5.BÖLÜM

361 95 29
                                    

Kapıyı yavaşça açtığımda herkesin kapı önünde beni beklediğini gördüm. Kafamı şöyle bir kaldırdığım an dikkatimi ilk çeken kişi annemdi. Gözlerinin içine baktım; ama annemde hiçbir duygu yoktu. Benim evlenip gidiyor olmam, onun için bir anlam ifade etmiyor muydu acaba? Bu denli boş bakışları içimi acıtsa da derin bir nefes alıp temiz havayı içime çektiğim an anneme acımaya başladım. Babamın verdiği kararlara karşı gelme, yorum yapma hakkı olmayan annem; diline olduğu gibi duygularına da kilit vurmuş, hayata küsmüştü anlaşılan.

Gözlerim bu defa babamı arıyordu; ama babam kapının önünde değildi. Nerede acaba diye etrafıma bakınırken onun hala misafir odasında olduğunu fark ettim. Camın önündeki divanda sigarasını derin derin çekerek içerken, diğer elindeki tespihi de hızlı hızlı çeviriyordu. O an bana bakıyor olsa da hemen kafasını çevirip dışarıyı seyretmeye başladı. Sanki hiçbir şey umurunda değildi ve sıradan bir gün yaşıyor gibiydi. Sadece benim değil evdeki herkesin kaderini çizen kendi değilmişçesine masumca oturuyordu köşesinde. Ev o kadar sessizdi ki tespihten çıkan sesleri duyabiliyordum, hatta tık tık seslerinin melodisi ile kendimi sorgulamaya bile başlamıştım.

"Acaba ben bu evlilik işini çok mu abartıyorum? Şimdi evlenmek, bu evden ayrılıyor olmak çok sıradan bir şey mi?" diye düşünürken kafamı hızla kaldırıp tekrar babama baktım.

"Hayır, hayır yanılmıyorum ben yeni bir hayata başlıyorum, bundan sonraki hayatımı, daha yarım saat önce tanıştığım bu insanlarla geçirmek zorundayım ve üstelik hayat arkadaşım diye seçilen kişiyi hiç görmedim, adının Abdullah olmasından başka ona dair hiçbir şey bilmiyorum. Sıradan bir gün değildi bu. Babamın bir şeyler yapması gerekir. Böyle bir hayatı babam bana uygun görmüş, ben de sadece onun istediği bir hayatı yaşamaya mecbur bırakılmıştım. Yanıma gelmeli, beni kucaklamalı bana 'kızım' demese bile en azından yolun açık olsun Zeynep demeli.

Şu an içimi acıtan, boynumu büken şey kırgınlığım mı kızgınlığım mı bilemiyorum, aslında şu an hiçbir şey bilmiyordum. Ne yapmam ya da ne yapmamam gerektiğini de... Mesela komşu kızları baba evinden çıkarken anne ve babalarının ellerini öpmüş, onlarla helalleşmişti. Ben de mi öpmeliyim şimdi diye kararsızlığım ile boğuşurken Miyase Hanım'ın ince ses tonu ile yine kendime gelsem de dediklerini anlamamıştım. Neler söylendiğini anlamamış olmanın şaşkınlığıyla etrafa bakınırken Miyase Hanım biraz sinirli bir ses tonuyla:

-Kızım, ne bu dalgınlık, hadi artık öpeceksen öp babanın elini gidelim evimize. Bu gidişle akşama kadar çıkamayacağız bu evden!

Ne yapmam gerektiğini öğrenmiş olmanın verdiği rahatlıkla babamın yanına gittim. Tespih çeviren eline sarılıp başıma götürürken biraz çekinerek de olsa yüzüne baksam da göz göze geldiğim an sebepsiz bir korku ile gözlerimi kaçırdım. Hızla anneme doğru yürürken, babamın gür ses tonu ile olduğum yerde öylece kaldım.

"Zeynep, bundan sonra senin evin orası, ne olursa olsun o evde yaşayacaksın ve bu eve geri dönmeyeceksin! Miyase kadına ana, Kazım Ağa'ya baba diyeceksin, saygıda kusur etmeyecek, onlar ne derse yapacak ve bizi mahcup etmeyeceksin anlaşıldı mı?" diye sorduğu an korkudan olsa gerek hemen "Tamam" dercesine başımı salladım ve annemin yanına gittim.

Annemin nasırlı, cılız ellerini öperken dile getiremediği duygularının vücuduna yansıdığını fark ettim. Annem tir tir titriyordu ve elleri de buz gibiydi. Beni sevdiğini ve bu evden gidiyor olmama üzüldüğünü hissettirmişti bu soğuk eller bana. Sevildiğimi hissetmek beni mutlu ettiği için sanırım kaçamak bir bakışla gözlerine baktım. Annemin yüzünü ilk defa bu kadar dikkatli seyrederken nefesinin sıcaklığını boynumda duymaya başladım. Beni sımsıkı kucaklayıp kulağıma doğru eğildi, yumuşak bir ses tonuna yansıyan sevgi ve kaderine duyduğu öfke ile:

"Bizler kaderimizi kendimiz çizemeyiz ve değiştiremeyiz. Her ne olursa olsun kaderimize razı olmak zorundayız. Güzel kızım, benim hakkım sana ak sütüm gibi helal olsun! diye fısıldadı. Annemden ilk defa bu kadar güzel ve duygu yüklü sözler duyduğum için bir çocuk gibi sevinmeye başladım. Fakat o da neydi annemin gözlerinde yaş vardı, annem ağlıyordu sessiz sessiz. İlk defa görüyordum onu ağlarken, ağlama annem diye tekrar sarılmak istediğimde, O gözyaşlarını elinin tersiyle hemen silip babama şöyle bir baktı. Korkmuştu anlaşılan ve kendini bir adım geri çekip benden uzaklaştı.

Annem, ablamın ardından da gözyaşı döktü mü acaba diye düşünmüş olsam da cevabı çok açıktı aslında: Ne zahmetlerle ne umutlarla doğurduğu, büyüttüğü kızlarından minicik yaşlarındayken koparılmak hiçbir anne için kolay değildir. Daha on dört, on beşindeki yavrularına doyamadan onlardan ayrılmak, çocukluklarını baba evinden yolcu etmek ve daha da önemlisi kendi yaşadığı sıkıntıların aynısı kızlarının da yaşayacağını düşünmek annemi o gün de üzmüştür bugün de...

İki abimin elini oldukça soğuk ve duygusuz bir şekilde öptüm, ablamla biraz önce vedalaştığımı düşündüğüm için iki minik kuzuma yönelip onları sıkıca kucakladım ve oldukça kısa bir vedanın ardından başım önde öylece kaldığımda, Miyase Hanım koluma girdi. Kapiya doğru yöneldik ve ağır adımlarla evden sessizce çıktık. İçimden bir ses anneme bir kez daha bakmamı söylediği için durdum ve arkamı tam dönecektim ki Miyasa Hanım müsaade etmedi kolumu çekistirerek adımlarını hızlandırdı. Kapı önünde bizi bekleyen siyah bir arabaya koşar adımlarla bindik.

Arabaya biner binmez hemen kafamı çevirip evime doğru şöyle bir baktığımda annemin, ablamın ve iki küçük kardeşimin pencere olduklarını gördüm. Tam el sallayacağım da Kazım Ağa şoförün yanına oturdu ve araba yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Ben ise hala evime, anneme, kardeşlerime gözümü ayırmadan bakıyordum. Bu ev şimdi bana yabancı mı oluyordu yani diye düşünürken daha önce hiç tatmadığım bir duygu içindeydim. "Ne kadar da zormuş gözü yaşlı bir anneyi arkada bırakmak!"diye düşünürken Miyase Hanım, dirseği ile göğsüme doğru sertçe vurdu. O an ne demek istediğini anlamış gibi hemen döndüm:

"Önüne bak kızım, gözün arkada kalacak, yeni evine alışamayacak, mutlu olamayacaksın böyle yaparsan." dedi ve derin bir nefes alıp kaşlarını biraz da çatarak sözlerine devam etti.

"Hepimiz gelin olduk; ama hiçbirimiz dönüp arkamıza böyle uzun uzun bakmadık. Güle oynaya gitmediysek de yüzümüzü de senin gibi ekşitmedik. Bu asık suratınla Abdullah yüzüne bile bakmaz haberin olsun." dedi. Daha sonrasına kendi kendine söylenmeye başladı. Dediklerini tam olarak anlamasam da bana kızdığı belliydi.

Miyase Hanım ne kadar da gergin ve sinirli görünüyordu, bakışları nedense korkutmuştu beni. Sanki birkaç saat önce bana 'Kızım 'diye hitap eden o değildi. Sevgi, şefkat dolu, güler yüzlü kadın gitmiş yerini sert bakışlı aksi bir kadın almıştı.

*Zeynep, annesinin son dokunuşu ve sözlerinden derinden etkilendiği için baba evinden ayrılırken gerçekten gözü arkada mı kalmıştı?

**Bir bilinmezliğe doğru yavaş yavaş yol alan araba, bizim Zeynep'i nasıl bir hayata götürüyor?

***Keyifli okumalar altıncı bölümde görüşmek üzere oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen yorum ve oylarınızı waatpat üzerinden de yapmayı unutmayın...



SESSİZLİKTE KAYBOLAN SEVGİLER (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin