Mis gibi bir uyku çeken dükle düşes sabah-sabah soluğu kızlarının yanında aldılar. Amelia ise ailesiyle yan-yanaydı. Bundan daha mutlu ne ola bilirdi ki ? Küçücük bir kız çocuğu için ?
Bir anda düşes Lifanna bahçeden çıkarak yukarı , doğru odasına çıktı. Yolda Rammster Hanımla karşılaşınca , yüz ifadesi değişen düşes sakin bir sesle "Günaydın" değe bildi sadece. O an Rammsterin bile yüz ifadesi değişmişti. Ama yine de fazla önemsemeyerek odasına doğru yürüdü sadece . Bir an önce odasındaki aynanın karşısına geçip beline uzanan kahve saçlarına bir tarak çekti. Ardından bir kaç eşyasını eline alıp bahçeye , kocasının yanına indi. Rammsterin bakışları hiç hoşuna gitmemişti düşesin. Rammster Hanım düşesi bir bakışla süzerek :
-Acaba nereye gidiyor bu güzel Madame?-diyerek alay edercesine seslendi.
-Terzi dükkanına-diye seslendi düşes.
Amelia bu sözü duyunca , biraz durakladı. Hiç gitmese de , "peri ve prenses masallarında hep güzel kızlar terziye giderdiler" ifadesi canlandı bir an için gözünde. Finnadan duyduğu masallarda hep "efsaneler dükkanı" diye tasvir edilirdi terzi. O an Amelia da gitmek istedi. Sakince:
-Bende sizinle gele bilir miyim madame?-diye sormuşdu ki ,
-Seni ayağı kırık ! Bacağını kırdın , bir şey demedik diye , sanırım . Hayır gidemezsin!- diye bağırtı koptu bir an.
Düşesin bu davranışı kimsenin hoşuna gitmemişti , açıkcası. Bu yüzden düşes çok geçmeden davranışını düzeltti:
-Affedersiniz!-diyerek bir anda Ameliaya sarıldı.
Amelia şoktaydı. Ama o küçük ellerini bu kızın kahve saçlarının döküldüğü boynunda birleştirdi. Biricik annesi ona ilk kez sarılmıştı.
Daha so ra "Neyse"diye ellerini syırdı Ameliadan. "Hoşçakalın"diyerek uşaklarla birlikte bahçeden çıktı. Bir an önce terziye yöneldi.
Taşları kahveden griye doğru değişen sokakdan çıkıp başka ve dar bir sokağa girdi Lifanna ve uşaklar. Terziye sonunda vardılar. Küçücük , tahta kapıyı açan uşakların ardından Lifanna da dahil oldu. Al-elvan renkli , rengarenk elbiseler , kumaşlar , renkli metreler , kağıtlar , kalemler ve insanlar sanki insanı çağırıyor ve kendine hayran bırakıyordu. Lifanna terzi Suellanın bir işareti ile karşısındaki mavi koltuğa oturdu. Çeşitli kabinlerdes kızlar , çocuklar ve bayanlar vardı. Tabii ki de Suella önce Lifannadan önce gelenlerle ilgileniyordu. Bu sırada Lifanna da bu kocaman dükkanı seyrediyordu. Tam bir saat sonra sıra ona da geldi. Dükkandaki kişilerin sayı şimdi daha azdı.
Nihayet sırada o vardı , Lifanna. Lifanna sarı renkli elbiseleri çok seviyordu. Bu yüzden metre ile ölçüleri alınırken sarı tül elbise siparişini bile vermişti , hemencik. Nihayetinde , Suella bu fransız madame'ın isteklerini kabullenmiş ve her ne kadar modaya uygun olmasa da , dikip hazırlamaya karar vermişti.
Suella bu bayanın aklına da "hayran kalmıştı". Elbisenin dikişlerini hazırlanmış ve özel ayrıntılarını dikmişti.
Bu arada Lifanna elbisenin buğün akşama hazır olacağını düşünmüş ve akşama kadar da taşlık sokaklarda , hatta sahilde gezinmek istiyordu. Ancak , bu fikrini uşaklara bildirmiş , ancak , buralarda hanımefendilerin sokakta yalnız gezmesi hiç doğru sayılmadığı için uşaklar da bunu hiç düzgün saymamışlardı. Ancak , Lifanna çok israr etmiş ve hatta Rammster Hanımın yanına gitmek istemediğini bildirince , uşaklar başka yolabaş vurmuşlardı.
Uşak Raisel bir an önce malikaneye dönmüş ve koyu yeşil , uzun ve ipek pelerini alarak Lifannaya getirmişti. Elbisesinin üstüne pelerini giyen Lifanna artık hiç tanınmıyordu , bile. Hem onu buralarda pek tanımazdılar ki. Ama eğer yakalanırsa , çok kötü şeyler olacaktı. Hatta , düşeslikten bile düşe bilirdi. Aslında Lifannanın burada kalmak ve burayı gezmek isteğinin başka sebebi de vardı. Lifannanın uşaklara ihtiyaçı yok gibi görünüyordu. Uşaklar söğlemeden bile kendisi sokağı buluyor , sanki senelerdir burada yaşıyor gibi davranıyordu. Birden karanlık sokakdan çıkıp , biraz açık havalı sokağa girmişti. Griye çalan taş duvarların yanından hızla geçiyor , sanki , bir rüzgar gibi esiyordu.
Birden eskimiş , koyu yeşile çalan kapının önünde durdu , uşaklara seslendi :
-Siz beni burada bekleyin!
Uşaklar bir şey söylemeden , düşesin bir işaretiyle kenara çekildiler. Küçük klübenin kenarındaki ıslak duvara bellerini yaslayan uşaklar kapının dövülme sesini de duydular. Kısa süre sonra ses kesildi ve düşes içeri girdi sanırım. Uşaklar kapının önüne doğru eğildiler. Artık koyu yeşil kapının önü boştu.
Saçma düşes içeri girir-girmez şöminenin önündeki sandalyeye oturdu. Koltuktaki kitapı , yanındaki gözlüğü görünce düşes de anlamıştı , onun kitap okuduğunu. Ama dalgın fikrinden bir anda ayrıldı.
-Nerelerdesin sen , bunca müddet ? Seni çok özledim ! - diye evin sahibi söyledi.
-Keşke , kader yollarımızı daha önceden kesiştirseydi , Frankli. Ama senin yanında daha çok kala bilsem . -diye Lifanna ona hakk kazandırdı.
-Nerelerdeydin , Lifanna ? - Frankli duygusal sözünün ardından-Bu sevgilin seni çok bekledi !-diye ekledi.
-Parise yerleştik. Ailemle. Babım balıkçılık yapıyordu ve yanına da binecilik. Zar-zor dolanıyorduk. Sana defalarca , mektup yazdım. Demek ki , hiç biri ulaşmamış. Ama , sana söz veriyorum , Frankli bir gün kavuşacağız ! Tabii Parise taşına bilirsen !-diye Lifanna kolayca uydurduğu hikayi anlatmağa başladı , ardından-Benim içinde , aşkımıza dair günbegün yeni umutlar doğuyor-dedi
Frankli ekledi:
-Ne umudundan bahsediyorsun sen , Lifanna !
Sözümü kesme dedi , Lifanna , devam etti :
-Gerekirse , küllerinden alevlendireceğiz biz , bu aşkı ! Ama bir gün mutlaka Parise taşın ! Mutlaka ! -diyerek koşarak , tahta merdivenlerden indi ve kapıdan dışarı çıktı. Dakikalar sonra ise titreyişli sesi ve "Parise taşın , Parise ! " ifadesi yankılanıyordu ıslak duvarlarda .
Uşaklar koşarak uzaklaşmaya çalışan düşese yetişmeğe çalışıyordular . Ardında baş uşak Raisel dillendi :
-Hanımefendi ! Lütfen , durun . Siz ne yapıyorsunuz , tanrı aşkına ! Durun , yoksa , yakalanacağız .
Sokaklarda yürüyen oklu-yaylı , kılıçlı ve eli tüfekli adamlar kralın emri ile tüm Fransada dağılmış , ahalini korumaya çalışıyordular. Uşak bunu söylerken , düşes korkmaya başladı. İşte , o an anladı , bunun ne kadar tehlikeli bir yerde olduklarını. Hemen koşmaya başladılar. Bu sesi farkeden adamlar sesi takip etmeğe başladılar. Titreyişli ve heyecanlı yürek döğüntüleri duyuluyordu düşesin. O an yakalanmamak için her şey yapardı. Aptalca koşmaktan başka bir şey gelse ellerinden , eminim bunu her kes yapardı. Yakalanmaları an meselesiydi. Adamların hızlı adımları yaklaştıkça , ayak sesleri yükseliyor , sanki , taşlar şimdi çat verecekmiş gibi bağırıyordu. Bu her kesi korkutmuştu. Evdekiler de , düşes e uşakları merak etmişdiler. Ama düşes kapana kısımak üzereydi. Birden pelerinine ilişdi ayağı , düşesin. Bir anda yere serildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amelia Pariste(1.Kitap)
Ficțiune istorică1856 Paris,Fransa Krallığın muhteşem sarayı önünde yine pembe bir karet dayanmış ve güzel prensesin gelmesini bekliyordu . Sarayın önünde her kes bir tarafa koşturuyor , bahçıvan bahçeye son dokunuşlarını sürüyor , şef masayı son kez kontröl ediyor...