Buraya geldim geleli artık hiçbir olaya şaşırmıyordum. Başımıza gelen zorluklar, kaçırılmalar, şaşırmalar... Sadece birbirimizin desteğine ihtiyacımız vardı. Uyku tutmadı diye dalmıştım düşüncelere...Bir yanımda Akhan'ın huzurlu uykusu diğer yanımda Arman'ın rüyadaki mırıltıları vardı. İçimi huzur kaplıyordu onları böyle rahat görmek. Rahat dediğime bakmayın, Akhan kafasında Bertuğ için taktik geliştiriyordur. Arman da yaşadığı zorluklardan tekrar kaçıyordur.
Sahi, Bertuğ neredeydi? Yorganı düzgün bir şekilde bırakılmıştı. İçime düşen kurda uyup bizimkilerin yanından yavaşça ayrılıp dışarı çıktım. Çadırın dışına adım atmamla yüzümü hissetmemeye başlamıştım. Çok keskin bir soğuk vardı.
Tahmin ettiğim gibi Bertuğ dışarı çıkmıştı. Sanki zırh kuşanmışçasına soğuğu savıyordu. Üzerimdeki yorgana daha sıkı sarıldım. Soğuktan ağzından çıkan duman, sessiz kelimelerle havaya karışıyordu ve elindeki şekilsiz değnekle toprağa bir şeyler çiziyordu. Ona doğru yaklaşırken küçük bir çalıya basmıştım. Birden kınından çekilen kılıcın sesiyle soğuk demiri boynumda hissettim. Damarlarımda kanımın akışını hissediyordum. Kalbimin çarpıntısı kulaklarımı dolduruyordu.
''Ah! Günay sen miydin?''
Sadece yutkunabilmiştim. Ani bir hareketle kılıcını yerine yerleştirdi.
''Ben, sadece, rahatsız etmek için değil, şey...''
''Anlamıyorum?''
Elime yerden bir değnek alıp onu taklit ettim.
''Ha, o mu? Hayır söyleyemem.''
Şansımı daha fazla zorlamadım. Zaten bacaklarım korkudan zangırdıyordu. Çadıra girmeye karar vermiştim. Arkamı dönmemle kafamı sert bir şeye vurmam bir olmuştu. Akhan uyanıp dışarı çıkmıştı. İri cüssesine çarpmamla yine o tanıdık bitki kokuları saçıldı. Çarpmamın etkisiyle yorganım düşmüştü. Eğilip tekrar omuzlarıma koydu. Kafasıyla içeri girmemi işaret etti. Hafifçe başımı sallayıp girdim. Yorganı burnuma kadar çekip ısınmaya çalıştım ama o kılıcın soğukluğu hala boynumdaydı. Ölüm böyle bir şey miydi acaba? Soğukluğunu hissettiğin an kalbin kulaklarında mı atardı? İçinden avaz avaz bağırsan da sesin dışarı çıkmaz mıydı? Düşündükçe gözlerimin dolduğunu farkettim. Ayrıca Arman bana bakıyordu. Küçük bir gülümseme atıp gözlerimi kapattım.
Sabah uyandığımda etrafta kimse yoktu. Üstüme bir kat daha yorgan örtülmüştü. Çevreye bakıp gözlerimi kırptıktan sonra doğruldum. Soğuk yatağıma dolmuştu. Üzerime kalın birşeyler alıp dışarı çıktım. Her yer bembeyazdı. O kadar güzeldi ki bakmaktan kendimi alamıyordum. Kar bütün dağları sessizliğe bürümüştü, soluklanmamı duyabiliyordum. Derin bir nefesle bu güzel havayı ciğerlerime doldurdum. Resmen mutluluk kaynağıydı. Otuz iki diş sırıtmaktan kendimi alamamıştım.
İleride hafif bir karaltı oluşmuştu. Arman bakraçlara su doldurmuş, sırtına yüklediği kazıklara onları takmıştı, hemen yanına gidip ona yardım ettim. Kahvaltının ardından her zamanki gibi Akhan ve Bertuğ taktiklerini geliştirmek için tahminlerde bulunuyorlardı. Arada Arman da konuşmalara katılıyordu.
''Havadaki kara bulutlar ve rüzgar yönü iki gün içinde kar yağacağını işaret ediyor. Galiba akşama doğru sis çöker. Bu havayı fırsat bilip Çin topraklarına kısa bir ziyaret yapmalıyız. İki gün içinde de onların zayıf anı olan soğuk havayı fırsata çevirip onlara saldırmalıyız.'' dedi Akhan.
'' Bu iyi bir fikir ama karda görünmeyecek şekilde giyinmeliyiz. Ayrıca Kao Ti sarayından uzaktaki yerlere de asker koymuştur. Onlar haber vermesin diye etkisiz hale getirmeliyiz.'' dedi Bertuğ.
Biz de Armanla ikisini bir güzel dinledik ve fikirlerimizi söyledik. Akşama hazır olmalıydık. Akhan ve Bertuğ bizim gelmemizi istemese de bu işte beraber yol alacaktık. Akhan'ın tahmin ettiği gibi gece ortalığı yoğun bir sis kaplamıştı. Karda kamufle olacak şekilde giysilerimizi giymiştik. Bertuğ sayesinde artık daha iyi kılıç kullanabiliyordum. Tüm hazırlıklar bittikten sonra yavaşça yola koyulduk.
Zangır zangır içimizi titreten bir rüzgar esti. Uzun yürüyüşümüzün ardından sislerin buğusunda sarayın yakılan ateşlerinin titremeleri görünüyordu. Adımlarımızı daha temkinli atmaya başladık. Düşündüğümüz gibi çevreye asker koymamış, bu işimizi daha da kolaylaştırmıştı. Arman sayesinde sarayın gizli bölmesinden içeri girdik. Burası nemli, karanlık hafif de küf kokusu gelen bir yerdi. Herhangi bir sorun olasın diye ateşlerimizi söndürdük ve duvarlara dokunarak gideceğimiz yere ulaştık. Önümüzde bir kapı vardı ve Arman boynuna asılı olan bir anahtarla kilidi sağa çevirdi.
Hafif bir ışık süzüldü. Arman çevreye bakındı. Kilerdeydik. Yavaş adımlarla kiler kapısının arkasına yaslandık.
'' Eğer bir asker gelecek olursa aynı yöne koşmayın. Hedef şaşırtın. '' dedi Akhan. Başımızla onayladık. Kulağını kapıya dayadı ve kılıcını kavradı. Birileri geliyordu. Nefeslerimizi tutmuştuk. Kapı gıcırtıyla açıldı. İki asker vardı. Akhan ve Bertuğ arkalarından yaklaşıp onları etkisiz hale getirdi. Üzerindeki giysileri de kendileri giydi. Biz gözetleme yaptık. Tekrar yavaş adımlarla kralın odasına yürüdük. Bazı askerler o kadar aptaldı ki Akhan ve Bertuğ Çince konuşarak onları birilerinin çağırdığını söylüyorlardı ve onlar da gidiyordu. Bu fırsatla biz de devam ediyorduk.
Sonunda kralın odasına gelmiştik. Kapının önünde yedi asker vardı. Akhan'ın sırıtışı görülmeliydi. ''Buraya kadar geldik ve her şey yolunda, sadece yedi asker kaldı'' sırıtışı.
Üzerindeki asker kıyafetine güvenerek Akhan diğer askerlere doğru yürüdü. Sonra büyük bir sırıtmayla onlara saldırdı. Amacımız kralı korkutmaktı. Yaptığı zulümleri, adaletsizlikleri bir an önce terketmesi için... Planlarda daha sonra öldürmek vardı.
Büyük bir hışımla koşmaya başladık. Arman önde yönümüzü belirliyordu. Bir yandan da önümüze çıkan askerlerle uğraşıyorduk. Geç bir zaman olduğu için şaşkınlardı, iyi dövüşemiyorlardı. Uzun uğraşlarımız sonucu çıkışa kadar gelmiştik bundan sonrası atlara atlayıp uzaklaşmaktı. Akhan, Bertuğ ve ben çıkabildik. Arman arkamızda kalmıştı. Akhan ve ben aynı anda dönüp arkamıza baktık. Arman korkulu gözlerle bir arkasına bir bize baktı, arkasından gelen asker kılıcını birden indirdi. Gözlerim yerinden fırlayacaktı. kılıç Arman'ın giysisinin kolunu yırtmıştı ve gördüğümüz şey karşısında küçük dilimizi yutacaktık. Arman'da doğum lekesi vardı. Akhan dehşet ve bir o kadar korkulu ses tonuyla bağırdı. Aynı anda beyaz kar taneleri havadan süzülmeye başlamıştı.
''Arman! Kardeşim!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynı Gökyüzü,Farklı Yerler,Sen ve Ben
Historical FictionDeğişimler, herkesin hayatına beklemediği bir anda gelir ama bütün değişimler mutlu etmeyebilir. Beraberinde acılar,şaşkınlıklar ve yeni umutlar da getirebilir. Tarihe ilgi duyan Günay'ın zamanlar arası geçiş yapıp çok sevdiği Orta Asya zamanlarına...