YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ - 7

612 31 0
                                    

   Serhat her zamanki gibi dizlerinin üstüne oturdu. Yıllardır Beşir Hoca'nın yanındaydı. Son on yılını neredeyse hep onunla geçirmişti. Cemaatin kuryeliğini yapıyor, hem de yaşlı hocasının ihtiyaçlarını karşılıyordu. Her ikisinin de görevi çok ağırdı. Beşir Hoca cemaatin emiri idi. Kaldığı yer güvenlik için kimse tarafından bilinmemeliydi. Bu nedenle eve giriş çıkışlarda çok dikkat etmeleri gerekiyordu. Beşir Hoca dışarı çok seyrek aralıklarla çıkardı. Hatta bazen üç ay boyunca evden dışarı çıkmadığı dahi oluyordu. O, kendisini İslam'a ve davaya adamıştı. Çalışmaların selameti için bu gizliliği yaşa- mak zorundaydı.

Serhat ise cemaat içinde Beşir Hoca'nın kaldığı evi bilen tek kişiydi. Çeşitli illerdeki cemaat yöneticileri ile emir arasındaki iletişim, Serhat aracılığı ile sağlanıyordu. Yapacağı küçük bir hata, basit bir tedbirsizlik değil yalnızca Serhat'ın, tüm cemaat ferlerinin sonu olabilirdi.

Yıllar, Serhat'ın Beşir Hoca'ya saygısını iyice arttırmıştı. İlmine, şahsiyetine, liderliğine hayrandı. Notu verdikten sonra pür dikkat abisini izlemeye başladı.

Beşir Hoca'nın yüz hatları, kağıdı okudukça değişmişti. Kaşları çatılmış, yüz hatlarına belirgin bir gerginlik hakim olmuştu. Hızlı hızlı soluyordu. Bir daha, bir daha okudu kağıdı. Ağzında bir şeyler mırıldandı, dua ediyordu.

Serhat emir almaya hazır asker gibi dikkatini iyice Beşir Hoca'ya vermişti. Bu sessizlik, bu hal hayra alamet değildi.

- Benim yapacağım bir şey var mı abi?

- Yok Serhatım, yok. Dua et. Sadece dua et. Bu iş büyüdükçe sorunlar artıyor. Allah (a.c) bizleri düşmanın tuzağından korusun.

- Hayırdır inşallah abi.

- Beklediğimiz emanetler gelmeyecek bir süre. Arkadaşlar süre istemişler. Fakat problem ihanet Serhat'ım, ihanet. Her sorunu, her acıyı yudumlamaya alıştık da, ihanete alışamadık. Her ihanetin acısı da, bedeli de ezip geçiyor bizleri.

- Evet abi.

- Allah'a hamd olsun, hareket her geçen gün büyüyor. Çalışma bunca baskı ve sindirmeye rağmen dimdik ayakta. Fakat çalışma büyüdükçe sızma, dönme olayları çoğalıyor. Bu hainler bize en büyük zararı veriyorlar. Kaç arkadaşımız şehit oldu, kaç çocuk yetim, kaç yeni gelin dul kaldı. Bizim dilimizle konuşan, ekmeğimizi, sırlarımızı paylaştığımız insanların hain olması da bizlere ağır geliyor.

Sistem bunu çok iyi biliyor. Hain devşirmek için, her yolu deniyor. Bunun geride kalanlar üzerindeki psikolojik etkisini çok iyi gözlemlemişler. Allah (a.c) cümlesini kahretsin. Onları da sahiplerini de.

- Amin, amin.

- Bu iş artık sonuçlanmalı, biz elimizi çabuk tutup hazırlıkları tamamlamalıyız. Son zamanlarda artan muhbirleştirme, cemaate sızma faaliyetleri baş döndürücü boyutlara ulaştı. Anlaşılan bizi bitirmek için her yoldan saldırıya başladılar. Biz elimizi çabuk tutmazsak, onlar zaten boş durmuyorlar.

- Evet abi.

Son zamanlarda cemaate baskılar artmıştı. Yakalananlar ağır işkenceye maruz kalıyor, insanlık dışı muamele görüyorlardı. Çoğu tutuklanıp cezaevine konuyordu. En tehlikelisi ise, gözaltılar artık psikolojik işkence merkezine dönüşmüştü. İnsanlara muhbirlik dayatılıyor, bu uğurda her yol mubah sayılıyordu. En önemli çalışmaları ön tespitlerdi. Hastalıklı şahısları tespit ediyor, gözaltına alıyor, özel olarak ilgilenip muhbirleştirmeye çalışıyorlardı.

Bu tiplerin fitneye düşüp, dönüş yapması çok rahat oluyordu. Özellikle Müslümanları sevemeyen, öfkesine yenik düşen, kendini beğenen meraklılar, onlar için tam aranılan tiplerdi. Cemaate sızma çalışmalarına da ağırlık vermişlerdi. Fakat hiçbir zaman istedikleri olmamış,bu insanlar cemaatte yükselememişti. Bunların en büyük faydası, içeride olan hastalıklı tipleri tespit etmeleriydi. Gerisi göz altı, psikolojik baskı, oyun ve muhbirleştirmeydi.

- Bu çocuk için bir şeyler yapmalıyız Ahmet Bey, çok korkuyorum.

Ahmet Bey sigarasından derin bir nefes almıştı, dumanı ağır ağır dışarı üflemişti. Düşünceli olduğu belliydi. Sadece "zamana bırak" diyebildi. Ama Ayla Hanım ısrarcıydı. Bu duruma ilk etapta sevinse de, şimdi korkuyordu. Hakan'ın kendine bir şey yapacağı endişesi sarmıştı onu. O bir anneydi, düşünmeden edemiyordu. Aslında Ahmet Bey de tedirgin olmuştu. Ayla Hanımı sakin tutabilmek için sakin davranıyordu. Ne olduğunu o da anlamamıştı. Bir ara "İzin vermese miydim?" diye düşündü. Belki yalnız kalması iyi olmaz.

- Ne yapacağız bey?

- Yahu kadın bir dur. Ne yapacağız, hiçbir şey, kendi haline bırak çocuğu, endişe etme. Bak ne güzel namaz kılıyor, bir şeyler dinliyor. Normalleşiyor anlaşılan. Hem bu sabah kahvaltıda neşesi yerindeydi. Abisine şaka dahi yaptı, konuşunca konuşuyor, daha ne istiyorsun.

- Kimdi o çocuk, ne yaptı bu çocuğa. Bir günde bu hale geldi. Hem tipini de hiç beğenmedim. Şu tebliğcilere benziyordu. Sakallı bir şey.

Ayla Hanım, Ahmet Bey'i can evinden vurmuştu.

Önemsemediğini düşününce bu yolla onu harekete geçirmek istedi. Ahmet Bey'in şaşkınlığı yaptığının tuttuğunu gösteriyordu.

- Nasıl yani?

- Vallahi bak, eve gelen çocuk sakallı, günahını almayayım ama tebliğcilere benziyordu.

- Yok canım. Hakan'ın ne işi olur o aşırılarla. O defter yıllar önce kapandı.

- Ben söyleyeyim de sen bilirsin artık. Babası sensin.

Benim kadar sen de düşünürsün herhâlde.

- Konuşayım mı bu çocukla? Bilmem ki içime kurt düşürdün.Şu sigara paketimi uzat hele.

- Yeter içme, bak çok içtin bugün yine.

- Ver, ver boş konuşma kadın.

- Al, al da zehirle kendini, doktor boşuna mı konuşuyor anlamadım ki.

- Git de bir kahve yap hele.

Ahmet Bey, çok kötü olmuştu. İşi gereği polislerle de çok içli dışlıydı. Müslümanlarla ilgili onlardan o kadar yanlış şey duymuştu ki, nefret ediyordu onlardan. Hem kendi de dindar bir ailedendi. Hocaları hiç böyle şeyler anlatmıyordu. Polislerin de dediği gibi, vatanı bölmek için dışardan yönlendiriliyor bunlar diye düşünüyordu. Dertleri vatanı bölmek. Bunları düşünürken Hakan'ın ortaokul yıllarını hatırladı. Çocuğu boş bıraktık, onların pençesine düştü. Zor kurtardık bir daha olmasın. Kafası çok karışmıştı. En iyisi Hakan'la konuşmak diye düşündü. Ama ters tepebilirdi.

- Ayla Hanım kahveleri doldurmuş, odaya dönmüştü. Kahveyi bırakırken Ahmet Beyi süzdü. Endişeli hali fark ediliyordu.

Ahmet Bey kahvesinden bir yudum aldı. Ayla Hanıma dönüp:

- Bak hanım, bu çocukla konuşursak yanlış anlar, ters tepebilir. Sen sürekli kontrol et. Bir durum olursa bana haber edersin. Eve gelen olursa hemen ara. Bir de ben göreyim hele.

Ayla Hanım başını sallamakla yetindi.

                                                                                                                                                Devam Edecek...


YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin