Toprak'tan.
"Ne demek geri dönüyoruz?" diye soran Aras'a döndüm.
"Bencede en iyisi bu."
"Gidemezsin." dedi kendi kendine konuşur gibi. Aynı şeyi tekrar ederken daha fazla bir şey demesine izin vermeden odama çıktım. Çünkü konuşmasına devam ederse kararımı değiştirebilirdim. Belkide kararımı verememiştim bile.
Yatağımın kenarına oturup yüzümü ellerimin arasına aldım. Bitmişti yani. Artık buraya gelmemiz için bir sebep kalmamıştı. Bu kadar kolaydı yani. Küçükte görünse bazı hatalar yıkım derecesinde güçlü oluyordu ve ben yıkılmış bir binanın altında tutsak kalmış gibi hissediyordum. Beni kurtaran sesimi duyan yoktu. Belkide sesim çıkmıyordu boğazımdan. Zihnimden ağzıma düşmeden ölüyordu bütün kelimeler. Değer verdiğin insanı kaybetmek o kadar zor o kadar kötü bir şeydi ki. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu sanki. Bunca zamandır yaşadığım kötü olaylar bir film şeridi gibi geçiyordu gözümün önünden.
Ellerimin ıslandığını hissettiğimde ağladığımı daha yeni fark ediyordum. O kadar anlamsızdı kı yaşadıklarımız. Sahi biz birbirimize kardeş diyorduk. Kardeşlik böyle miydi? Gerçekten kardeş miydik? Böyle mi bitecekti yani hikayemiz.
Kapım açıldığında yüzümü sildim. Yanıma oturup bana sarılan Asya'ya bende sarıldım.
"Hepsi benim suçum." dedim.
"Hepsi benim suçum benim yüzümden senden de vazgeçtiler. Sen suçlu değildin ki. Bende suçlu değildim. Bir tek ben hata yapmadım o da yaptı. Ama bizi silebilecek kadar değer vermemiş belkide." diye devam ettim.
"Senin bir suçun yok tamam mı? Bunu aklından çıkar. Ama belkide gitmemiz iyi olacaktır ha?" dedi. Kafamı salladım. Dolabımdakileri katlamadan bavulumun içine atmaya başladım. Çaresizce bana bakan Asya odadan çıktığında daha sinirle atmaya başlamıştım kıyafetleri. Yediremiyordum kendime inanamıyordum.
Aşağı indiğimde bavulumu kapının yanına fırlattım. Koltukta düşünceli bir şekilde oturan Asya'nın yanına oturdum. Hava kararmaya başlamıştı. Gökyüzü en sevdiğim görüntüdeydi. Mavi,mor,pembe ve turuncu renkler birbirine karışmıştı. Fakat bu bile bana huzur vermiyordu.
"Yarın saat 19:00'a iki bilet aldım." dedi iç geçirerek Asya. Yaz tatilimizi berbat etmiştim.
Dışarıdan gelen
"Toprak!" bağırmasıyla ayağa kalktım. Asya kaşlarını çattı. Cama doğru ilerleyip bağıran kişiye baktım. Asya'ya geri döndüğümde 'kimmiş?' doye sorarcasına bakıyordu.
"Aras..." dedim ve yeniden cama döndüm.
"Toprak dışarı gel Toprak!" ayakta bile zor duruyordu ve söyledikleri çoğu kelimeyi yutuyordu. Asya'ya
"Hemen geleceğim." dediğimde pek gitmemi istemesede kafasını olumlu anlamda salladı. Üstüme bir ceket aldım ve dışarıya çıktım. Fazla yaklaşmadan ona bakarken o da bana çaresizce bakıyordu. Sarhoş ve çaresiz bir Aras?
Yavaş yavaş yere iniş yapan yağmur damlaları kusursuz yüzünde damla damla duruyor ve çenesine doğru akıp yere düşüyordu. Yağmur hızlanırken bir kaç adım attım ona doğru.
"Toprak gitme..." dedi ve burnunu çekti.
Gözlerim yanmaya başladığında kafamı iki yana salladım.
"Gitmeliyim. Kalmak için bir nedenim kalmadı." sahi nedenim kalmamış mıydı? O zaman neden burada kalmak istiyordu bir yanım?
"Gidemezsin Toprak. Tam iyileştim derken tekrar öldürme beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Kanka Mal Mısın?"
Dla nastolatkówİki spastik. Bir arkadaş grubu. Tüm gün yatılacağını hayal edilen bir tatil. Beklenmeyen misafirler, beklenmeyen aşklar. Klişe bir başlangıç, beklenmedik bir son. Ar yu redi? Argo içerir*