SESSİZLİKTE KAYBOLAN SEVGİLER
Abdullah, üniversite okuyabilmek için annesinin kurduğu oyunda rol almak zorunda kalıyor. Bir yanda hayalleri diğer yanda ailesi.. İkisinden de vazgeçmek imkansız...
Zeynep henüz on dört yaşında, babasının aldığı bi...
Oyun bitiyordu sanırım. Davullar susmuş, halay çekenler birer birer gitmiş, ortalıkta koşturup duran çocuklar kaybolmuş ve en önemlisi gülen yüzlerin yerini boş bakışlar, suskun insanlar almıştı. Bahçede kalan on, on beş kişi de sırayla önce Kazım Ağa'ya sonra Miyase Hanım'a hayırlı olsun diyor ve yavaş yavaş avludan ayrılıyordu.
Oyun bitiyor, düğün son buluyor; ama maalesef ki hayat benim için yeni başlıyor diye düşünmeye başladığım an gözlerim kapıdan uzaklaştı ve istemeyerek de olsa başım öne eğildi. Tüm misafirler gittikten sonra ne olacak diye düşünüyor olsam da burada biraz önce gülen, eğlenen, oynayan insanları yeniden görmek, o anı bir daha yaşamak istiyordum. Ben belki hiç çocuk olmamıştım; ama ben ilk defa gelin olmuştum ve gelin olunca çevremde bir sürü mutlu insan görmüş, belki de onlar mutlu diye mutlu olmuştum. Hüzünlerim ile düşüncelerim beni esir etmişken tanımadığım bir kadına ait tatlı bir ses ile kendime geldim. Meraklanmış olsam başımı yavaşça kaldırıp sesin geldiği yöne döndüm. Simsiyah saçları omuzlarına kadar uzanan ve kucağında iki üç yaşlarında bir kız çocuğu olan güzel bir kadın Abdullah'a selam verdi.
Abdullah selamı bile almadan hızla kalkıp masanın önüne geçti. Ceketinin önünü ilikler iliklemez, önce bu güzel kadının yanında duran orta yaşlı adamın elini öpmek istedi; ama adam elini öptürmek yerine onu sımsıcak bir sevgiyle kucakladı. Daha sonra o güzel kadına yöneldi, onun da elini öpmek istediyse de kadın sadece tokalaştı ve hayırlı olsun dedi. O güzel kadın, sevgi dolu gözlerle şimdi bana bakıyordu. O an ne yapacağımı bilemesem de ayağa kalkmaya yeltendiğim anda oldukça yumuşak bir ses tonuyla:
" Hayırlı olsun, küçük hanım." dedi.
'Küçük hanım' ne kadar da güzel bir hitap, yüzüm kapalı olmasına rağmen yaşımı nereden anladı acaba diye düşünerek ayağa kalktım; ama ne yapacağımı, daha doğrusu ne yapmam gerektiğini yine bilmiyordum. Cevap vermeli, ellerini öpmeli miyim yoksa susmalı, hiç kımıldamamalı mıyım? Ya ben niye hiçbir şey bilmiyorum, bize erkeklerin yanında susmayı öğretmişlerdi; ama bu kadın rahatlıkla konuşabiliyor, gülümseyebiliyordu. Olsun ben yine bildiğimi yapayım diye olduğum yerde öylece kaldım. Başım önde, ellerimi ise karnımın üzerinde birbirine kenetleyerek öylece durdum, sessizce ve hareketsizce...
O güzel kadın, kucağındaki çocukla bir süre ilgilendikten sonra Abdullah' a seslendi:
"Abdullah, bizi küçük hanım ile tanıştırmayacak mısın?" derken biraz sitemli olsa da o kadar yumuşak bir ses tonu ve bir o kadar da güzel telaffuzu vardı ki ister istemez " Bizim köyün insanlarına hiç benzemiyor konuşması!" diye düşünürken Abdullah yanıma geldi hızlıca:
"Özür dilerim öğretmenim, sizi burada göreceğimi hiç düşünmedim, bir an karşımda Salih öğretmenimle sizi görünce çok şaşırdım. Öncelikli olarak beni çok mutlu ettiğinizi belirtmek isterim. Zeynep'i tanıtmaya gerek yok, siz zaten her şeyi başından beri biliyorsunuz." dedi ve başını eğdi.
Öğretmenleriyle konuşurken o kadar heyecanlıydı ki Abdullah, sesi titrerken bile gözleri ışıl ışıldı. Kocamı belki de ilk defa bu kadar mutlu görüyordum , demek ki öğretmenlerini çok seviyor ve onlara büyük saygı duyuyor diye düşünürken tanıtmaya gerek yok siz zaten başından beri biliyorsunuz sözleri ise onlara ne kadar güvendiğini, onlarla dertleştiğini gösteriyordu. O, son sözlerini söylerken başını öne eğmesinden pişmanlığını ve üzüntüsünü de anlamıştım. Başından beri bildikleri şey ne acaba diye düşünmeye bile gerek yok aslında, o da benim gibi istemiyordu bu evliliği. Yaşamıma ve geleceğime dair benim söz hakkım yok derken hiç düşünmemiştim erkeklerin de söz hakkı olmayacağını. Demek ki Abdullah'ın hayatına, geleceğine dair planları da büyükler yapmıştı. Geleceğimi birleştireceğim kişi ile aynı kaderi yaşıyor olmak gerçekten çok acı. Abdullah benim sadece eşim değil kader arkadaşımmış aslında.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bahar ve Salih öğretmen bu köy okulunda tanışmış, iş arkadaşlıklarına memleketlerine gittikleri bir yaz tatilinde evlenerek son vermişlerdi. Buraya atanan ve genellikle de genç olan öğretmenler en fazla iki sene kalır, sonrasında başka yerlere giderdi. Oysa Bahar ve Salih öğretmen on yılı aşkın süredir bu köyde öğretmenlik yapıyorlardı. Burada yaşamayı sevdiklerinden mi bilinmez, tayin bile istememişlerdi bu zamana kadar.
Bahar öğretmen, geldiği ilk yıl hem bu köyde daha önce hiç bayan öğretmen çalışmadığından, hem de giyimi , konuşması ve insanlarla ve özellikle de erkeklerle rahatça konuşmasından, tokalaşmasından dolayı köylüler tarafından oldukça yadırganmıştı. Bahar öğretmen her şeyin farkında olsa da bu durumu pek önemsememiş ve ne giyiminde ne konuşmasında bir değişiklik yapmıştı. Zamanla köylüler de hem Salih öğretmene hem de Bahar öğretmene alışmış ve kendilerinden biri gibi kabul etmişlerdi. Hatta genci yaşlısı köydeki herkes onlara saygı duyar, onlara akıl danışırdı.
Abdullah da öğretmenlerini çok sevdiğinden mi yoksa anne ve babasının öğretmenlerin sözünü dinleyeceğinden mi bilinmez; sıkıntısını onlarla paylaşmış ve kabullenemediği evlenme olayında onlardan yardım istemişti. Evlilik olayını özellikle annesi istediği için tüm iş Bahar öğretmene düşmüştü.
Bahar öğretmen, defalarca Miyase Hanım ile konuşmasına rağmen sözünü dinletememiş hatta buraya en son gelişinde Miyase Hanım tarafından azarlanmış ve haddini bilmesi konusunda uyarılmıştı. Yaşadığı bu olaya çok üzüldüğü için bu eve bir daha gelmeme kararı almıştı. Abdullah' a yardım edemediği için mi yoksa annesinin sözlerine kırıldığı için mi bilinmez, bir daha o evden hiç kimse ile konuşmamış, görüşmemişti. Fakat Abdullah'ı çok sevdiği için yine dayanamamış ve düğünün sonuna da olsa gitmiş hem ailesine hem de Abdullah'a hayırlı olsun demek istemişti.
Abdullah, öğretmenlerini karşısında görünce oldukça sevinmiş olsa da yaşadığı şu durumdan utanmıştı. Özellikle Bahar Öğretmenin
"Bizim oralarda Zeynep'in yaşındakiler çocuk sayılır. O yaştaki cocuk gezip dolaşır, oyun oynar. Zaten çocuk sayılabilecek yaştaki biri ile evlenmek çok ayıp, sana yakışmaz." demesi hala kulaklarında olduğu için özellikle Bahar öğretmenden çok utanmış, bir süre yüzüne bakamamıştı. Hatta Zeynep'e "Küçük hanım " diye hitap etmesi canını da sıktığı için "Siz başından beri biliyorsunuz!" diye cevap vermişti.
Öğretmenleri Abdullah ile bir süre konuştuktan sonra mutluluk dilediler. Bahar öğretmenin kucağındaki çocuğu Salih öğretmen aldı ve tam arkalarını dönmüş giderlerken Bahar Öğretmen tekrar yanımıza geldi ve gülümseyerek o yumuşak ses tonuyla :
"Abdullah el öpmeye en yakın zamanda bize de gelmeyi unutmayın. Hem küçük hanımın yüzünü görür tanışırız hem de yarım kalan hayallerin hayata geçirmek için plan yaparız." dedi.
Hadi bakalım Zeynep şimdi de karşına yarım kalan hayaller çıktı. Kısacık bir güne ne kadar çok olay, ne kadar çok duygu sığdırdığımı düşündüğüm an da yorulduğumu ve günün bitmesini istedim. Yarının veya yarınlarının bana ne getireceğini bilmeden kafamı eğdim, ne yapmam gerektiği konusunda bir emir beklemeye başladım masanın önünde.
Keyifli okumalar diliyor, dokuzuncu bölümde görüşmek üzere oy ve yorumlarınız bekliyorum..