Büyülenmişti. Kocaman bir opera salonunda gibi hissediyordu kendini. Zihnini boşaltıyordu, birkaç dakikalığına seyahat ediyordu kendine. Keşfediyordu kendini. Zihninin, kalbinin en uçlarına gidiyordu. Zihnin ve kalbinin derinliklerine yazdığı, unutulmuş olan şarkı sözlerini, şiirleri anımsıyordu. Şarkı bitti ve gözlerini açtı, ufak bir tebessümle sanki hala şarkı devam ediyormuş gibi tavana bakmaya devam etti. Ölümü düşünmek istedi, düşünmedi. Mozart çalmaya başladı, Lacrimosa. Tüylerini ürpertiyordu. Büyüleniyordu. Bir şeyler yazmak istiyordu ama ne yazacağını bulamıyordu çünkü bu melodiler onu oradan oraya savuruyordu. Ne yazacağını, yazması gerektiğini bir türlü kestiremiyordu. Gözlerini kapadı, açtı. Ayağa kalkıp gözlüklerini takıp, bilgisayarın başına geçti ve üzerinde çalıştığı kitap için bir şeyler yazmaya başladı. Aklına geleni yazıyordu bu yüzden de kitabın başı ve sonu hariç, film gibi ortadaki sahneler belliydi yalnızca.
Şarkı değiştikçe zihnindeki düşünceler daha karışık bir biçim alıyordu. Şimdi ise kendini bambaşka bir dünyada bulmuştu. Bilgisayarı kapadı ardından da şarkıyı. Yatağa geçti uyumaya bıraktı kendini, zihninde devam eden melodinin eşliğinde.
Sabah olduğunda, mükemmel manzaranın eşliğinde kahvesini içmeye başladı. İstanbul'un o pis havasını, İstanbul'un havası kadar pis olan ciğerlerine çekti. Kendi kendine güldüğü zamanlar olurdu, gülerken birden bire de ağladığı. Deli miydi? Hiç şüphesiz ve raporsuz. O harika bir evin duvarına bakan İstanbul manzarasının eşliğinde kahvesini bitirdi. Bazen dakikalarca aynanın karşısında kendine bakakaldığı olurdu. Deli değil demedik zaten hiçbirimiz.
Henüz saat erkendi. Beklediği arkadaşının gelmesine saatler vardı. Çantasından defterini ve kalemini çıkardı. Bir sokağa girdi, kaldırıma oturdu. Gizemli biri gibi gözüksede dışadönüktü. Birkaç dakika sohbet etmeye kalksanız her şeyini anlatıverirdi. Ah bir de her selam verenle oturup saatlerce sohbet etme huyu vardır. Her neyse.
Gezi parkına doğru ilerlemeye başladı, orada buluşacaktı arkadaşıyla. Sevdiği birini görünce gülmemek için kendini zor tutardı, tutmazdı aslında gülerdi. Böyle anlamsız huyları vardı. Kendini gerçekçi olarak görürdü ama bazen hayalperest miyim diye kendine sorduğu olurdu. Nedenini bilemiyorum, biliyorum da açıklayamadım şu an.
Kitap için karaladığı birkaç şey elindeydi. Oturdular çimenlere ve elindekileri yere bıraktı. Yeni tanışmışlardı. Akşamüstüydü. Yalnızca kitap için birkaç saat konuşacaklardı. Niye sırf bir kitap için yeni tanıştığı bir insana birkaç saatini ayıracağını tahmin etmek zor değildi elbette, yakışıklı biriydi. Her ne kadar kendisini aşka kapatmış olduğu yalanını kendisine sırf aşık olmadığı için söylesede ondan hoşlandığı için şu an da buradaydı.
"Deniz, nerede yazdığın şeyler?"
"İşte burada...Birkaç şey yalnızca. Gerisi bilgisayarımda."
Eline aldı defteri ve tam açıp okuyacaktı ki Deniz, çantasındaki kalemi ararken Cemal Süreya'nın kitabını çıkardı. Gözü kitaba çarptı Özgür'ün. Aslında kitaba değil de kitabın arasına sıkıştırılmış olan kağıtlara.
"Bunlara bakabilir miyim?" diye sordu. Deniz hayır demek istiyordu içten içe ama önemsizdi. Yazdığı şeyleri zaten kitabın bir köşesine sıkıştırmayı düşünüyordu. Kafasını salladı. Özgür, kağıtları karıştırırken o da çantasındaki kalemi aramaya devam ediyordu fakat gözü o kağıtlardaydı.
"Çok güzeller, bunları sana kim söyledi?"
"Hiç kimse. Ah, onların hepsi kitap için karaladığım şeyler yalnızca."
Birden hadi ama der gibi kaşını kaldırdı Özgür, gülümseyerek bakıyordu ona. Birkaç saniye sessiz kaldı. Bu sessizlikten rahatsız olmuştu ki, devam etti Özgür konuşmaya.
"Bunları nasıl yazıyorsun?"
"Çok basit. Aklıma geliyorlar, elime bir kalem alıyorum ve yazmaya başlıyorum."
"Öylece mi aklına geliyorlar?"
"İyi hissettiren bir şarkıyla oluyor elbette"
"Bunları eğer biri sana söylemediyse bunlar senin duymak istediklerin değil mi? Buradaki kadın sensin."
Belki de yıllardır beklediği iki cümle tam olarak buydu. Kafasını kaldırdı ve ona baktı. Şimdi aşık olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daldan Dala
ChickLitKafamda dönen milyonlarca kelimeyi, toparlayıp cümleler haline getirmeye çalışırken, dökülen şeyleri sizlerle paylaşmak istediğim için burada bulunmaktayım. Hayattaki en önemli, değerli ve geri dönüşü olmayan tek şey zaman. Kaybettiğiniz süre size b...