek o da yanıma oturunca birkaç derin nefes daha aldım.

"Onun burada olmaması gerekiyordu,"

"Biliyorum, nereden çıktı inan anlamadım. Robert en az iki ay daha gelmeyeceğini söylemişti,"

"Mimarlık okuduğunu da söylememiştiniz..."

"Unutmuşuz dersem inanmazsın değil mi?" Kaşlarımı çatarak ona baktığımda gözlerini devirdi ve telefonunu eline aldı. "Robert'a mesaj atsam iyi olacak. Eğer şimdi babamı ararsam eminim iki saatten fazla konuşuruz..." Parmakları hızlıca ekranda gezerken onu izledim. Nasıl oluyordu da her şey normalmiş gibi davranabiliyordu?

MafyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin