Artık sınıra gelmiştik. Yol boyunca ikimizden de çıt çıkmamıştı. Çokta ısrarcı olmak istememiştim. Lanny çok yorgun görünüyordu ve sanırım hâlâ olayın şokundaydı.
- "Arabada kal ve üzgün görün, sınır bekçisi bi aile dostumuz bir şekilde onu kandırmaya çalışacağım." Kafasını salladı. "Üzgün görün" de ne demekti şimdi. Zaten üzgündü ne saçmalamıştım ben?
El feneriyle bana doğru 50 yaşlarında tamda tahmin ettiğim gibi Jack amca geliyordu. Şans bizden yanaydı. Kolayca sınırı geçebilirdik. Umarım.
- "Kimsin?" gözlerini kısıp bana baktı.
- "Benim Jack amca Jason".
- "Jason! Bu saatte burada ne işin var?"
- "Kız arkadaşımla acil yurtdışına çıkmamız gerek, babası çok hastalanmış" dedim arabadaki Lanny'yi göstererek.
- "Tabi evlat, ama kimliklerinizi almam gerek sonra gidebilirsiniz."
İçim rahatlamıştı. Kolay olacağını biliyordum. Ama bi sorun vardı. Lanny'nin kimliği var mıydı? Arabaya gittim ve kimliğin lazım olduğunu söyledim ve kendiminkini aldım. Çantasından çıkarıp uzatmıştı bile. Büyük ihtimalle sahteydi. Kim bilir ne zamandır yaşıyordu. Kimlikleri alıp Jack amcaya götürdüm. Birşeyler yazdı, geri verdi "İyi Yolculuklar" dedi ve yolu açtı. Bende hemen arabayı sürdüm.
########Artık pek bi tehlike kalmamıştı. En azından şimdilik. Sınırı geçtiğimize göre şimdi ne yapacaktık?
- "Ne yapacağız?" Diye sordum sessizliği bozarak.
- "Quebec'e gidiyoruz. Bir gece orda kalalım ve uçak biletlerini halledelim.
"Peki" demekle yetindim.
1 saatlik yolculuğun ardından ufak bir motele gelmiştik. Arabayı park edip içeriye girdik. Dikkat çekmemek için çift kişilik oda anahtarı aldık. Oda çok sadeydi. Bir yatak eski ahşap dolap ve ufak bir banyosu vardı. Lanny elini yüzünü yıkayıp yatağa uzandı, sırtına destek verdi. Sanırım anlatmaya başlayacaktı. Açıkçası çok yorgundum ama ne olursa olsun herşeyi bu gece öğrenecektim. "Başlıyorum" dedi. Kafamı salladım. Gözleri doldu. Ağlamasını istemiyordum. Birkaç saattir tanışıyorduk ama ondan hoşlanmıştım.
- "Çok uzun hikaye bizimkisi".
- "Bizim" dedi. Demek ki o adamda ölümsüzdü. "Onu benden başka kimse öldüremez" demişti. Kafam çok karışmıştı. Nasıl oluyordu bütün bunlar? Kaç yıldır yaşıyorlardı?
- "Herşey 5 Eylül 1804 yılında doğmamla başladı."# Bundan sonra Lanny anlatacak ve yeni kişiler katılacak. Jason arada ortaya çıkacak. İyi okumalar...
Joseph. Kasabamızın en yakışıklı, en çekici ve en çapkın erkeği. Kasaba erkeklerinin onu pek sevdiği söylenemez. Çünkü neredeyse kasabanın bütün kadınlarıyla birlikte olmuştu. Sarı saçları gece mavisi gözleriyle kızları kendine tutkun ederdi. Ben onu deli gibi seviyordum. Ona çok âşıktım. Ailesinin durumu iyiydi. Kereste fabrikaları vardı. Ama o babasıyla çalışmak istemiyordu. Kasabadan ayrılıp başka şehirlerde hayat kurmak istiyordu.
