8.Bölüm

12.2K 756 134
                                    

Merhaba arkadaşlar,

Olaylara giriş yaptık bundan sonra durmak yok. Ayrıca bölümleri yazdığım an atacağım. Bu bölümde çok fazla ipucu var. Dikkat! derim. Umarım beğenirsiniz. Çok seviliyorsunuz.❤

Bu bölümü JustLoveMumbai'ye İthaf ediyorum. Güzel yorumların için çok teşekkür ederim canım. Seviliyorsun.❤

Keyifli okumalar...

***

Zeynep kendisi için adamlar eşliğinde içeri girdiğinde telefonda konuşan kişinin Arden dedikleri adam olduğunu düşünüyordu. Arkadan görüntüsü bir savaşçıyı andırıyordu. Adamın kasları her konuştuğunda dans ediyordu sanki. Acaba dansçı mı? diye içinden geçirdi Zeynep. Sonra kendi dediğine güldü içten içe. Adamın kasları falan oynamıyordu. Sadece başı dönüyordu. Muhtemelen sabahtan beri yemek yemediği içindi. Tuğra'nın gönderdiği o yemeği yemeliydi ama heyecandan canı birşey istememişti. Aklına yine Tuğra gelmişti. Kızdı kendisine. Uzun bir süre düşünmek istemiyordu onu. Kendine kızarken Arden diye düşündüğü adam birden kendine dönünce düşünceleri yön değiştirdi.

Çok sempatik bir adama benziyordu. Güzel enerji yayıyordu etrafına. En azından Zeynep adamdan güzel enerji almıştı. Dudaklarını birbirine bastırınca yanaklarında olan gamzesini görmüştü. Çok ta yakışmıştı hani. Ama Tuğra'sına yakıştığı kadar değildi. Adamın konuştuğunu duyunca bakışlarını gözlerine doğru çevirdi.

"Yine hata yapmanıza artık ne diyeceğimi bilmiyorum. Aslında ben sizi neden yanımda tuttuğumu da bilmiyorum," diye çok sakin bir şekilde konuştuğunda Arden, adamlarından biri hemen konuşmaya çalıştı.

"Arden Bey biz..." diye devam ederken Arden sinirle lafını kesti adamın.

"Ben gerekeni Can'dan öğrendim," dedikten sonra Zeynep'e baktı.

Zeynep kendisine dikkatle, sanki içini görüyormuş gibi bakan adamın gözlerinde takılı kalmıştı. Garip birine benziyordu. Zeynep'in çocukluk arkadaşları haricinde hiç arkadaşı yoktu ve ilk defa kendi dünyasından başka bir dünyaya açılmış gibi hissediyordu. Kemal ve Selim gibi samimi duruyordu karşısındaki adam. Hiç başka arkadaşları olmamıştı bu kadar zamandır. Arkadaşları aklına gelince içi sıkıldı. 'Şimdi ne yapıyorlardı acaba? Çok kızmışlar mıydı?' diye düşündü. Sonra karşısındaki adamın sesiyle kendisine geldi.

"Adın ne?"

Ayakta iki ızbandut tarafından kolları mengene gibi sıkılmış bir şekilde, üstüne üstelik onca silahlı adamın için de neden bunları düşündüğünü bilmiyordu Zeynep. Belki kaçınılmaz son olan kendi ölümüne çok yaklaştığını düşündüğünden belki de karşısında ki adamı görür görmez için de oluşan anlamlandıramadığı kıpırtıdan dolayı... Tam da şu anda bu aptal varsayımları bir kenara bırakıp cevap vermesi gerekiyordu aslında. Farkındaydı... Korkması gerekiyordu ki o zaten gerekeni fazlasıyla yerine getirerek korkuyordu. Neden buradaydı? Daha doğrusu böyle karizmatik adamlar neden karşısına normal bir zamanda çıkmıyordu? Karşısındaki yakışıklı adamın gözlerinde takılı kalmış bir vaziyette bunları düşünürken, aynı adamın sesiyle daldığı düşünceleriden hızla çıkış yaptı.

"Bana bak! Ben bir şeyi bir defa söylerim. Tekrardan hoşlanmam!" dedi karşısında ki yaşayan otoriter hödük. Az önce bu adama mı yakışıklı demişti? Resmen takke düşmüş kel görünmüştü. Adamın dışı yakışıklı içi sarımsaklı... Soyulduğu an kokusundan durulmayan bir baş sarımsaktı kendileri!

'Konuşmasaydı iyiydi,' diye düşündü içinden. Tekrar gözleri put gibi duran silahlı adamlara kaydı. Aslında etrafında böyle adamlar görmeye alışıktı alışık olmasına da hiç bu kadar iç içe olduğunu hatırlamıyordu. Bu yüzden ağır adımlarla üzerine doğru yürüyen, yaşayan hödüğü daha fazla sinirlendirmek istemiyordu. Çünkü farkındaydı ki o silahların içini şeytan değil bizzat kendileri doldurmuştu.

İÇİMDEKİ AŞIK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin