Toprak'tan.
Dün yaşanan Orkun "hocamız" olayını hatırlayınca sıçacak gibi gülmek istiyordum ama bir yandan da efkarlı gözler hep seni bekler modundaydım. Bok çıkıyor yani arkadaşlar.
Pazar sabahı kahvaltısı adlı mükemmel gündeydik (!). Sabahın köründe kalkmak ne kadar acı veriyor olsada işin sonunda patates kızartması ve tost olunca işler değişiyordu. Yani bunlar olmasa sanırım uyanmazdım. Yatağımda oturur pozisyonda halı desenini izlerken telefonumdan bir bildirim sesi geldi. Şifoniyerden telefonumu aldım. Bir mesaj atılmıştı fakat bilinmeyen bir numaradandı. Telefonuma gelen mesajı açtım fotoğrafın yüklenmesini beklerken annemin çağırmasıyla sonra bakarım deyip mutfağa gittim.
Mükemmel kokunun verdiği o mükemmel huzur mükemmel bir histi. Ne kadar mükemmelli cümle oldu.
Masaya oturmuş beni bekleyen anne ve babamın yanaklarından uzun bir öpücük aldıktan sonra yerime oturdum.Kahvaltımı hunharca yaparken bir yandan da annem ve babamla muhabbet ediyordum. Annem"Hiç çalıştığınızı görmüyorum Toprak Hanım." dediğinde
"Kim ben çalışmıyorum. Yani evet de o kadar değil canım."
Evet öyle fazla çalıştığım yoktu fakat yinede çalışıyordum yani. Aslında sanki sınava girecek olan ben değilim öyle bir rahatlık.
"Matematiğe önem ver." diyen babama dönüp
"Daha çok bana matematikteki sorular 'Ali'nin annesinin yaşı Ali'den 2x+1 fazladır. Ali'nin babası ile yaşları toplamı 31 ise Ali'nin köpeği nerelidir?' gibi geliyor canım ebeveynlerim." dedim.
İki üç nasihattan sonra masadan kalkıp odama gittim. Pijamalarımı çıkarıp kıyafetlerimi giydikten sonra sahilde biraz dolaşmak için evden çıktım. Haftasonunun vermiş olduğu kalabalıkla doluydu cadde. Herkesin bana çarpması beni sinırlendirmeye başlasada sesimi çıkarmadan devam ettim yoluma. Sahile ulaştığımda bir banka oturdum.
Bankta otururken denizin verdiği huzur ile gözlerimi kapattım. Gökyüzünde süzülen martıların sesi de cabasıydı. Yanıma birinin oturduğunu hissettiğimde gözlerimi açtım. Yanıma oturan kişiye baktım. Siyah saçlı kemikli bir yüze sahip elinde çiçeklerle oturmuş burnunu çekiyordu. Yine birilerinin gününü ziyan etmişlerdi.
Çekingen bir tavırla çocuğa seslenmem gerekirken hiç öyle sıkıntılara girmeden"Hey." dedim. Çok güzel seslenirim insanlara.
Yavaşça yüzünü çeviren çocuğun mavi gözleri ağlamaktan kanlanmıştı. Valla yalan olmasın çocuk yakışıklıydı yani.
"Anlat." dedim. Ne demek istediğimi anlamaya çalışan bir yüz ifadesine büründü. Derin bir nefes vererek.
"Tanımadığın insanlarla dertleşmek daha iyi oluyor. En azından seni dinliyorlar." dediğimde hafif bir şekilde kafasını salladı.
"Sevgilim... Yaklaşık beş seneden beri aynı güne günaydın demek istediğim kadına kavuştum." dedi. Suratımı buruşturarak
"Ee bunun neresi kötü." dediğimde devam etti konuşmasına.
"Yaklaşık olarak bir seneden beri birlikteydik. Bugün buluşacaktık yıl dönümümüzdü. Ona en sevdiği çiçeklerden aldım. Bir de hediye. Buluşacağımız yere gittim. Bekledim ama gelmedi. Belki geç kalır dedim biraz daha bekledim. En sonunda telefonuma bir mesaj geldi. Fotoğraf atılmıştı. Fotoğrafta en yakın arkadaşım ile sevgilim..." derken sustu. Söyleyemedi. Kim söyleyebilirdi ki zaten.
Sırtına yavaşça vururken aklıma sabah atılan mesaj geldi. Telefonumu çıkarıp atılan fotoğrafa baktım. Çocuk çiçeklere gözlerini dikmiş düşünüyordu. Fotoğraf açıldığında kalbimin sökülüp atıldığını hissettim. Aras ve Ceren... Bu şaka olmalıydı. Gözümden bir yaş aktı. Burnumu çektiğimde çocuk bana bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Kanka Mal Mısın?"
Teen Fictionİki spastik. Bir arkadaş grubu. Tüm gün yatılacağını hayal edilen bir tatil. Beklenmeyen misafirler, beklenmeyen aşklar. Klişe bir başlangıç, beklenmedik bir son. Ar yu redi? Argo içerir*