Evet,gelen Akhan'dı. Boğazımda düğümlenen, kafamda dolanan cümlelerim gözyaşlarıma dönüşmüştü. Gözlerim yaşlardan buğulanırken sımsıkı sarılmanın ardından gelen bitki kokusu içime dolmuştu. Akhan'ın kokusu...Bitki kokusu...
''Nerelerdeydin? Öyle korktum ki başına bir şey geldi diye..''
Hiçbir şey diyemiyordum. Sadece daha çok sarılıyordum. Sanki onu bir daha göremeyecekmiş gibi...Sanki bir daha o kokuyu alamayacakmış gibi...
''O kadar bakındım ki etrafıma, seni bulamayacağım diye çok korktum. Bir daha bana böyle sarılamayacaksın, bu kokuyu bir daha alamayacağım diye...Ama...''
Konuşmama izin vermedi. Yüzümü avucunun içine aldı ve başparmaklarıyla yavaşça gözyaşlarımı sildi. Dudağının kenarına hafif bir gülümseme kondurdu. Her şeyin yolunda olduğunu anlatan,güven veren sıcacık bir gülümseme... Bir anda Akhan'ın yüzünün yerini babamın yüzü aldı. Bisikletten düştüğümde, arkadaşlarımla kavga ettiğimde, sınavlarım kötü geçtiğinde ağladığımda babam da böyle gelir, yüzümü avucunun içine alır, gözyaşlarımı silip gülümserdi. Elleri ve gülümsemesi babama benziyordu, onun gibi sıcacıktı. Minnetle gülümsedim.
'' Acaba yine neye daldın?''
'' Yok, yok bir şeye dalmadım.''
O arada bizi buğulu gözlerle izleyen Arman'ı farkettim. Akhan da benimle ona doğru döndü.
'' Ne oldu? Neden doldu gözlerin? ''
'' Hiiç...O kadar güzel görünüyordunuz ki konuşup bozmaya kıyamadım.''
Gülümseyip sarıldım. Sonra Akhan'a dönüp onları tanıştırdım.
'' Akhan, o Arman. Saraydan kaçıp buralara kadar gelmemiz onun sayesinde oldu. Yoksa kesinlikle kurtulamazdık.''
'' İyi ki varsın Arman, beni o kadar mutlu ettin ki!''
'' Ne demek, kurtulabildiğimize hala inanamıyorum. Ama çok dikkatli olmamız gerek İmparator Kao Ti şimdi bütün askerlerini bizi bulması için göndermiştir. ''
Demek bizi rehin alan imparatorun adı Kao Ti idi. Gözümü düşüncelerimin kara bulutlarına daldırmışken ileriden gelen bir karaltıya odaklandım. Bir atlı yaklaşıyordu. Her an Çinli bir asker olabilir korkusuyla Arman ve Akhan'ı çekiştiriyordum.
''Çabuk! Çabuk olun! Galiba bizi bulan Çinli bir asker var!''
Tam koşup ata atlamaya hazırlanıyordum ki Akhan sağ bileğimi sıkıca kavramıştı. Bir adım daha atsaydım elim Akhan'da kalacaktı.
'' Çabuk olsanıza! Arkamızdalar diyorum! ''
'' Beklesene deli kız! O benim arkadaşım. ''
Arkadaşı mı?! Arkadaşlarından birini ilk defa tanıyacaktım. Çevresi hiç yok gibiydi. Arkadaşım diyorsa gerçekten değecek biriydi. Merak etmiştim doğrusu.
At yaklaştıkça üstündeki kişinin yüzü de belirginleşiyordu. Attan indiğinde artık tamamen bakabilmiştim. Akhanla aynı boydaydı ve o da iri yapılıydı. Fakat o kadar farklı bir özellik vardı ki onda! Bütün tarih kitaplarında Orta Asya Türklerinin neredeyse çoğu Moğol tipi genellikle koyu kahve renkli çekik tanımına çok ama çok zıttı. Kumral tenli, mavi ve çekik gözlüydü!
'' Daldın yine değil mi ah! Düştün çocuğa yeter eskittin,bakma!''
Kendine doğru çevirdi ve kocaman gülümsemesiyle hafifçe kıkırdadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynı Gökyüzü,Farklı Yerler,Sen ve Ben
Ficción históricaDeğişimler, herkesin hayatına beklemediği bir anda gelir ama bütün değişimler mutlu etmeyebilir. Beraberinde acılar,şaşkınlıklar ve yeni umutlar da getirebilir. Tarihe ilgi duyan Günay'ın zamanlar arası geçiş yapıp çok sevdiği Orta Asya zamanlarına...