Tahmin ettiği gibi arkadaşıda evde yoktu. Yavaş adımlarla arkasını döndü Hunter. Heryerde bavullardan fırlayan bir kaç eşya, kıyafet vardı. Sokakta ki hiçbir evde ışık yanmıyordu. Kırmızı ile karışmış gecede, insan çığlıkları uzaklaşmıştı. Peki bu kadar insan neden bir anda şehri terk etmişlerdi? Ne olmuş olabilirdi ki? Doğal afetlerden uzak bir şehirde yaşıyorlardı, bu yüzden çok güvenli bir yerdi. Bu taktirde büyük bir şey olma olasılığı çok düşüktü. Akıl alacak gibi değildi; resmen koca şehirde.. Tek başına kalmıştı. Tâ ki tek olmadığını gösteren bir gölge berilene kadar. Küçük bir çocuk, Hunter gibi herşeyden habersizce yolda yürüyordu. Yaklaşık on iki yaşlarında erkek bir çocuktu. Çocuk Hunter' ı gördüğünde hazine bulmuş edasıyla heyecanla yanına koştu."B-ben uyandığımda annem ve babam evde değillerdi. Onları gördün mü? " Gözyaşları durmak bilmeyen çocuğu kolları ile sardı Hunter. Belli ki ailesi telaştan çocuklarını unutup gitmişlerdi. Dudaklarını, acıyla kemirdi Hunter. Soğuk rüzgarın çarpıştığı saçları öbür yana dağılan Hunter, çocuğun titrediğini hissetti. Kendi kahverengi montuna baktı bir kaç saniye, ve montunun fermuarını açıp, çıkarttı. Çocuk monta baktıkça daha çok titriyordu sanki, buna dayanamayan Hunter montunu çocuğa uzattı. Bir monta birde Hunter 'a baktı çocuk. Ellerini monta doğru götürdü gözleri hâlâ Hunter' da iken. Ve.. Küçük elleri ile montu alıp, giydi. Şimdi bir sorun daha vardı, çocuğa ne diyecekti? "Ailen seni bırakıp gitti" diyemezdi. Bir kaç kelime söyleyip geçiştirmek en iyisiydi şu an. Montu giyinince titremesi geçen çocuğun omzuna attı kolunu. Çocuk, Hunter'ın belinin biraz daha üst kısımlarına geliyordu. Saçları ile oynadı çocuğun.. Annesi hep öyle yapardı Hunter 'ın.
"Herşey geçecek" diyebildi sadece. Ve çocuğu da alıp, herkesin gittiği yerin tersine doğru yürüdü. Kaçmak yerine.. Tehlikeye doğru yürüdüler. O an aklından ne geçiyordu bilinmez ama, neyden kaçtıklarını öğrenmek istemişti galiba. Sadece..sadece, ikisi kalmıştı. Tüm şehirde kulakları acıtan sessizlik, küçük çocuğun sesi ile kesildi. "Ben Alvin." Ve küçük ellerini uzattı Hunter 'a. Buruk bir gülümseme sunarak elini tuttu çocuğun. "Bende Hunter." Çocuk, gözlerini Hunter'a dikti birşey söylemek istercesine. "biz," dedi ve elini çekip, yolu gösterdi. "nereye gidiyoruz?" İşte tam nokta koyulacak soru. O an yutkundu Hunter, boğazında büyük bir yumru oluştu ve konuşamadı, cevap veremedi çocuğa. Uçsuz bucaksız yolda, ölüme yürüyorlardı adeta. Belkide yaptığı yanlıştı. Milyonlarca insan küçük bir neden için terketmiş olamazdı. Kaçtıkları şey.. Ölüm olabilir miydi? Büyük bir tehlike de olabilirdi, ama ne işte, neydi kaçtıkları? Bir an geri dönmeyi planladı Hunter, ve arkasını döndü. Fakat bedenini saran merak duygusu engel oldu geri dönmesine. Gün doğmadan önce biraz dinlenmeleri gerekirdi, onlar da öyle yaptılar; düz bir çimenlik bulup üzerine yattılar. Alvin, taşıyacak gücü kalmayan göz kapaklarını kapattı. Bir süre sonra ikiside uykuya dalmıştı bile. Fakat bir sorun vardı, insanların kaçtığı kasırga, sabahı bekleyecek miydi? Ki, Hunter ve Alvinin daha kasırgadan bile haberleri yoktu. Uyandıklarında ne olacaklarından haberleri olmayan Hunter ve Alvin'i ne bekliyordu? Daha doğrusu, uyanabilecekler miydi?
Nasılsınız Benim Okurlarım? Biliyorum geç geldi birde yetmezmiş gibi kısa bir bölüm geldi. Yazdığım bölümü dört parçaya böldüm ki merak edin, devamında ne olabilir hayal edin diye. Umarım sevmişsinizdir. Bu hafta içerisinde yeni bölüm geliyor! Hadi hayırlısı. Büyük bir hızla büyüdük, beni ve hikayemi kısa sürede benimsediniz, çok teşekkür ediyorum! Büyük bir aile olma sürecindeyiz! Sizi seviyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çirkin LANETİ
FantasyBüyük bir parkta iki küçük çocuktu onlar. Şimdi ise.. Küçük bir parkta bir büyük çocuk var. Ölümün beden aldığı bir hikaye.. Çirkinin, lanet saçtığı bir hikaye.. Devamında ne mi oluyor? Orası çok fantastik. En iyisi sen okumaya başla ve Hunter a yar...