6. BÖLÜM

339 93 32
                                    

"Sessizlikte Kaybolan Sevgiler" içinizi acıtırken bile umudunuzu yitirmemeniz umuduyla kaleme almaya başladığım hikayem, sizler sayesinde bana umut oldu.

Waatpad'den yorum yapmayı, oy kullanmayı bilmeyen arkadaşlar telefonlarıyla, mesajlarıyla her bölümden sonra beğenilerini dile getirdikleri için teşekkür ederim....

Kendi sosyal medya hesaplarında hikayemi paylaşıp daha geniş kitlelere ulaşmamı sağlayan arkadaşlarıma da ayrıca teşekkür eder keyifli okumalar dilerim....

Araba, bizim köyden çıkıp başka bir köy yoluna girmişti, bozuk, toprak yollarda ilerlemek oldukça zor olduğu için bir sağa bir sola sallanıyorduk. Bu istemsiz hareketlerden dolayı mı yola çıktığımızdan beri kimse konuşmadığı için söylenenleri dinlemek zorunda olmadığımdan mı bilmiyorum ama oldukça rahat hissediyordum kendimi. Hatta sağa sola yalpalanıp durmaktan keyif bile almaya başlamıştım. Hele yokuşlardan aşağı hızla inerken içimde bir şeyler kıpır kıpır olduğu anda kimseye fark ettirmeden de gülüyordum.

İkinci köye gelmemize rağmen hala aynı yerde gibiydim; çünkü bizim köye çok benziyordu buralar. Girişte ormanlık bir alan, ardında duvarlarının yarısı yıkılmış büyük bir mezarlık, mezarlık karşısında suyu oldukça cılız akan bir çeşme,az ileride bir cami, onun karşısında sarı rengi biraz solmuş eski küçük bir okul ve ortalıkta pek görünmeyen kadınlara rağmen kahvede çay içen erkekler ile kapı önünde oynayan çocuklar...

Bu köylerdeki mekanlar ve yaşamlar bizim köye benzediğine göre insanlar farklı yerde  olsa da aynı hayatı yaşıyor diye düşünürken arabadaki sessizliği yeni bir köye girerken Miyase Hanım bozdu:

"Yollar da beni bayağı bi sarstı, valla içim dışıma çıktı . Şu çeşmede durun hele de bi elimi yüzümü yıkayayım."

Miyase Hanım ve Kazım Ağa araba durduğunda hızla aşağı inip ellerini yıkarken bir şeyler konuşmaya başladı. Öylesine sessiz konuşuyorlardı ki kapı açık olmasına rağmen hiçbir şey duyamıyordum. Kazım Ağanın bir şeylerden tedirgin olduğu ve bu yüzden Miyase Hanım'a kızdığı belliydi; fakat Miyase Hanım, arabaya eğilerek bana göz ucuyla baktıktan sonra bir şey olmaz dercesine gülümseyip kocasını teselli ederek arabaya bindi.

Benim hakkımda konuştuklarından emindim, yaşamıma dair yine planlar yapılıyor ve bana hiçbir şey söylenmiyor. Ne kadar da zor bir durum, insanın hiç tanımadığı kişilerle yola çıkması, nereye gittiğini, nelerle karşılaşacağını bilmemesi ve üstelik kaderine dair kendine söz hakkı verilmemesi... Benim kaderimi çizenler, benden bir şeyler saklıyor ve beni bir bilinmezliğe sürüklüyorlar diye düşünürken yine korkmaya başladım. Korkularımı yenmek, üzüntülerimi unutmak için her zaman hayal kuran ben, şu an onu bile beceremiyordum. Bu gelinliği giyince, bu arabaya binince bir anda büyüdüm mü acaba? Yoksa çocukluğumla birlikte hayallerimi de mi köyümde bırakıp çıkmıştım,

Arabanın beşik gibi hafif hafif sallanmasına yaşamıma ve umutlarıma dair pes etmişliğimin ağırlığı eklenince uykum gelmiş ve göz kapaklarıma artık söz geçiremez olmuştum. Sessizlikte kaybolmak, uyumak ve bir daha uyanmamak düşüncesi ile gözlerimi kapattım. Birkaç dakikalık uykunun ardından gözlerimi hafifçe aralayıp etrafıma baktığımda yeni bir köye girdiğimizi fark ettim. Değişen hiçbir şey yok diye tekrar gözlerimi kapatacaktım ki yanımda oturan Miyase Hanım hareketlenmeye başladı. Omuzlarına indirdiği başörtüyü, arabanın aynasına bakarak saçlarını kapatacak şekilde bağladı, elindeki bilezikleri herkesin görebileceği şekilde kollarını sıvadıktan sonra bana döndü. Gözlerini hafifçe kıstı, beğenmez bir tavırla dudak bükerek:

SESSİZLİKTE KAYBOLAN SEVGİLER (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin