YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜ 13

348 27 0
                                    


(8 ay sonra)

- Çok tuhaf değil mi Ahmet Abi.

- Anlamadım, hakkını helal et. Tuhaf olan nedir?

- Hakan Abi diyorum. Çok değişti maşallah. Hepimizi geçti neredeyse. Daha bir sene olmadı.

- Öyle öyle. Bu Allah'ın fazlı, Allah dilediğine veriyor kardeşim. Hem Mus'ab Hoca boşuna ilgilenmedi bu kadar. Adam Hocadan torpilli.

- He vallah.

- Bu kardeş daha çok gelişecek Allah'ın izniyle. Önü açık çünkü.

- Bizim kapalı mı Ahmet abi?

- Yok tabi. Herkesin önü açık. Ama bu kısa zamanda bu kadar mesafeyi hiçbirimiz kat etmedik. Bu kardeş hem aç hem de susuz. Ne versen alıyor. Her şeyi anında hayatına geçiriyor. Zaten yetişmenin başı budur. Öğrendiğini hayata geçireceksin. Geçirmediğinde o bilgi seni ezmeye başlıyor. Allah (a.c) muhafaza etsin hepimizi. Rasûlullah (sav.)'in dikkat çektiği Yahudilik tehlikesi böyle başlıyor.

- Allah muhafaza.

- Bak şu adamlara, cemaat bunlarla üç yıldır uğraşıyor. Tek ilerleme çenelerinde, öğrendikçe ağızları laf yapıyor. Başka icraat yok.

- Olmadı bu şimdi kardeş. Bize yakışmadı bu.

- Hakkını helal et abi. Çok kızıyorum bunlara elimde değil. Cemaatin merhametini suistimal ediyorlar.

- Olsun yine de olmaz. Derdimiz varsa sorumlu kardeşlere bildiririz.

- Sensin sorumlu diye şey ettim.

- Kardeeeş! Olmuyor bak sorunları dinlemenin yeri burası değil. Kapatalım bu konuyu. Yakışmıyor sana.

- Abi özür dilerim hakkını helal et.

- Tamam Allah affetsin.

Günler çok hızlı geçiyordu. Hakan her gün biraz daha iyiye gidiyordu. Sürekli ilmi dersler dinliyor, kitap okuyor, en önemlisi de amel ediyordu. İş durumu da müsaitti. Sakalı uzayınca depoda çalışmaya başlamıştı. Babası müşterilerle karşılaşmasını istemiyordu. Aslında onun yaptığı iş, daha önce olmayan bir işti. Babasının ani çözümüydü bu. Hakan'ı göz önünde bulundurmak için son çaresiydi. Daha önce bir çok yol denemiş ancak ters tepmişti. Çocukken bu olaydan ne kadar da çabuk sıyrıldıklarını düşündü. Tasdiknamesini alır almaz yerini yurdunu değiştirmişti Hakan'ın. Şimdi ise bir türlü koparamıyordu bu sakallılardan oğlunu. Hakan ise, halinden gayet memnundu. Çünkü vakit denen nimet tamamen onun olmuştu. Bu nimeti derslerle ve tebliğle değerlendiriyordu. İş ile alakalı ise ay sonunda giren-çıkan listesini kontrol etmesi yetiyordu.

Depoda İslam'ı anlattığı iki genç vardı. Onlar da derslere gelmeye başlamıştı. Hakan huzurluydu. Öğ- rendikçe yüreğinde yanan ateş alevleniyor, alevlendikçe amelleri artıyordu. Neredeyse gece namazını hiç kaçırmamıştı. Artık yaptıkları ona yetmiyordu. Hep bir mahcubiyet içerisindeydi Rabbine karşı. Nimete nankörlük etmenin, yıllarını İslamsız geçirmiş olmanın pişmanlığını yaşıyordu. Bu pişmanlık gözlerini yaşartıyor, dualarının yönünü belirliyordu.

Ev hayatı ise bu kadar huzurlu sayılmazdı. Zaman zaman tartışmalar yaşanmıyor değildi. Ancak Hakan, hocalarından aldığı nasihatlere harfiyen uyuyor, konuşma tartışmaya dönünce, konuyu kapatıyordu.

YİĞİT MUVAHHİDLERİN ÖYKÜSÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin