Bu blogu açarken yazmayı tasarladıklarım özyaşam hikayemi mizahla anlatmaktı. Örnek aldığım emsaller de Pucca, Bridgette Jones'un günlüğü, Sex and the City gibiydi. Sekizinci yazıma başladığım şu dakika fark ettim ki bende öyle bir şeyler yazma potansiyeli yok. Yani ben düzenli ve sıradan yaşıyorum. Yanıma hem arkadaş hem de sevgili adayı olarak bile çok az insanı yaklaştırıyorum. Ayrıca benim için mahremiyet önemli, öyle herşeyimi ulu orta anlatamam, bu zaten karşı tarafa da ayıp olmaz mı? Ben kendimi kim ve ne zannetmişim ki özyaşam hikayemi dolu dolu anlatabileceğim sandım. Ah benim hayalperest, her okuduğunun içine girip orada yaşayan ruhum. Şimdi anladık ki biz yanılmışız. Artık ne yazacağımı tam olarak bilemiyorum. Eğer okuyan olursa keyif alır mı, abone olur mu, çok okunan olur mu? Hiç zannettmiyorum. Ama devam etmeye kararlıyım, bakalım yazı beni nereye götürecek.
Çok sıkıldım. Yüzmek neyse de yoga yapamamak bana hiç iyi gelmiyor. Son bir haftadır sürekli halsizim, sabahları çok zor uyanıyorum, ayağa hızla kalkarsam başım dönüyor. Bu semptonlar bana hiç yabancı gelmiyor. Yogayla tanışmadan önce günlerim hep böyle geçiyordu. Hatta o dönem Bodrum'a bir proje için gitmiştim. Oda arkadaşım aile hekimiydi. Kadınla epey vakit geçirmiştik. Son gün bana adını şimdi unuttuğum bir test yaptırmamı önermişti. Ona göre benim beynime demir az gidiyormuş. Testi yaptıramadım, çünkü kan testi gibi bir şey değildi. Yogayla bütün belirtiler ortadan kalkınca unutup gitmiştim.
Deli deli esen rüzgar yüzünden yürüyüşlere de ara verdim. Her yürüyüş sonrasında üç dört saat kendime gelemiyordum. . Ruhum da o iyimser, cıvıl cıvıl modundan depresyona doğru ilerlemeye başladı. Anlayacağın bedenim ve ruhum yoga yoga diye inliyor...
Hadi konuyu değiştireyim...Geçen gün Altınova'da salaş bir balıkçıya gittik. Yemek yediğimiz yer deniz kıyısında şamandıraların üzerine kurulmuş bir barınaktı. Herşey çok lezzetli ve sadeydi. Huzurlu ve güzel bir akşamdı. İnsanlar burayı keşfedip lüks bir restorana dönüşmeden gitmeniz tavsiye ederim. İsmi Tesadüf Balık Evi. İşte size bir kaç resim:
Günlerim genelde klimanın altında internette gezinerek , kitap okuyarak ve ziyarete gelen arkadaşlarımla sohbet ederek geçiyor. Geçenlerde internette dolanırken ilişkiler, güzellik, kişisel gelişimle ilgili bir siteye denk geldim. Farklı buldum çünkü verdikleri tavsiyeler bireyi hep kendisine yöneltiyordu. Eeğer hayatınızdan memnun değilseniz "Ne yapın ne edin ama enerjinizi değiştirin." cümlesi bana çok manidar geldi. Etrafta bir sürü enerjü tüccarı var: çakralarınızı açıyorlar, mucizeler gerçekleştiriyorlar, size istediğiniz hayatı vaad ediyorlar. Tek yapmanız gereken biraz para ödeyip programlarına katılmak. Sonra ne mi oluyor? Benim gözlelediğim; insanlar nasıl içki bağımlısı oluyorlarsa bu programların da bağımlısı oluyorlar. Yoga kampı, enerji kampı, osho kampı vs kapı kapı dolaşıp bir ton paralar harcıyorlar. Tabi ki burada belirli bir sosyal çevre de ediniyorlar zamanla. Böylece bir nevi destek grubu kurulmuş oluyor. Ne mi değişiyor? Bence hiçbir şey...Çünkü farkındalık para vererek, pohpohlanarak kazanılmıyor. Farkındalık acıyla yüzleşmeyi göze aldığın zaman geliyor. Acıyla yüzleşmekten bahsediyorum, acıyı kader bilip içkine meze yapmaktan değil.
Neyse Giordana Toccaceli 'nin (sitesinde gezindiğim kadının adı) 12 günlük detoks programına kayıt oldum. Bana ilk başta beş günlük bir yemek listesi gönderdi. Listedeki yiyeceklerin çoğunu bulamadım, kendimi biliyorum bulsaydım da o iradeyi gösteremezdim. Sonuçta detoks yalan oldu. Detoksun dışında kişisel gelişim, ilişkilerle ilgili de yazılar göndermeye başladı. Dünkü yazısında sorduğu 4 soru çok anlamlıydı:
1)Kendi hayatınızda, ilişkilerinizde, içsel dünyanızda tekrar ettiğiniz kalıplar neler?
Hani deriz ya "Karşıma hep aynı türden insanlar çıkıyor, hep aynı şeyi yaşıyorum." ,işte sorulan bu. Neleri sevsende sevmesende otomatik pilota bağladın hayatında?
2) Neden deneyimlediğin bu kalıpların oluşmasına meydan verecek şekilde yaşıyorsun?
Kader diyor çoğu insan. Bence bildiğin acı bilmediğin deneyimden iyidir mantığı. Bilmediğin bir alana geçmek için yalnızlığı, bildiğini tamamen terk etmeyi göze alman gerekir.
3)Neden tekrar etmeye devam ediyorsun?
Rahat geliyor, bilmediğinden korkuyor insan. Nasıl yapılır tersi onu da bilemiyorum.
4) Bu kalıplar sana ne yarar sağlıyor? Ve sonuçta hayatında neye mal oluyor?
Sürekli bir hayal dünyasında yaşamak desem kendime bir parça hasızlık etmiş olur muyum? Şu anda bilemiyorum. Belki geçmiş için evet, ama şu anda pek bir hükmü kalmamış gibi bu cevabın. Bu kalıplar bana sadece atalet sağlıyor.
Gio'nun önerdiği diyet listesiyle 60 kilo hayalime yine ulaşamadım ama bu sorular belki zamanla yerini bulur.
Beni hep şaşırt tamam mı Murakami? Hard-Boiled Wonderland and the End of the World (Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu) bir bilim kurgu. Birbirinden bağımsız ama sonunda birleşecekleri hissedilen iki kurgu parallel ilerliyor. Bir yandan sağ ve sol beyin yapılarının farklılığından yola çıkılarak kurulmuş bir araştırma; diğer yanda gölgesini kaybetmiş bir eski rüyaların okuyucusu (dreeamreader)Anlatıcı olan ana karakterlerin soğukkanlı ve mütevazı uslupları bana çok tanıdık geldi. Ben de yazar olsam baş karakter ben olurdum. İşte size kitaptan bir kaç alıntı:
" two people can sleep in the same bed and still be alone when they close their eyes."
"İki insan aynı yatakta uyuyabilirler ve gözlerini kapattıkları zaman hala yalnızdırlar."
"Everyone may be ordinary but they aren't normal."
"Herkes sıradan olabilir ama normal değildirler."
"Everything, everything seemed once upon a time."
"Herşey, herşey bir zamanlar gibi gözüküyordu."
"But like a boat with twisted rudder, I kept coming back to the same place. I wasn't anywhere. I was myself, waiting on the shore for me to return."
"Ama burgulu dümeni olan bir tekne gibi, hep aynı yere dönmeye devam ettim. Hiçbir yerde değildim. Ben kendimdim, sahil kıyısında benim dönmemi bekliyordum."
Not 5: Biliyorum aslında siz de sadece bir kalıpsınız. Çok istenen ama ulaşılamayan dostlar...Samimiyetle yürekten istediğine kavuşmaktan seni ne alıkoyabilir????
"What was lost was lost. There was no retrieving it, however you schemed, no returning to how things were, no going back" Hard-Boiled Wonderland and the End of the World (Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu)
"Kaybedilen kaybedilmiştir. Ona kavuşmak yok, ne kadar plan yaparsan yap, olmuş olana dönüş yok, geri dönüş yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Mağaranın Önünde Bekliyorum
AventuraBir özdeğişim hikayesi, yaşarken şekillenen felsefe, psikoloji, edebiyat kitaplarıyla anlam pekiştiren...