Bölüm [3] - Dipsiz Siyah

42 1 0
                                    

Hmmmmmmm... Yer... Yer... Yer çok sıcaaakk. Bi çırpıda havaya sıçradım. Yerin altından sanki lava akıyormuş gibi sıcaktı. Yere bastığımda gelen bu iğrenç acı sıcaklığın verdiğinden farklıydı. Sıcaklığa az alışınca etrafa bakmaya karar verdim. Baktığım anda verdiğim karardan vazgeçmenin vakti geldiğini düşündüm... Niye hiçbir şey yok...

Etrafta herşey siyahtı ve hatları beyaz bir çizgiden ibaretti. Ama gördüğü kadarıyla bu son kavga ettiğim yerdi. Sadece herşey siyah ve beyaz... Yukarda ise... Mavi bir güneş... İşte bu herşeyi açığa kavuşturdu demek isterdim ama beynim düşünceler içerisinde yanarken başka birşey daha farkettim. Kafamdaki şeytanlardan niye ses çıkmıyordu. Onları sessizliğe gömen şey acaba ne olabilirdi ki... Bu kadar saçma ve olanaksız birşeyi yaşamak sadece bana özel zaten. Nerde saçmalık nerde manyaklık beni bulur. Şimdi ya şu üstümdeki mavi güneş. Tanıdık geliyordu ama nerden bi türlü çıkartamadım.

Düşünceler arasında kaybolurken doğrulup yürümeye başladım. Yanımdaki araç Seat Leon olmalıydı. Gerçi neye benzediği belli bile değil. Eğilip üstündeki siyahlığı incelemeye başladım. Aaaah. Bana ne çarptı böyle. Etrafa baktım ama herşey siyah beyazdı yine taa ki onu görünceye kadar. Beyazla olan uyumu inanılmazın ötesindeydi. Siyahların ve beyaz çizgilerin içerisindeki beyazlık. Vücut hatlarına bakacak olursak bir bayan olmalıydı. Göz rengi maviydi. Bana bakıp sadece köprüyü işaret etti. Gözlerindeki korkuyu görebildim. Köprüde birşey daha vardı. Kırmızıyı andırıyordu. Pekte gitmeye niyetim kalmamıştı ki beyazlık bana bakıp bişeyler söyledi. Duyamadım ama gözlerindeki telaşa bakacak olursak sonumuz iyi olmayacaktı. Birşeyler yapmanın vaktinin geldiğini düşündüm. Ne yapmam gerektiğini düşünürken beyazlık bana bakıp gülümsedi ve baş parmağıyla onay verip kayboldu. Beynimi yokladım. Şeytanlardan eser yoktu. Bunun hesabını onlara sormayı listeme koydum. Enerjime odaklanmaya çalıştım. Bu ilginçti... Kendimi hiç olmadığı kadar enerjik hissediyordum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp verdim... Şimdi başlıyoruz...

Önümde ne var ne yok dikkat etmeden hızlıca koşmaya başladım köprüye doğru kırmızı şey -tam olarak ne olduğunu anlamadım- beni farketmiş olacak ki benden kaçmaya başladı. Hızımı iyice arttırdım artık zaman yavaşlamaya başlamıştı. Aramızda yaklaşık 500 metre vardı. Yüzüme istemsizce hafif bir gülümseme geldi. Gittikçe yaklaşıyordum. Aramızda pek bir mesafe kalmayınca zamanı durdurdum. Bir anda herşey olduğu yere sabitlendi. Koşarak kırmızılıya yetiştim. Ve ayağımı uygun yere yerleştirince zamanı serbest bıraktım. Kırmızılının havada süzülüşünü izlerken derinden bir kahkaha boğazımı düğümledi. Aklımda ki meleğin bile ağzının kenarından gülümsediğini gördüm. Ve kafamı kaldırınca gördüğüm şey karşısında dehşete düştüm. Bu uzun siyah bina... Gölgeden ateşler... Yerdeki kırmızılı şey... O bir şeytan... Ve burası cehennem olmalıydı... Ben Cehennemdeydim...

