Önüme bir yığın fotoğrafı yayıp konuşmaya başladı.
"Bunlar üzerinde çalışmayı düşündüğüm konular."
Resimleri eliyle eşeleyerek daha net görünmelerini sağlıyordu.Açık konuşmak gerekirse gerçekten harika resimleri.
"Eğer bir kaç ajansla görüşebilirsek işimiz daha da kolaylaşır.Mutlaka içlerinden biri fotoğrafları beğenecektir ve bize daha fazla olanak sağlayacaktır."
Hem resimlere bakıp hem de kafamı sallıyordum. Hiçbir
şey anlamadışı düşünmemesi için konuşmaya karar verdim."Haklısın,evet ama benim buradaki görevim ne?"
"Senin görevin benim ilham kaynağım olmak,yani tabi istersen."
Verdiği cevap biraz olsun şaşırtmıştı.İlham perisi olmak ve ben.Cevabına şaşırdıgımı belirterek konuşmaya devam ettim.
"Eymen,alınma ama ben bir Victoria Secret meleği değilim.Sana nasıl ilham vermemi bekliyorsun?
Başını öne eğerek güldü.
"Aslında bakarsan benim bir mankene ihtiyacım yok.Bana ilham verecek şey gerçek olmalı,onlar gibi hayatlarını sahnelerde,stüdyolarda geçmiş sahte şeyler olmamalı.Bu da benim serseri stilim."
Elimde olmadan tıpkı onun gibi başımı eğerek gülümsedim.Galiba bir ortak noktamız vardı,o da buydu.Kafamı eğdiğimde fotoğrafların arasında bir bebek resmi gördüm.Ne olduğunu anlamak için elime aldığımda kahkaha atmaya başladım.Fotoğraftaki bebeğin Eymen olduğu anlaşılıyordu.Aynı bakışlar,aynı duruş.Asıl komik olan da bir eli burnunda bir eli ağzında olmasıydı.Hem kahkahalarla gülüyordum hem de konuşmaya çalışıyordum.
"Evet gerçekten çok serseri bir stilin var.Neyle besliyorlardı seni,bizon sütüyle falan mı?"
Ben kahkahalarla gülerken Eymen elimden fotoğrafı çekip aldı.
"Ya bu buraya nasıl gelmiş"
"İyiki de gelmiş."
Yüzünün kızardığı belli oluyordu.Çocuğu daha fazla utandırmamak için gülmemeye çalıştım.Dudaklarımı içeri doğru büzüp kendimi sıktım.Eymen de o sırada yüzünü sıvazlıyordu.Utandığı her halinden belliydi.Ama bir yandan da gülüyordu.
"Bakıyorum sen de gülüyorsun,kabul et komikti."
"Evet biraz.Zaten bu fotoğrafı ne zaman görsem gülümserim.Ama bir şeyden emin ol artık sümüklü bir çocuk değilim."
"Umarım."
Ben gülmeye devam ederken o da ayaklanmış mutfağa doğru gidiyordu.
"Ne yapacaksın mutfakta,yardım gerekli mi?"
"Gerek yok,kendim halledebilirim.Yani sanırım."
"Sanırım? Anlaşıldı,söyle ne yapacaksın halledeyim."
"Bak sen!"
dedi gülerek.Bir anda gelen özgüvenle 'tabi oğlum, ne sandın' bakışı attım.Ayağa kalktım ve mutfağa gittim.
"Evet,söyle bakalım ne yapıyoruz."
"Kahve."
"Kahve mi? Hah,çantada keklik."
dedim gülerek.Tam ağzını açacakken ben önce davranıp söze devam ettim.
"Madem bilmiyorsun öğretelim,ilk önce suyu ısıtıyoruz sonra-"
"Dur bakalım.O türden kahveyi kastetmedim.Türk kahvesi yapacağız.Hani şu cezvede yapılan"
Öylece yüzüne bakmışım.Resmen bana kapak atmıştı.Ah şu gereksiz yerde gelen gereksiz özgüvenler.Zaten hep sonları kötü bitmiştir.Neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANIN KALBİ
General FictionNefret ettiğim bir şey daha varsa o da insanların kendinizi kötü hissetiğinizi bildikleri halde neşeyle hatrınızı sorup "iyiyim" demenizi beklemeleridir. -SLYVİA PLATH.