Her hafta düzenlenen kilise ayinindeydik. Joseph ailesiyle birlikte en önde oturuyordu. Bende babamla beraber üst kat balkonunda oturuyordum. Onu rahatlıkla görebiliyordum. Ayinlerden hoşlandığım pek söylenemezdi. 4 saat boyunca peder Augusto'yu dinlemek iç açıcı değildi doğrusu. Ama bittikten sonra kilisenin bahçesinde komşuların dedikodularını dinleyip verilen ikramlardan yemek kat kat iyiydi. Peder'i dinlemeyi bırakıp Joseph'e odaklanmıştım. Sarı düzgün kesilmiş saçları ve gözlerinin harika mavisiyle benim için bir sanat eseri gibiydi. O da dikkatini dağıtmış başka bir yere bakıyordu. Nereye baktığını görmek için kafamı çevirdim. Lily'ye baktığını gördüm ve özellikle nefes alışverişiyle inip kalkan göğüslerine. O an çok kıskanmıştım. Evet Lily güzel bi kızdı. Sarı dalgalı saçları, çimen yeşili gözleri vardı ve teni bebek gibiydi. Joseph'in onda ne bulduğunu anlamak zor değildi.
Sonunda ayin bitmiş bahçeye çıkmıştık. Babam komşularımızla sohbet ederken bende yanında duruyordum. Joseph'i gördüm. Tek başına dikiliyordu. Ona gidip Lily'yi sormak istiyordum, aralarında birşey olup olmadığını. Tüm cesaretimi toplayıp babama farkettirmeden yanına doğru yürüdüm.
- "Hey" dedim. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
- "Bir sorun mu var?" Nasıl başlayacağımı bilemiyordum.
- "Sen Kevin'ın kız kardeşi değil misin? Yoksa yine mi onun aptalca oyunlarından?" Abim Kevin Joseph'ten nefret ederdi. Ona tuzak hazırlayıp burnunu kanatmıştı.
- "Yo hayır şe..y be..n" etrafta çok yetişkin vardı rahat konuşamıyordum. Elinden tutup bizi kimsenin göremeyeceği bir yere götürdüm. Soru sormadan benimle gelmişti. Karşımda duruyordu. Bacaklarım titriyordu, ayakta zor duruyordum. O an birden parmak uçlarıma basıp dudaklarını öptüm.
Şaşırdı bir adım geriledi. Sonra hiç beklemediğim şekilde karşılık verdi ve kadife yumuşaklığındaki dudaklarıyla beni öpmeye başladı. Kalbim sanki o an durmuştu. Nefes almayı dahi unutmuştum. Sıcacık dudakları içimi ısıtmıştı. İlk defa öpüşüyordum. Elleriyle belimi sarıp beni yasladı ve kendini bastırdı. Yapmak istediğim bu değildi.Ama beni öpmesi çok hoşuma gitmişti. Sonuçta onu çok seviyordum. O an hiç bitmesin istemiştim. Kendini çekti ve "Beni öptün" dedim.
- " İstediğin bu değil miydi?" Aslında değildi ama bana iyi gelmişti.
- "Aslında ben Lily'yi soracaktım. Aranızda birşey var mı?" Biraz durdu ve "adın ne " dedi. Soruma cevap vermemişti. "Lanny" dedim.
- "Şu an çok yaramaz bi kız olduğunun farkında mısın? Hiç tanımadığın birini öptün."
- "Seni tanıyorum herkes tanıyor". Utanmıştım. Yüzümün kızardığını hissediyordum.
- "Pekâlâ kimse farketmeden gidelim bir dahaki sefere bi öpücük daha alırım belki" diyip göz kırptı ve gitti. Olduğum yerde kalakalmıştım. Onu neden bu kadar çok seviyordum? Şimdi ne yapmam gerekiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Arzu
FantasyHiçbir şeyden habersiz masasında oturuyordu. Aniden gelen biri tüm hayatını değiştirecekti.