☆☆☆☆☆

Melek bana girmemi işaret etti. Bir süre bakakaldım. Duvara doğru koştum. Öyle bi çarptım ki neredeyse parçalara ayrılacaktım. Sanırım bu kadar gölge yeter demekti bu. Kapıya benzer şeyi buldum. Küçük bir pencere gibiydi. İçeri girdim. Gölge sandığım duvarların üstünde meşaleler vardı. Uzunca bir koridor gözüküyordu. Yavaş ve temkinlice ilerlemeye başladım. Koridorun ucunda sanırım bir oda vardı. Yani en azından bir ışık. Temkinlice ilerlerken zihnimi yokladım. Melek ve Şeytanlarımdan iz yoktu. Garip bir şekilde kınadım ve bu saçma hareketime istemsizce güldüm. Yaklaştığımı farkedince durdum. Zamanı durdurup içeri bakabilirdim. Enerjime odaklandım. Tam zamanı durduracakken yere yığıldım. Birşey bana engel oluyordu. Bunun ne olduğunu düşünecek kadar vaktim yoktu. Artık temkin istemiyordum. Bu cehennemde ne varsa öğrenmek istiyordum. Ayağa kalktım son kez arkama baktım. Girdiğim kapı az uzaktaydı. Umrumda değil! Önüme döndüm. Işık gelen odaya koşmaya başladım. İçeri girdiğimde tüylerim diken diken oldu. Bu gördüklerimi kaldırabileceğimi sanmıyordum. Bunlar benim aklımda ki şeytanlardı. Tıpkı aklımda ki gibi bir masanın etrafında toplanmışlardı. Bana baktılar hep birlikte. En başta oturan bana gel dedi. Korkuyordum. İstemsizce yanına gittim. Masanın en sonundaki yere geçmemi işaret etti bende geçtim ve oturdum.

+ Hoşgeldin ufaklık, bizi görmeyi beklediğini düşünmüyoruz.
-Pek değil
+Bende öyle düşünmüştüm...

Ne diyordu ki bu. Elimde olsa bi tane vururdum kafasına ama sayıca çoklardı.

+Bizi tokatlamayı düşünmeyi sonraya bırak istersen
-Kim ben mi ?
+Halen senin aklındayız. Ne düşündüğünü ne hissettiğini biliyoruz.

Aklımdan sana bişey gösterirdim de neyse. Ona baktığımda sisli suratının gülümsediğini gördüm.

-Kimsiniz siz, daha doğrusu nesiniz?
+Biz 18 büyük şeytanız. Senin zihnine hapsedildik. Bugün seni bunu bilmen için çağırdık.
-Beyaz kız da sizden miydi?

Bir an hepsi bana baktı.

+Beyaz mı dedin?
-Evet de noldu ki ?

Bir anda birisi bağırdı. Hepsi bana bakıyordu. Bi saniye. Hepsi arkama bakıyordu. Bende onlara katılmaya karar verdim ve arkama döndüm. Beyaz melek buradaydı. Yüzünün hatları belli oluyordu. Bu kız gerçekten bir afetti. Çok ama çok güzeldi. Ağzımın suları akarken bana gülümsedi ve birşey söyledi. İlk defa onu duydum. Sesi o kadar güzeldi ki içim eridi. Senin her zaman yanında olacağım dedi. İçim huzurla dolup taşarken sadece gülümseyebildim. Bana yaklaştı. Beni hafifçe öpüp geri çıktı. Ben şoktan şoka girerken bana son birşey söyledi. Şimdilik görüşmek üzere dedi. Sağ elini kaldırdı. Görüşürüz dedim. Gülümsedi ve parmağını şıklattı. Herşey donup yok olurken bir an oradan yok oldum. Ve mavi güneş batmıştı...

NefessizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin