Herkese iyi geceler. :) Öncelikle size gerçekten çok teşekkür ederim. Duyuruda bahsettiğim konuyla ilgili beni gerçekten çok rahatlattınız ve baskı altında olmadığımı hissettirdiniz. Çoğunluk olarak kararı da bana bırakmışsınız üstelik. :)
Ben de düşündüm taşındım neler yapabilirim diye ve bölümün üzerinde biraz daha oynamaya çalışarak az bir şey daha uzatabildim. Bir sonraki bölüme kadar bekletmek istemedim çünkü bölümü erken tamamlayıp tamamlayamama konusunda kendime güvenemedim. :)
Bazen o bölümde ne yazacağın tamam olsa da nasıl gelişeceği ve kullanacağın kelimeler net olmuyor çünkü. Nasıl desem bunu... Akmıyor! Sanırım doğru kelime bu. O sebeple sizi çok fazla beklemeye hakkım olmadığını düşündüm.
İki türlü de içime sinmiyordu bende bu durumda daha fazla içime sinmeyen seçeneğe çarpı koydum diyelim kısaca. :)
Ve bunu duyuru da söylemiştim ama duyuruyu okumayanlar için tekrar söyleyeyim okuduğunuz bölüm, baştan sona kadar Berrin'in ve Mehmet'in duygularını içeriyor. Geçen bölümde onların duygularına yer veriyorum diye bana kızanlar olmuştu ama bu böyle olmak zorunda. Çünkü diğer türlü yarım yamalak bir hikâye olur. Ben okuduğum kitaplarda, hikayelerde ne arıyorsam öyle yazmaya çalışıyorum. Ama siz benimle aynı fikirde değilseniz bu bölümü atlamanızda hiçbir sakınca yok. :) Sonra demedi demeyin:)
Neyse sanırım ön açıklama kısmı bölümden daha uzun oldu. :p :D Sevgiler ve keyifli okumalar. ♥♥♥
&&&
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
"1N1K"
Arabayı hızla garaja park ederek tek bir söz dahi söylemeden aşağı inerken kapıyı sertçe çarparak genç kızın olduğu yerde zıplamasına neden oldu.
Çok güzel! Zaten bir bu eksikti!
Yaklaşık üç saattir ağır bir havayı solumak zorunda kalmıştı ve her şeyin daha da kötüye gittiğini hissediyordu.
Mehmet'in bu tavrı saatlerdir sürüyordu. Yolda gelirken de pek bir şey söylememişti ve kokteyldeyken de bir noktadan sonra derin bir sessizliğin içine hapsolmuş gibiydi.
Mecbur kalmadıkça konuşmamıştı, konuştuğu anlardaki her kelimesinin ise zoraki olduğu açıktı. Sanki kelimeler ağzından cımbızla çekip çıkarılıyor gibi bir hali vardı. Kurduğu diyaloglarda isteksizdi. Berrin ile kurduğu diyaloglarda ise daha da isteksizdi.
Başını geri doğru atıp koltuğa iyice yaslarken gözlerini karanlığa teslim etti. Burnundan geçip akciğerlerine ulaşan her soluk sıkıntılı ve kesik kesikti. Koyu kırmızı rujla şekillerdirdiği dudakları da dişleri tarafından istila edilmiş, usul usul dişleniyordu.
Bir çıkış yolu arıyordu. Her şey bu kadar ağır, hayat bu kadar acımasız olmak zorunda mıydı? Kaybettiği mutluluğu bulmak niye bu kadar zordu? Arıyordu! Sürekli arıyordu ama aradığı mutluluğa bir türlü ulaşamıyordu.
Sanki şeytan almış götürmüştü ama satamadan geri getirmiyor du.
Bir hata...
Sadece tek bir hata koskoca bir ömre maloluyordu.
Bu artık acımasızlık da değildi, acımasızlığın hasıydı!
Bir müddet böyle kalsa... Bütün tasaları gözlerini açana kadar son bulsa ne iyi olurdu. Fakat böyle bir şeyin mümkün olmayacağını biliyordu.
"Bununla da yüzleşmek zorundasın Berrin," diye kendi kendine mırıldandı. "Hayatında ne kolay oldu ki bu olsun? Buna da göğüs germek zorundasın! Bu gece gördüklerinden, işittiklerinden ve daha önce yaşadıklarından sonra bu ne ki? Sana koymaz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS OYUNU (Tamamlandı)
General Fiction'Kumarda kazanan aşkta, aşkta kazanan kumarda kaybeder,' derler. Peki ya kumar masasında hem oyunu hem de aşkı kazanacak kadar şanslıysan? En büyük düşmanına verdiği son şans, aslında kendisinin tek şansı oldu... Sarp, şanslıydı ve intikam oyunları...