Ne yazdığım hakkında hiçbir fikrim yok lol
Şapkamı çıkardım ve kilisenin kapısından girdim. Rahip, Harry'e bağırıyordu.
"Bu tarz bir sözü bir daha sakın ağzına alma! Tanrı'nın evinde böyle laflar etmek ne haddine!" Harry adama bakmıyordu.Gözleri rahibin arkasında duran İsa heykelindeydi, bir şey söylemek için ağzını aralamıştı. Yanlarına koştum.
Rahip bana dönerek, "Alison yemin ederim ki, eğer bu inançsız adamı buraya getirirsen, kim olduğuna bakmadan polis çağıracağım!" Diye ekledi.
Özür diledim ve Harry'nin yakasından tutarak dışarı çıkardım. Zemine o kadar sert basıyordum ki, ayakkabılarım her yere değdiğinde "tık" sesi çıkartıyordu.
"Sen," dedim arabanın yanına geldiğimizde. Ellerini arabanın üstüne koymuştu. "Burada bekleyeceksin. Sakın. Kıpırdama. Anladın mı? Sakın!"
Kafasını salladı ve bende hızla kiliseye geri koştum. Kasaba şerifi babamın eski bir arkadaşı olan rahip, arkası dönük kürsüsünde bir şeylerle uğraşıyordu. Harry'nin onu bu kadar kızdıracak ne yapmış olabileceğini merak ediyordum doğrusu.
"Çok özür dilerim, kendisinin zihinsel sorunları var. Sizi bu kadar kızdıracak ne söyledi bilmiyorum ancak özürlerimi iletiyorum." En resmi ses tonumu kullandım ve beni affetmesini umdum. Hala bana bakmıyordu. "Kendisi hastam sayılır o yüzden ne söylediğini öğrenmem gerekiyor." Siyah kapusenini yerlere sürterek bana döndü. Çatılmış kaşları ona tuhaf bir görünüm katıyordu. Antoinne Soto, çocukluğumdan beri ona Anto amca derdim, hayatımda ilk defa kızmıştı. " Öncelikle Alison yada Alice,her neyse, söylediği kelimeleri hayatım boyunca ağzıma almayacağım." boğazını temizledi ve elini omzuma koydu. "Baban benim için önemli bir adamdı. Sen bana ondan kalan bir emanetsin ve seni korumak benim görevim. Mesleğin icabı bu tarz kişilerle ilgilenmek zorunda olduğunu da biliyorum, ancak burası huzurlu bir mahalle. İşini eve getirme. Daha doğrusu kilisemden ve üyelerimden uzak tut." Buruşmuş parmaklarını bana doğrulttu. Başımı önüme eğerek onayladım ve ayaklarıma bir an önce bu basık mekandan çıkmak için emir verdim. Utancımdan yerin dibine girmek istiyordum. Daha fazla rahatsızlık vermemek için topuklarımı kilisenin mermer zemininde sürüyerek dışarı çıktım.
Başımda adı Harry Edward Styles olan bir bela vardı ve işin ucu, eğer bulunduğumuz konumdan bakacak olursak, iyiye gitmiyordu. Arabanın yanına vardığımda onu bıraktığım gibi buldum. Gerçektende bıraktığım gibiydi. İki elide arabanın üzerinde birleşmişti ve hafifçe parmak uçlarında duruyordu. "Gittiğimden beri hiç haraket etmedin mi sen?" diye sordum merakla.
"Bana kıpırdamamamı söyledin ve bende kıpırdamadım. Bu bir suç mu?" kaşlarını çattı. Arabaya binerken iç geçirdim. "Sen gerizekalı mısın?"
"Ne?" Yanımdaki koltuğa oturdu ve birkaç umutsuz denemeden sonra kemerini takmayı başardı.
"Ciddiyim, zeka geriliğin falan mı var? Gerizekalı mısın?"
"Ne?" Tekrarladı.
"Normal insanlar gibi davranmıyor,konuşmuyorsun. Tanrım tanıdığım en sakin insanın içinden canavar çıkmasını sağladın! Hasta mısın sen?" Her ne kadar iç sesim, Sen bir psikiyatristsin hastalığı varsa onu senin bulman gerekir, aptal diye bağırsada artık sıkılmaya başlamıştım. Bana yakın olan tek insanı bir kaç ay önce kaybetmiştim. Okul masraflarımı ödemek için 2 işte birden çalışıyordum ve az önce bana kısaca siktiri çeken rahibin gönderdiği parayla ancak geçimimi sağlıyordum. Anto amcanın konuşmasından sonra onunda artık para yollamayacağını varsayarsak, 3. bir işi aramaya başlama zamanım geldi, diye düşündüm. Bu kadar sorunla baş etmeye çalışırken birde sokağımda bulduğum evsizle uğraşıyordum.
"Normal insanlar gibi konuşmamamın sebebi normal bir insan olmamam. Bu arada para sıkıntısı çektiğini biliyorum. Bir şeyler ayarlayabilir miyiz diye bakarız ama lütfen biraz daha sessiz düşün. Tanrım başım ağrıyor."
"Ne? Artık düşüncelerimi de mi okuyabiliyorsun?" Dalga geçtim. Yani, amacım sadece dalga geçmekti. Ama beni onayladığında son birkaç aydır yaşadıklarıma bakılacak olursa pekte şaşırdığım söylenemezdi.
"Birkaç hafta önce başladı. Duyduğum sesler sıklaştı ve artık çevremdekilerin düşüncelerini de duyabiliyorum. Ama hepsini değil. Sadece baskın olanlarını, ki yaşadığımız dünyayı düşünecek olursak yalnızca negatif şeyler. Senin para sıkıntın, karşı kaldırımdaki adamın karısıyla sorunları, şu ağlayan kadının kızının kanser olması gibi. Beynim yol geçen hanı gibi. Bütün bu sokaktaki insanlar kafamın içine farklı kelimeleri haykırıyor. Baş ağrısından uyuyamıyorum." Ellerini başına götürdü ve alnını ovuşturdu.
Daha fazla beklemeden anahtarı kontak deliğine soktum ve motoru çalıştırdım. Kilisenin sokağından çıkarak anayola saptım. Biraz ilerledikten sonra "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Saçları birbirine girmişti ve göz rengi koyulaşmıştı, acı çektiğini anlayabiliyordum.
"Bilmiyorum. Hastaneye olabilir."
"Oraya öldürsen gitmem." Aniden kemerini çözdü ve kapının kilidini zorlamaya başladı. Ardından pencereleri yumrukladı. "Kapıyı aç! Çıkar beni buradan! Hastaneye gitmiyorum!" Parmakları kolumu kavradı ve beni kendine çekti. Kontrolü kaybetmiş görünüyordu. Korkuyla köşeye sindim. Bir yandan hala arabayı sürmeye çalışıyordum. "Beni hastaneye götürme." dedi sessizce. Çaresiz görünüyordu. "Lütfen," diye ekledi. Arabayı kenara çekip suratına şaşkınlıkla baktım. baktım. Cevap vermeyince "Beni duydun mu?" diye bağırdı. "Hastaneye gitmiyoruz!" Ben ani ruh hali değişimini sindirmeye çalışırken birden bire dikiz aynasına yumruk attı. Ayna kırılıp parçaları dört bir yana saçıldı. Aynanın iskeleti kucağımda duruyordu ve parçalardan biri bacağıma saplanmıştı. Mavi pantolonum kırmızı ile lekelenmişti. Acıyla çığlık attım. "Çık arabamdan!" Bana aval aval bakmaya devam ettiğinde lafımı tekrarladım. Otoyolun ortasında olmamız umrumda değildi. Gitmesini istiyordum. Sonunda yavaşça arabadan indi ve yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordum ama tek istediğim benden uzaklaşmasıydı. Daha 2.sınıf öğrencisiydim.
Birkaç adım attıktan sonra, motoru tekrar çalıştırdım ve arabayı en sağ şeritten sürmeye başladım. Beynim sanki düşüncelerimi kafamın içindeki bir süzgeçten geçiyor ve en mantıklı olanı bulmaya çalışıyordu. Boşlukta hissediyordum. Eğer başına bir şey gelirse benim sorumluluğumda olmadığını biliyordum ama vicdan azabı çekeceğimi de biliyordum.Nereye gittiğimi bilmeden arabayı öylece sürüyordum ki telefonum çaldı. Arka koltuktaki çantama zorlukla elimi soktum ve titreyen telefonumu aradım.
Uzun zaman oldu. Resmen 4 ay. Aslında yazmıştım ama yayınlamaya üşendim. :))) Neyse iyi okumalar. Oy verip yorum yaparsanız çok makbule geçer ehehehe :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
homeless //h.s
FanfictionOnu gördüm. Yine. Her gün aynı saatte, aynı yerde. Bana her zamanki soğuk bakışlarını attı ve önüne dönüp yürümeye devam etti. Bazen akıl hastası bir deli olduğunu düşünürdüm, bazense sadece benimle konuşmak istemediğini. Orada ne işi vardı bilmi...