Bölüm Dört: Kasırga.

196 96 112
                                    


Yaşadığı yere doğru ilerleyen kasırgadan haberi olmayan Hunter, arabayı çalıştırmak üzere anahtarı taktı. Aklı okuduğu "Hades 'in alevleri' nde ki paragraflarda iken anahtarı doğru dürüst takamıyordu bile. Deri araba koltuğunda dikleşip arabayı çalıştırdı kısa süre sonra. Arkadaşına gitmek üzere gaza bastığında, odağını bir türlü yola çeviremedi. Boş yolda dikatini Hades' den uzaklaştırmak için müzik açtı, işe yaramadı. Hunter' ın en çok korktuğu ateşin, Ham maddesi Hades 'idi; Tabi kitaba göre. Slow müziğin yerini hareketli bir aldığında, biraz da olsa aklı Hades' den uzaklaştı bir kaç saniye sonra. Fakat aklı, başka taraflara kaydı..

"Ah be çirkin kız.." dedi direksiyona elleri ile işkence ederken. "..seni aşşağlayıp unutmaya çalışıyorum, ancak sadece çalışıyorum." Ve aklı, başka şeylere daha kaydı..

"Anne?" direksiyona işkence eden elleri, bir anda yavaşladı. Anne sözcüğü, bir insana bu kadar işleyebilir miydi. "Öldüğünü cenaze günü öğrendim. Beni bırakıp gittin, hemde daha yedi yaşındayken. Sen yatağında son nefesini verirken ben, ayıcıklı rüyalar görüyordum. Galiba Tanrı, uyanmadan son kez mutlu olayım istedi. Son kez o anne kokunu iliklerime çekemeden.. Gittin." Titreyen sesini örtmek istercesine derin bir nefes verdi. "Tüm kız ve kadınlar böylemi anne?" yüz hatları gerilen Hunter, verdiği nefesi geri aldı. "Hepiniz mi gidersiniz?"

'Hayır, o gelecek.' Annesinin yumuşacık sesi, kulaklarını kemirdi bir anda. Ölüm ile yaşam arasında ki bir milim kadar uçsuz bucaksız bir ses titretti kulaklarını. Annesinin sesini duyması, "dipsiz" bir uçurumun dibini çıplak gözle görmek kadar gibiydi; o kadar imkansız.

Kaşları istemsiz bir şaşkınlık ile çatıktı, ve sesi tekrar duyabilme umudu ile sustu. Bir süre bekledi fakat ses gelmedi. Gözlerini cam 'dan dışarı kaydırıp, elleri ile saçını dağıttı. Bir an, o sesleniyor sanmıştı. Bir an, annesinin sesini duyduğunu zannetmişti. Galiba sadece sokaktan gelen bir sesti..

Ve bir kaç çığlık duyuldu yakınlarda.. Ortalığa saçılmış bir kaç bavul.. Boşaltışmış evler.. Ağlayan bebek sesleri.. Bulutların arasından hızla geçen yolcu uçakları.. Neler oluyordu? İstemsizce irileşen göz bebekleri arkadaşının evini gördüğünde, firene bastı. Bir yandan da dışarıda koşturan insanlara bakmaya da devam etti. Arabanın yanından koşarak geçen, mavi tişörtlü, siyah saçlı bir adama seslendi;

"Hey!" arabanın camından kolunu çıkardı ve, orta yaşlarda ki adamın tişörtünü yakaladı. Bu tepki üzerine yüzü kırmızı olmuş adam, hunter'a döndü. "Neler oluyor?" Adam tek kelime etmeyip Hunter' ın elinden kutrulma çabalarına devam etti. Buna karşın, sorusunu tekrarladı Hunter. "Neler oluyor?" sorusu yarım kaldı, nedeni ise; adam Hunter' ın elinden kurtulmayı başarmıştı. Mavi tişörtlü adam, yoluna çığlıklar ile devam etti. Hunter ise omuz silkmek ile yetindi.

Arabanın anahtarını yerinden çıkarttı ve kapıyı açtı, inmek üzere. Bulutların üflediği gecede, sokak aydınlatmaları karanlığı engelleyemeyecek durumdaydı. Etrafta sebebini bilmediği birsürü insan çığlık atıp şehirden uzaklaşırken, Hunter arkadaşının evinin kapısını çaldı. Ama, ya o da kaçıyorsa? Peki "tüm bu insanlar neden kaçıyor" Mu demeliydi yoksa, "Neyden kaçıyor?" mu demeliydi?

İşte bunu bir sonraki bölümde öğreneceğiz. Şimdi diyeceksiniz " Neresi fantastik bunun?" yada, "Fantastik kurgu diye açtık dram çıktı." Bunları diyebileceğinizi tahmin ediyorum. Şöyle söyleyeyim ki.. Fantastik geçmişinde saklı Hunter 'ın, sadece bunun geleceğe taşınması için ayrıntılı yazıyorum. İnanın, sizi mutlu edecek bir hikaye olacak.




Çirkin LANETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin